İslam Dininde Akraba İlişkileri ve Ziyaretlerinin Önemi

İSLAM DİNİNDE AKRABA İLİŞKİLERİNİN VE ZİYARETLERİNİN ÖNEMİ

Sosyal hayatta dikkat edilmesi gereken ilişkilerin başında akraba ilişkileri gelmektedir. Kur’an-ı Kerim ve hadislerde akrabalık bağlarının karşılıklı ziyaret, haberleşme, maddi ve manevi yardımlaşma gibi çeşitli yollarla korunması ve güçlendirilmesi üzerinde hassasiyetle durulur. Akraba arasındaki bu ilişkiye “Sıla-i Rahim” denmektedir. Akrabalık bağlarının koparılmaması, hakka ve hukuka riayet etmek şartıyla ister maddi isterse manevi ilişkilerin korunup gözetilmesi İslam Dininin üzerinde durduğu konuların başında gelir.

Akrabalar arasındaki ilişkiler, hukûkî ve ahlâkı olmak üzere ikiye ayrılır:

Akrabalığın Hukukî Neticeleri

1. Evlenme yasağı; kan, süt ve evlenmeden meydana gelen her üç akrabalıkta, belli bir sınıra kadar, evliliğe manîdir. Evlenilmesi haram olan akrabaları, Kur'an şöyle sıralamaktadır:

"Sizlere; analarınız, kızlarınız kızkardeşleriniz, halalarınız teyzeleriniz, kardeşlerinizin kızları, kız kardeşlerinizin kızları, sizi emziren süt anneleriniz, süt kardeşleriniz, karılarınızın anneleri, kendileriyle gerdeğe girdiğiniz kadınlarınızın yanınızda kalan üvey kızlarınız -ki onlarla gerdeğe girmemişseniz size bir engel yoktur-, öz oğullarınızın eşleri ve iki kız kardeşi bir arada almak suretiyle evlenmek, -geçmişte olanlar artık geçmiştir- size haram kılındı. Doğrusu Allah bağışlar ve merhamet eder. Kocalı kadınlar ile evlenme de haram kılınmıştır..."'(en-Nisâ, 4/93)

2. Mirasçı olmak; Yakınlık derecelerine göre akrabalar birbirine mirasçı olur. Kimin kime hangi oranda mirasçı* olacağı Kur'an ve Sünnetle tesbit edilmiştir.

3. Nafaka temini: Bir kimse, usûl (sulbünden geldiği kimseler) ve fürûunun (kendi sulbünden gelenlerin) nafakasını, muhtaç duruma dilerlerse yakın akrabalarının nafakalarım, teminle yükümlü olur.

Akrabalığın Ahlâkî Neticeleri

1. Sılayı rahim: Akrabaların birbirleri ile ilişkilerini kesmeyip devam ettirmeleri, ahlâkî ve dînî bir görevdir. Peygamberimiz (s.a.s.) buyurur ki:

"Rahim (akrabalık), Allah'ın rahmetinin eserlerindendir. Kim bu bağı korursa, Allah ona merhamet eder. Kim onu koparırsa, Allah da ondan ihsan ve rahmetini keser." (Buhârî Edeb, 13)

"Akrabalarıyla ilişkiyi kesen Cennet'e giremez" (Buhârî, Edeb, 11 )

2. Akrabalara ikram ve ihsanda bulunmak: Yukarıda geçen hadislerden de anlaşılacağı gibi akrabalara maddî ve manevi ikramlarda bulunmak Peygamberimizin bize tavsiye ettiği hususlardandır. Malını, Allah yolunda harcanması için hibe etmek isteyen Ebu Talha'ya Peygamberimiz, onu akrabalarına harcamasını tavsiye etmiştir.

Dinimizin emir ve tavsiye ettiği bu akrabalık görevlerini yerine getiren kimseyi de Peygamberimiz(s.a.s.) şöyle müjdelemektedir:

"Kim rızkının bol olmasını ve ömrünün uzamasını isterse sılayı rahim yapsın." (Buhârî, Edeb, 12)

Dînimiz, akrabalar arasındaki ilişkilerin sağlam, sıcak ve devamlı olmasına, akrabaların birbirine maddeten ve mânen destek olmalarına çok önem vermektedir. Hısımlık hakkını gözetmek, Allah ve Resulü'nün ısrarla emrettiği şeylerdendir. Konumuzla ilgili Kur'an-ı Kerim' de Cenâb-ı Allah şöyle buyurur:

“Hani, biz İsrailoğulları’ndan, “Allah’tan başkasına ibadet etmeyeceksiniz, anne babaya, yakınlara, yetimlere, yoksullara iyilik edeceksiniz, herkese güzel sözler söyleyeceksiniz, namazı kılacaksınız, zekatı vereceksiniz” diye söz almıştık. Sonra pek azınız hariç, yüz çevirerek sözünüzden döndünüz.” (Bakara, 83)

“Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da1 eşini yaratan; ikisinden birçok erkek ve kadın (meydana getirip) yayan Rabbinize karşı gelmekten sakının. Kendisi adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah’a karşı gelmekten ve akrabalık bağlarını koparmaktan sakının. Şüphesiz Allah üzerinizde bir gözetleyicidir.” (Nisa, 1)

“Allah’a ibadet edin ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya, elinizin altındakilere iyilik edin. Şüphesiz, Allah kibirlenen ve övünen kimseleri sevmez.” (Nisa, 36)

“Akrabaya, yoksula ve yolda kalmış yolcuya haklarını ver, fakat saçıp savurma.” (İsra,26)

“Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayasızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.” (Nahl, 90)

Bugün özellikle şehirleşmenin, maddeye ve menfaate önem vermenin getirmiş olduğu aileler arasındaki soğukluğu, hatta parçalanmaları ve akrabalar arasındaki bağların yeniden canlılaştırmak kendi menfaatimize olacaktır. Çünkü biz insanız. Sevinçlerimizi paylaşmakla çoğaltır, üzüntülerimiz paylaşmakla azaltırız. Bu sebeple ana-babımızı, akrabalarımızı ve huzurevinde unuttuğumuz büyüklerimizi yeniden hatırlamalı onlara el uzatmalıyız. 

Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) kendi akrabalarına her zaman yakın ilgi gösterdiği gibi, onlarla olan akrabalık bağlarını zayıflatıcı davranışlardan uzak durmuş, sütannesi ve onun akrabalarıyla, eşlerinin yakınlarına ilgi göstermiştir. Maddi ve manevi yardımları hiçbir zaman esirgememiştir.  Ayrıca Hz. Peygamber (s.a.v.) her bir vesile ile kendisine emeği geçen ve iyilikte bulunan kimseleri de akrabası gibi görüp onları da gözetmiştir.

Sevgili Peygamberimizin Akraba ilişkileri ve ziyaretleriyle ilgili hadis-i şerifleri şöyledir.

“Rızkının geniş ömrünün uzun olmasını arzu eden (akrabalarını ziyaret etsin) onlarla olan bağlantısını devam ettirsin.”  (Seçme Hadisler, Hadis No:267)

“Sıla-i Rahim etmeyen(yakınları ile ilgisini kesen) kimse Cennet’e giremez”. (Seçme Hadisler, Hadis No:271)

“Allah’a ve âhiret gününe iman eden kimse misafirine ikram etsin. Allah’a ve âhiret gününe iman eden kimse akrabasına iyilik etsin. Allah’a ve âhiret gününe iman eden kimse ya faydalı söz söylesin veya sussun!”  (Riyazü’s Salihin Hadis No: 707)

Sevgili Peygamberimizin akrabalarıyla olan ilişkilerinden birkaç kesit sunmak isterim.

Hz. Peygamber (s.a.v), doğmadan önce babasını ve çok küçük yaşta annesini kaybetmiş olmasına rağmen anne babasını ve yetişmesine katkısı olan diğer yakınlarını hiçbir zaman unutmamış, onları hep hayırla yâd etmiştir. “Ana ve babasının ihtiyarlık zamanlarında, bunlardan birine yahut ikisine yetişip de, bunlara gereken hürmet ve hizmette bulunarak Cennet’i hak edemeyen kimsenin burnu yerlerde sürünsün!” (Müslim, Birr 8) buyurarak ana-baba hakkını yerine getirme, onlara saygılı olmamızı, ayrıca sütannesini, sütkardeşini, baba dostunu sevip onların gönüllerini almayı da emretmiştir.

Medine'de dayılarını ziyaret ettikten sonra Mekke'ye dönerken Ebvâ denilen yerde kaybettiği annesi Âmine'nin kabrini Hudeybiye yolculuğunda Ebvâ köyüne uğrayarak ziyaret etmiş, kabrini eliyle düzeltip ağlamıştır. Niçin ağladığını soranlara da: "Merhamet duygusu beni duygulandırdı da onun için ağladım." (Dimyâtî, es-Sîratü’n-Nebeviyye, Suriye, 1996, s.37) diye cevap vermiştir.

Doğumunda kendisini ilk olarak emziren Ebû Leheb'in cariyesi Süveybe'yi hiç unutmamış, Mekke’de iken onu ziyaret etmiş ve ona ikramlarda bulunmuştur. Hicret edince Medine’den ona giyecekler göndermiştir. Mekke Fethi’nde onun oğlunun durumunu sorup araştırmış, onun da annesinden önce vefat ettiğini öğrenmiştir. (Âişe A. Bint-i Şâtî, Rasûlullah’ın Annesi ve Hanımları, I/165)

Sütannesi Halime’yi gördükçe; "Benim annem, benim annem!" diyerek, kendisine içten sevgi ve saygı gösterip, omuz atkısını serip üzerine oturtmuş, istek ve arzularını hemen yerine getirmiştir. Hz. Hatice ile evlendiğinde, Halime Mekke'ye gelmiş, Peygamberimiz onu ağırlayıp kırk koyun ve bir deve hediye etmiştir. (A. Köksal, İslâm Tarihi, II/167)

Huneyn Savaşı’nda esir düşen sütkardeşi Hz. Şeyma'yı elbisesinin üzerine oturtmuş ve 'hoş geldin' buyurmuş, gözleri dolu dolu olmuş, ona sütanne ve sütbabasını sormuş, onların ölmüş olduklarını öğrenmiş, sonra Şeyma'ya şunları önermiştir: "İstersen sevgi ve saygıyla yanımda otur, istersen yararlanacağın mallar verip seni kavmine döndüreyim." Şeyma ikinci teklifi kabul etmiş ve Müslüman olarak kavmine dönmüştür. (A. Köksal, age. c.XV, s.431-432) Onun bu davranışında, 60 yıl kadar sonra bile devam eden vefakarlığını görüyoruz.

Dadısı Ümmü Eymen'i sık sık ziyaret ederek kendisine "anne" diye hitap etmiştir. Yine onun için; "Anamdan sonra annem, benim ev halkımdan geride sağ kalan kimsedir." diyerek iltifat etmiştir. (A. Köksal, a.g.e., c.II, s.54)

Ebû Talib'in eşi Fâtıma bint-i Esed'in, Peygamberimiz’in yanında büyük bir mevkii ve itibarı vardı. Zira o, Hz. Peygamber’le küçüklüğünde ilgilenmişti. O, ilk yıllarda Müslüman olmuş ve Medine'ye hicret etmişti. Peygamberimiz zaman zaman onu ziyaret ederek evinde kuşluk uykusu uyurdu. O mübarek kadın vefat edince; "Bugün annem vefat etti!" buyurdu, gözyaşları içine damlayarak ağladı. Gömleğini çıkarıp ona kefen yaptı. "Ebû Talib'den sonra bu kadın kadar bana iyiliği dokunan bir kimse olmamıştır." buyurdu ve ona dua etti. Yine onun hakkında şunları söylemiştir: "O benim annemdi. Kendi çocukları aç dururken önce beni doyururdu. Kendi çocukları dururken önce benim saçımı başımı yıkar, tarar ve gül yağlarıyla yağlardı." (İbn-i Sa'd, c.VIII, s.222)

Mute Savaşı’nda amcaoğlu Cafer şehit olunca evine giderek, onun oğullarını bağrına basmış, öpmüş, koklamış ve ağlamıştır. Sonra ev halkı için yemek hazırlatıp onlara ikram etmiş ve iki oğlunun bakımını üstlenmiştir. (A. Köksal, a.g.e., c.XV, s.74-76)

Ailevi huzurun korunması, dünyada yaşamaktan zevk almamız ve hayatımızın huzurla geçmesi, akrabalık ilişkilerini canlı tutmamızla mümkündür. Bu sebeple Müslüman aileler olarak bizler, başta akrabalarımız olmak üzere, birlikte yaşadığımız insanlarla samimi ve dürüst ilişkiler içerisinde olmak zorundayız. Unutmayalım ki, bir gün bizimde bünyelerimiz yaşlanacak ve bugün ailelerimizle, akrabalarımızla ve beraber yaşadığımız insanlarla kesmiş olduğumuz ilişkilerin benzerinin kendimize yapılmasını asla istemeyeceğiz.

Hazırlayan

Ahmet ÜNAL

Vaiz

Tags

Yazdır   e-Posta

Diyanet İşleri Başkanlığı müktesebatına uyumlu cuma vaazlarımızı www.guncelvaaz.com internet sayfamızdan takip edebilirsiniz.

Ahmet ÜNAL

Başkanlık Vaizi