Cumhuriyetin Fazileti (Vaaz)

Toplumu ayakta tutan en temel prensipler milli ve manevi değerlerdir. Bir toplumu toplum yapan, toplumun geçmişten aldığı güçle geleceğe en sağlam şekilde ilerlemesini sağlayan temel ilkelerdir milli ve manevi değerler. Yüce Milletimiz bu iki değeri gerçek anlamda özümsemiş, yaşantısının bir parçası haline getirmiştir. Bu anlayış ile vatanını, dinini, namusunu hiç kimseye çiğnetmemiştir. İstiklal Marşımızda bu husus ne güzel aktarılmaktadır.

Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
Şüheda fışkıracak toprağı sıksan, şüheda!
Canı, cananı, bütün varımı alsın da Huda,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.

Ecdadımızın gerçekleştirdiği son şanlı destan Kurtuluş Savaşı olmuştur. Dünyanın bir çok yerinden gelmiş Devletlere karşı “Ya istiklal ya ölüm” ilkesiyle donatılan bir mücadele gösterilmiş, vatanımız hiçbir düşmana bırakılmamıştır. Samsundan başlayan, Erzurum, Sivas kongreleriyle devam eden Kurtuluş Savaşının sonunda kazanılan zafer neticesinde Devletimiz Türkiye Cumhuriyeti kurulmuş ve yönetim şekli olarak da 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet ilan edilmiştir.

Sözlükte, çoğunluk anlamındaki "cumhûr" kelimesinden türeyen "cumhuriyet" terim olarak, bir toplumu yönetme yetkisinin, seçimle halktan alındığı siyasal örgütlenme biçimine denir. Cumhuriyet, tek kişinin bir toplumu yönetmesi anlamındaki "monarşi"nin karşıtıdır. Cumhuriyet yönetiminde, toplumu yönetecek olanlar, halk tarafından seçilir. Monarşide ise böyle bir seçim yoktur, yönetim, babadan oğula veya kardeşe geçen bir sistemle iş başına gelen bir kişi tarafından yönetilir.[1]

Cumhuriyet rejimine göre, bütün vatandaşlar kanun önünde eşit sayılmış, onlar arasında hiçbir ayrıcalık tanınmamıştır. Bu sebeple Cumhuriyet ırk, din, dil ve cemiyet farkı gözetmeksizin tüm vatandaşların paylaştıkları ve yararlandıkları siyasal rejimin adı olmuştur.

İslam Dini, dünya hayatında yaşayan insanoğlunu, cinsleri, renkleri, dilleri vb. birçok özelliği ile farklı yaratıldığını ve farklılıkları ise insanlar arasında ayrımın bir sebebi olamayacağı görüşünü kabul eder. Yüce Rabbimiz bu durumu Kuran-ı Kerimde şöyle bildirmektedir.  “Ey insanlar! Şüphe yok ki, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi boylara ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız, O’na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır…”[2] Sevgili Peygamberimiz de Veda hutbesinde insanların birbirlerine karşı, renk, ırk, din farkının olmadığını bizlere şöyle bildirmektedir. “Ey insanlar! "Rabbiniz birdir. Babanız da birdir. Hepiniz Adem'in çocuklarısınız, Adem ise topraktandır. Arabın Arap olmayana, Arap olmayanın da Arap üzerine üstünlüğü olmadığı gibi; kırmızı tenlinin siyah üzerine, siyahin da kırmızı tenli üzerinde bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvada, Allah'tan korkmaktadır. Allah yanında en kıymetli olanınız O'ndan en çok korkanınızdır..”

Cumhuriyetimiz, vatandaşların devlet yönetimine eşit olarak katılımını sağlaması, vatandaşların temel hak ve hürriyetlerini devlet teminatı altına alışı, milli birlik ve beraberliğimiz açısından da birleştirici bir özellik taşımaktadır. Kadın ve erkek arasında yönetime katılmada, yönetici olmada bir ayrım, yöneticileri seçmede bir ayrım gözetmemiştir.

Cumhuriyet yönetimde halk ile istişare yapmanın adıdır. Çünkü Ülke yönetiminde söz sahibi olanlar kendi görüşlerini halka arz etmekte, halk ise kendisiyle istişare eden ve kendisinin istediği kişileri tercih etmektedir. Kur’an-ı Kerim’de İnananların arasında bulunması gereken işleyişi şöyle bildirmektedir. وَأَمْرُهُمْ شُورَى بَيْنَهُمْ  “müminlerin işleri aralarında danışma iledir”[3] Bir başka ayette ise Yüce Rabbimiz, bu konuda Hz. Peygamber (s.a.v.)'e ve bize, şöyle emreder:

وَشَاوِرْهُمْ فِي الأَمْرِ فَإِذَا عَزَمْتَ فَتَوَكَّلْ عَلَى اللّهِ إِنَّ اللّهَ يُحِبُّ الْمُتَوَكِّلِينَ

"İş konusunda onlarla müşavere et. Bir kere de karar verip azmettin mi, artık Allah'a tevekkül et, (Ona dayanıp güven). Şüphesiz Allah tevekkül edenleri sever"[4]

Peygamber Efendimizin hayatında ve daha sonra dört Halife döneminde işlerin hep istişare ile çözüldüğü görülmektedir. Konumuzla ilgili birkaç örnek verebiliriz. Bedir savaşında ordunun konuşlandırılması ile ilgili yer tespiti Ashap ile istişareden sonra belirlenmiş ve yapılan bu tercih savaşın kazanılmasına vesile olmuştur. Bedir Savaşı’nda alınan esirlerin fidye karşılığında serbest bırakılması istişare ile karara bağlanmıştır. Yine Uhud savaşına çıkılıp çıkılması istişare sonucunda alınmıştır. Peygamberimiz vefatlarından önce kendi yerine vekil bırakmamış, Devlet İdaresi için kendisi tarafından hiç kimse atanmamıştır. Peygamber Efendimizin vefatından sonra Devlet Başkanlığı seçimi yine istişare ile olmuş, dört halifenin tamamının seçimi hep insanların seçimiyle gerçekleşmiştir. Hz. Ebû Bekir'in, Devlet Başkanlığı görevine gelişinden sonra halka hitaben yaptığı şu konuşma çok anlamlıdır: "Ey halkım! Ben size yönetici oldum. Halbuki sizin en hayırlınız değilim. Eğer iyi işler yaparsam, bana yardım ediniz. Eğer yanlış işler yaparsam bana doğru yolu gösteriniz. Doğruluk, emanettir. Yalancılık, hıyanettir. Sizin en zayıfınız benim yanımda güçlüdür ki, onun hakkını müdafaa ederim. En güçlünüz benim yanımda zayıftır ki, başkasının hakkını ondan alırım."[5]  Hz Ömer bir defasında istişare ile ilgili şöyle söylemiştir. "İstişare etmeden uygulamaya konulan işler başarısızlığa mahkûmdur"

Cumhuriyet halkın yönetime katılımın sağlamakta, seçimle iş başına gelenleri ehil bulmadığı zaman yine seçimle görevi başka insanlara vermektedir. Böyle bir özelliğin olması gücün tek bir şahsa veya bir zümreye ait olmasını yani cuntayı engellemektedir. İslam Dinide işin ehline verilmesini istemektedir. Kur’an-ı Kerime göre belli bir yönetim şekli belirlenmemiş, bu hususla ilgili genel tavsiyelerde bulunulmuş ve inisiyatif toplumun kendisine bırakılmıştır.  Bir ayette şöyle buyrulmaktadır.

إِنَّ اللّهَ يَأْمُرُكُمْ أَن تُؤدُّواْ الأَمَانَاتِ إِلَى أَهْلِهَا وَإِذَا حَكَمْتُم بَيْنَ النَّاسِ أَن تَحْكُمُواْ بِالْعَدْلِ إِنَّ اللّهَ نِعِمَّا يَعِظُكُم بِهِ إِنَّ اللّهَ كَانَ سَمِيعاً بَصِيراً

"Şüphesiz Allah size emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor?"[6]

Bugün huzurla yaşam sürdürdüğümüz Cennet Vatanımız atalarımızın var güçleriyle düşmanlara karşı savunup, düşman işgaline bırakmadıkları ve bizlere bırakılan bir emanettir. Bu emanete sahip çıkmak ve bir sonraki kuşağa aktarmak ise hepimizin boynunun borcudur.

Vaazımızı İstiklal Marşımızın o eşsiz mısralarıyla bitiriyorum.

Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl.
Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl:
Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır, Hakk’a tapan, milletimin istiklâl

Bu yıl Cumhuriyetimizin 85. yıldönümünü kutlamaktayız. Bu vesile ile Milletimizin bu güzel gününü tebrik ediyor, başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, tüm gazilerimizi ve kahraman şehitlerimizi rahmetle anıyoruz. Yüce Rabbim bizlere bir daha düşman işgaliyle karşılaştırmasın. Vatanımıza dirlik, milletimize birlik nasip etsin. Cumanız mübarek olsun. Allah’a emanet olun.

www.guncelvaaz.com

Ahmet ÜNAL

Vaiz


 

[1] Dini Kavramlar Sözlüğü, DİB. Yayınları,  “Cumhuriyet” md.

[2] Hucurat, 49/13

[3] Şûrâ, 42/38

[4] Al-i İmran, 3/159

[5] Hz. Muhammed ve Hayatı, Sh. 435, DİB Yay. Ankara, 1996.

[6] Nisâ, 4/58

Tags

Yazdır   e-Posta