Görgü Kuralları (Vaaz)

Vaazımız güncellenerek yeniden hazırlanmıştır.

Toplum yaşayışını belirleyen yazılı kurallar olduğu gibi yazılı olmayan kurallar vardır ki, toplumda yaşam bulan bizler için olmazsa olmazlarımızdandır. Bir toplumda yaşamayı kabul etmiş isek o toplumda bulunan yazılı olmasa bile insanlar arasındaki ilişkileri belirleyen kurallara uymak mecburiyetindeyiz. Bu davranış şekli hem insan olmamızın bir gerekliliği, hem de birlikteliğimizin kaçınılmaz tezahürüdür. İşte toplumda bulunan, yazılı olmayan, insanlar arasındaki ilişkileri düzenleyen, toplum düzeninin ahenk içerisinde devam etmesini sağlayan kurallara görgü kuralları demekteyiz.

Sosyal hayatta düzen getiren önemli görgü kuralları vardır. Bu kurallar “Adab-ı Muaşeret” olarak adlandırılmaktadır. Kelime anlamı olarak Adab-ı Muaşeret, toplum içinde çeşitli kesimlerin birbirlerine karşı takınmaları gereken medeni ve ahlaki davranış tarzları ile bu hususlarda gerekli olan pratik bilgiler olarak tarif edilmektedir.[1]

Toplum hayatımızda oluşturmuş olduğumuz görgü kurallarımız Yüce Dinimizin getirmiş olduğu o eşsiz ahlaki ilkeler ile özümüzden getirdiğimiz o nadide kültürümüzün birlikteliğinin tezahürü olarak şekillenmiştir. Bu sebeple Toplumumuzda bulunan görgü kuralları insanın insanca yaşamasına katkı sağlamakta, toplumun huzur ve refahını artırmaktadır.

Yaşam bulduğumuz çevremizde oluşturmuş olduğumuz görgü kurallarına bütün insanların harfiyen uyması mümkün değildir. Bununla birlikte görgü kurallarının nesilden nesile en doğru bir şekilde aktarılması için mutlaka bazılarımızın bu görgü kurallarını en ince ayrıntısıyla hayatına aktarmak gerekmektedir. Kur’an-ı Kerim’de bildirilen bir ayette bildirilenleri bu manada da düşünebiliriz.Yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır.

وَلْتَكُن مِّنكُمْ أُمَّةٌ يَدْعُونَ إِلَى الْخَيْرِ وَيَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنكَرِ وَأُوْلَـئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ

“Sizden, hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa erenler onlardır.”[2] Yüce rabbimiz içimizde iyiliği emreden kötülükten men eden insanların mutlaka bulunması gerekliliğini bizlere bildirmektedir. Bu sebeple toplumuzda görgü kurallarına artık kimse riayet etmiyor diyerek görgü kurallarını terk edemeyiz. Hatta önemli olan insanların yapmayı terk ettiği güzel şeyleri yaşatmak adına uğraşta bulunmaktır. Kur’an-ı Kerimde bir başka ayette ise Allah-u Teala (c.c.) çirkin şeylerin inananlar arasında yayılmasına sebep olanlar için dünya ve ahiret sıkıntısı olduğunu şöyle bildirmektedir.

إِنَّ الَّذِينَ يُحِبُّونَ أَن تَشِيعَ الْفَاحِشَةُ فِي الَّذِينَ آمَنُوا لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ وَاللَّهُ يَعْلَمُ وَأَنتُمْ لَا تَعْلَمُونَ

“İnananlar arasında çirkin şeylerin yayılmasını arzulayan kimseler için dünyada da ahrette de çetin bir ceza vardır. Allah bilir, siz bilmezsiniz.”[3]

Görgü kurallarını ana başlıklar altında zikretmeden önce bir başka hususu da sizlerle paylaşmak isterim. Toplum yapısı farklılık arz eder. Kimimiz şehirde doğmuş orda yetişmiş insanlar olabilmekte, kimimiz ise köyden kente göç etmiş daha sosyal hayatla adaptasyonumuzu gerçekleştirememiş olabilmekteyiz. Kimimizin eğitim seviyesi yüksek, kimimiz az okumuş olabilmekte, kimimizin kültür seviyesi çok yüksekken kimimiz daha az kültürümüzden haberdar olabilmekteyiz. İşte bu veya daha birçok sebepten dolayı görgü kurallarına herkesin harfiyen uymasını beklememiz çok doğru olmayacaktır. Önemli olan toplum olarak iyiye doğru gelişmemizde ortak noktaları bulmamızdır. Bu sebeple görgü kurallarını hayatımıza aktarmak ne kadar önemli ise, görgü kurallarını hayatına aktarmamış insanlara karşı müsamahalı yaklaşmamız o kadar önemlidir.

Vaazımızın bu kısmında ana başlıklarıyla görgü kurallarını sizlere aktarmaya çalışacağız. Yüce Rabbim en güzel davranışları hayatımıza aktarmayı, insanların ve Rabbimizin bizden memnun olacağı bir yaşam geçirmeyi bizlere nasip etsin.

Selamlaşmak

İnsanlar arasında muhabbeti artıran en temel hususların başında selamlaşmak gelmektedir. Nitekim bir selam ile tanıştığımız ve kendisiyle ahbaplık yaptığımız nice insanlar olmuştur. Bu sebeple yaşadığımız toplumda büyük küçük demeden herkesle selamlaşmayı arzu etmeliyiz. Sevgili Peygamberimiz küçük büyük demeden onlarla selamlaşırdı. Kuran-ı Kerimde şöyle buyrulmaktadır.

“Size bir selâm verildiği zaman, ondan daha güzeliyle veya aynı selamla karşılık verin. Şüphesiz Allah her şeyin hesabını gereği gibi yapandır.”[4] “Ey iman edenler! Kendi evlerinizden başka evlere, geldiğinizi hissettirip (izin alıp) ev sahiplerine selam vermeden girmeyin...”[5]

Kendi Evinin Dışındaki Evlere İzin Almadan Girmemek

Yaşadığımız toplumda kendimize nasıl davranılmasını istiyorsak, bizlerde diğer insanlara karşı öyle davranmalıyız. İzin alınmadan evimize girenlerden elbette hoşnut olmayız. Bu sebeple Yüce Rabbimizin koymuş olduğu şu düsturu hayatımıza aktarmalı, bizden yana rahatsızlık verecek bir davranışta bulunmamalıyız. Allah-u Teala Hazretleri şöyle buyurmaktadır.

“Ey iman edenler, evlerinizden başka evlere, yakınlık kurup (izin almadan) ve (ev halkına) selam vermeden girmeyin. Bu sizin için daha hayırlıdır; umulur ki öğüt alıp düşünürsünüz. Eğer orada kimseyi bulamazsanız, size izin verilinceye kadar artık oraya girmeyin; ve eğer "Dönün" denirse, siz de dönün, bu sizin için daha temizdir. Allah yaptıklarınızı bilendir. İçinde oturulmayan ve sizin için bir meta (yarar) bulunan evlere girmenizde bir sakınca yoktur. Allah, açığa vurduklarınızı da, sakladıklarınızı da bilir.”[6]

Yürüyüş ve Konuşma Adabı

Yürüyüş ve konuşma, insanoğlunun iç yapısının nasıl olduğu hakkında ipucu veren iki önemli husustur. Yürüyüşün kibirli olması insanlar arasında beğenilmeyen ve Allah katında da yasaklanan bir davranış şeklidir. Konuşmak ise, insanlarla ilişkimizde en önemli iletişim aracıdır. Nitekim konuşarak analaşır, konuşarak dertlerimizi çözme yoluna gideriz. Konuşma iyi olursa muhatabımızın bize karşı davranışı da o nispette iyi olacaktır. “Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır” atasözü konumuzu ne kadar da güzel özetlemektedir. İslam Dinide inananları yürüyüşte adaplı davranmaya ve tatlı dilli olmaya teşvik etmiş, kibirden, yalandan, iftiradan vb. gibi her türlü kötü sözlerden uzat durmayı emretmiştir. 

 “Küçümseyerek surat asıp insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme! Çünkü Allah hiçbir kibirleneni, övüngeni sevmez. Yürüyüşünde orta bir yol tut, sesinden de (yüksek perdeleri) eksilt. Çünkü, seslerin en çirkin olanı gerçekten eşeklerin sesidir.”[7] 

 “Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz?”[8]  

“Güzel söz ve bağışlama, arkasından incitme gelen sadakadan daha iyidir. Allah zengindir, acelesi de yoktur.”[9]

“Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve doğru söz söyleyin ki Allah sizin işlerinizi düzeltsin ve günahlarınızı bağışlasın. Kim Allah’a ve Resulüne itaat ederse, muhakkak büyük bir başarıya ulaşmıştır.”[10]  

Yeme ve İçme Adabı

Yaşam bulduğumuz bu hayatta yaşamımızı devam ettirmenin temel yolu bedeni ihtiyaçlarımızı karşılamak gelmektedir. Bedeni ihtiyaçlarımızı karşılamamızın en önemli yol ise yemek ve içmektir. Yeme ve içmek hususunda Yüce Rabbimizin bizden istemiş olduğu emir ve yasaklar vardır. Bu hususlar ile ilgili bildirilmiş ayetlerden bazıları şunlardır. 

“Yiyin için fakat israf etmeyin. Çünkü o, israf edenleri sevmez.”[11] “Ey peygamberler! Temiz şeylerden yiyiniz ve iyi ameller işleyiniz. Doğrusu ben, sizin yaptığınız şeyleri tamamen bilirim.”[12] “Size rızık olarak verdiğimiz şeylerin temiz ve helal olanlarından yiyin. Bu konuda aşırı da gitmeyin, yoksa üzerinize gazabım iner. Gazabım da kimin üzerine inerse o muhakkak helak olmuş demektir.”[13]

Mütevazı Olmak

“Sakın onlardan bazı sınıflara verdiğimiz dünya malına göz dikme, onlardan dolayı üzülme ve müminlere alçak gönüllü ol.”[14] “(Ey Muhammed!) O ihlâslı ve mütevazi insanları müjdele!”[15]

“Rahmân'ın(has) kulları onlardır ki, yeryüzünde tevazu ile yürürler ve kendini bilmez kimseler onlara laf attığında (incitmeksizin) "Selam!" derler (geçerler);”[16]

Alay Etmemek

“Ey müminler! Bir topluluk diğer bir topluluğu alaya almasın. Belki de onlar, kendilerinden daha iyidirler. Kadınlar da kadınları alaya almasınlar. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Kendi kendinizi ayıplamayın, birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın. İmandan sonra fâsıklık ne kötü bir isimdir! Kim de tevbe etmezse işte onlar zalimlerdir.”[17]  

Ayeti Kerimenin de bizlere aktardığı gibi hangi gayeyle ne sebeple olursa olsun alay etmek insana, hele hele bir Müslüman’a yakışmayacak bir davranıştır.

İyilikte Bulunmak

Ahlaken en üstün meziyetlerin başında iyilik gelmektedir. İyi bir insan olmak, dünyadan ayrıldıktan sonra iyiler arasında anılmak, elde edeceğimiz en kıymetli hazinedir. Yüce Rabbimizde bizlerden iyi bir kul olmamızı, kendimize, ailemize, topluma ve bütün insanlığa karşı iyilik yapmamız istemektedir. Konumuzla ilgili Yüce Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır.

“İyilikle kötülük eşit olmaz. Sen, en güzel olan bir tarzda (kötülüğü) uzaklaştır; o zaman, (görürsün ki) seninle onun arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki sıcak bir dost(un) oluvermiştir.”[18]

“İman edip iyi davranışlarda bulunanlara, içinden ırmaklar akan cennetler olduğunu müjdele!”[19]

“Hayır, kim (güzel davranış ve) iyilikte bulunarak kendisini Allah'a teslim ederse, artık onun Rabbi katında ecri vardır. Onlar için korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır.”[20] “Sizden; hayra çağıran, iyiliği (marufu) emreden ve kötülükten (münkerden) sakındıran bir topluluk bulunsun. Kurtuluşa erenler işte bunlardır.”[21]

“Onlar, Allah'a ve ahiret gününe inanırlar; iyiliği emreder, kötülükten menederler; hayırlı işlere koşuşurlar. İşte bunlar iyi insanlardandır.”[22]

“Eğer iyilik ederseniz kendinize iyilik etmiş olursunuz ve eğer kötülük ederseniz o da (kendi) aleyhinizedir.”[23]  “İşte onlar, iyiliklere koşuşurlar ve iyilik için yarışırlar.”[24]

Yetimleri Korumak, Kimsesizlere ve Muhtaçlara Yardım Etmek

Sosyal hayatın temel dayanağı yardımlaşmaktır. Yardımlaşma olmayan bir toplumda huzur bulmak mümkün değildir. Bu sebeple ailesi olmayan yetimlere, kimsesizlere ve muhtaçlara karşı ailemize nasıl davranıyorsak onlara da öyle davranmalıyız. Unutmayalım ki, paylaşılmayan sevginin insana kazandıracağı fazla bir şey yoksa, paylaşılmayan, ihtiyaç sahiplerine aktarılmayan malında dünyada ve ahirette hiçbir kıymeti yoktur. Konumuzla ilgili ayetler zikredelim. 

“…Bir de sana yetimleri soruyorlar. De ki: “Onların durumlarını düzeltmek hayırlıdır. Eğer onlara karışıp (birlikte yaşar)sanız (sakıncası yok). (Onlar da) sizin kardeşlerinizdir. Allah bozguncuyu yapıcı olandan ayırır. Allah dileseydi sizi zora sokardı. Şüphesiz Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.”[25]

“Rüşdüne erişinceye kadar yetimin malına ancak en güzel şekilde yaklaşın…”[26]

“Yetimlere mallarını verin. Temizi pis olanla (helâli haramla) değişmeyin. Onların mallarını kendi mallarınıza katıp yemeyin. Çünkü bu, büyük bir günahtır.”[27]

“Onlar, seve seve yiyeceği yoksula, yetime ve esire yedirirler.”[28]

“Allah yolunda infak edin ve kendinizi kendi ellerinizle tehlikeye atmayın. İyilik edin. Şüphesiz Allah, iyilik edenleri sever.”[29]

“Mallarını Allah yolunda harcayıp da arkasından başa kakmayan, fakirlerin gönlünü kırmayan kimseler var ya, onların Allah katında has mükâfatları vardır. Onlar için korku yoktur, üzüntü de çekmeyeceklerdir.”[30]

“Allah'ın rızasını kazanmak ve ruhlarındaki cömertliği kuvvetlendirmek için mallarını hayra sarf edenlerin durumu, bir tepede kurulmuş güzel bir bahçeye benzer ki, üzerine bol yağmur yağmış da iki kat ürün vermiştir. Bol yağmur yağmasa bile bir çisinti düşer (de yine ürün verir). Allah, yaptıklarınızı görmektedir.”[31] “Sevdiğiniz şeylerden infak edinceye kadar asla iyiliğe eremezsiniz. Her ne infak ederseniz, şüphesiz Allah onu bilir.”[32]

Adaletli Olmak

Adaletin kelime anlamı,  herkese kendine uygun düşeni, kendi hakkı olanı verme, hak ve hukuka uygunluk, hakkı gözetme, doğruluk,[33] anlamlarına gelmektedir. Kuran-ı Kerim’de ve hadislerde ise, düzen, denge, denklik, eşitlik, gerçeğe uygun hükmetme, doğru yolu izleme, takvaya yönelme, dürüstlük, tarafsızlık[34] anlamarlına gelmektedir. Bu haliyle yaşantımızı şekillendirmede başvuracağımız temel ilkelerden biride adalettir. Yüce Rabbimiz adalet hakkında şöyle buyurmaktadır.

 “Allah size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor. Doğrusu Allah, bununla size ne güzel öğüt veriyor! Şüphesiz ki Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.”[35]

“Ey iman edenler! Kendiniz, ana babanız ve en yakınlarınızın aleyhine de olsa Allah için şahitlik yaparak adaleti titizlikle ayakta tutan kimseler olun. (Şahitlik ettikleriniz) zengin veya fakir de olsalar (adaletten ayrılmayın). Çünkü Allah ikisine de daha yakındır. (Onları sizden çok kayırır.) Öyle ise adaleti yerine getirmede nefsinize uymayın. Eğer (şahitlik ederken gerçeği) çarpıtırsanız veya (şahitlikten) çekinirseniz (bilin ki) şüphesiz Allah yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.”[36]

“Ey iman edenler! Allah için hakkı titizlikle ayakta tutan, adalet ile şahitlik eden kimseler olun. Bir topluma olan kininiz sizi adaletsizliğe itmesin. Adil olun. Bu, Allah’a karşı gelmekten sakınmaya daha yakındır. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.”[37]

Aile Hayatında Adab-ı Muaşeret Kuralları

Yaratılmış olan her şey mutlak manada bir şeylere ihtiyaç duymaktadır. Hayatını tek başına geçirmek hiçbir canlıya has bir davranış değildir. Nitekim hiçbir şeye muhtaç olmayan, her şeyin kendisine ihtiyaç duyduğu varlık Allah’tır.[38] Dünyada ise kendisiyle en yakın olduğumuz insanların başında ailemiz gelmektedir. Aile ilişkilerimizde her daim güzellikler içerisinde olmanın yolu, Kuran-ı Kerim’de Yüce Rabbimizin bildirdiği istekleri yerine getirmekle olur. Bu istekler şunlardır. 

“Mü’min erkeklere söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. Bu davranış onlar için daha nezihtir. Şüphe yok ki, Allah onların yaptıklarından hakkıyla haberdardır. Mü’min kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar….”[39]

“Ey iman edenler! Kadınlara zorla mirasçı olmanız size helal değildir. Açık bir hayasızlık yapmış olmaları dışında, kendilerine verdiklerinizin bir kısmını onlardan geri almak için onları sıkıştırmayın. Onlarla iyi geçinin. Eğer onlardan hoşlanmadıysanız, olabilir ki, siz bir şeyden hoşlanmazsınız da Allah onda pek çok hayır yaratmış olur.”[40]

“Erkekler, kadınların koruyup kollayıcılarıdırlar. Çünkü Allah insanların kimini kiminden üstün kılmıştır. Bir de erkekler kendi mallarından harcamakta (ve ailenin geçimini sağlamakta)dırlar. İyi kadınlar, itaatkârdırlar. Allah’ın (kendilerini) koruması sayesinde onlar da “gayb”ı korurlar...”[41]

“Sana kadınların ay halini sorarlar. De ki: “O bir ezadır (rahatsızlıktır). Ay halinde kadınlardan uzak durun. Temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın. Temizlendikleri vakit, Allah’ın size emrettiği yerden onlara yaklaşın. Şüphesiz Allah çok tövbe edenleri sever, çok temizlenenleri sever.”[42]

“Kadınlarınız sizin ekinliğinizdir. Ekinliğinize dilediğiniz biçimde varın. Kendiniz için (geleceğe hazırlık olarak) güzel davranışlar takdim edin. Allah’a karşı gelmekten sakının ve her hâlde onun huzuruna varacağınızı bilin. (Ey Muhammed!) Müminleri müjdele.”[43]

“Eğer karı-kocanın arasının açılmasından endişe ederseniz, erkeğin ailesinden bir hakem, kadının ailesinden bir hakem gönderin. İki taraf (arayı) düzeltmek isterlerse, Allah da onları uzlaştırır. Şüphesiz, Allah hakkıyla bilendir, hakkıyla haberdardır.”[44]

Toplum yaşantımızda yukarıda saymış olduğumuz şeylerden başka birçok görgü kuralı vardır. Sokakta yürürken ister bakışlarımızla ister davranışlarımızla etrafımıza rahatsızlık vermemek, sokağa tükürmemek, çöpleri gelişigüzel etrafa atmamak, yaşlı insanlara yardımcı olmak, yolcu taşıma araçlarına inip binerken insanlara eziyet vermemek, araçlarda yaşlı ve düşkünlere, hamilelere yer vermek önemli görgü kurallarımız arasındadır.

Bize yakışan davranış şekillerini hayatımıza aktarmak ne kadar da güzeldir. Konuşurken sesimizi yükseltmemek, nazik olmak, saygı ve sevgiyi hiçbir zaman eksik etmemek, düğünlere katılıp sevinçleri paylaşmak, cenazeler katılıp üzüntüleri paylaşmak, hasta ziyaretlerine gidip hastanın acısını hafifletmeye çalışmak, muhtaç olanların ihtiyaç duyduğu şeyleri kendilerine aktarmak ne güzeldir. Komşuluk ilişkilerimizi kesmemek, komşunun komşuya ihtiyaç duyduğunu unutmamak gerekmektedir. İş hayatımızda, okul hayatımızda yaşam bulduğumuz her alanda davranışlarımıza dikkat etmek, kırıcı ve incitici olmamak ne kadar da önemlidir.

Teşekkür etmeyen şükredemez, özür dilemeyen af dileyemez. Bu sebeple teşekkürü dilimizden eksik etmemeli, yapmış olduğumuz hatalardan dolayı sıkılmadan özür dilemeliyiz. Yaratılmış mahluklardan hata sadır olması doğaldır. Bu sebeple bizden hatalar zuhur edecektir. Bu hatalar için özür dilemesini bilmek ise çok büyük bir erdemdir. Ayrıca yapılan iyiliklere teşekkür etmemek ise bir nankörlüktür. İnsanlara karşı teşekkür etmemizin yanı sıra bizlere bütün nimetleri veren Rabbimize karşı, sözlü, fiili şükürde bulunmamız gerekmektedir. Rabbimizin emirlerini yerine getirmek, yasaklarından sakınmak suretiyle de şükrümüzü ifa etmeliyiz.

Sonuç olarak Dinimize ve Kültürümüze uygun olan yazılı olmayan kuralların tamamı görgü kurallarını oluşturmaktadır. Bu görgü kurallarımız bölge bölge ayrılık gösterebilmektedir. Önemli olan yaşam bulduğumuz yerde insanları rencide etmeden, onların yanlışlarını yüzlerine vurmadan, görgü kurallarını yaşamamız ve yaşatmamızdır.

Yüce Rabbim bizi birbirimizden ayırmasın. Toplum olarak birlik ve beraberliğimizi bozmak isteyenlere fırsat vermesin. En güzel ahlaki ilkeleri, görgü kurallarını hayatımıza aktarmak suretiyle, insanların ve nihayetinde Kendisinin rızasını kazanmayı bizlere nasip etsin. Cumanız mübarek olsun. Allah’a emanet olun.

www.guncelvaaz.com

Ahmet ÜNAL

Vaiz


 

[1] TDV İslam Ansiklopedisi, “Edep”, c.X, s.413

[2] Al-i İmran, 3/104

[3] Nur, 24/19

[4] Nisa, 4/86

[5] Nur,24/27

[6] Nur 24/27-29

[7] Lokman, 31/18-19

[8] Saf, 61/2

[9] Bakara, 2/ 263

[10] Ahzab, 33/71

[11] A’raf, 7/31

[12] Mü’minun, 23/51

[13] Ta’ha, 20/81

[14] Hicr, 15/88

[15] Hac, 22/34

[16] Furkan, 25/63

[17] Hucurat, 49/11

[18] Fussilet, 41/34

[19] Bakara, 2/25

[20] Bakara, 2/112

[21] Al-i İmran, 3/104

[22] Al-i İmran, 3/114

[23] İsra, 17/7

[24] Mü’minun, 23/61

[25] Bakara, 2/220

[26] En’am, 6/152

[27] Nisa, 4/2

[28] İnsan, 76/8

[29] Bakara, 2/195

[30] Bakara, 2/262

[31] Bakara, 2/265

[32] Al-i İmran, 3/92

[33] Türk Dil Kurumu Sözlüğü 

[34] TDV, İslam Ansiklopedisi, “Adalet” md., c.1, s,341

[35] Nisa, 4/58

[36] Nisa, 4/135

[37] Maide, 5/8

[38] İhlas, 112/2

[39] Nur, 24/3031

[40] Nisa, 4/19

[41] Nisa,4/34

[42] Bakara, 2/222

[43] Bakara, 2/223

[44] Nisa, 4/35

Tags

Yazdır   e-Posta