Sosyal hayatta dikkat edilmesi gereken ilişkilerin başında akraba ilişkileri gelmektedir. Kur’an-ı Kerim ve hadislerde akrabalık bağlarının karşılıklı ziyaret, haberleşme, maddi ve manevi yardımlaşma gibi çeşitli yollarla korunması ve güçlendirilmesi üzerinde hassasiyetle durulur. Akraba arasındaki bu ilişkiye “Sıla-i Rahim” denmektedir. Akrabalık bağlarının koparılmaması, hakka ve hukuka riayet etmek şartıyla ister maddi isterse manevi ilişkilerin korunup gözetilmesi İslam Dininin üzerinde durduğu konuların başında gelir.
Akraba ilişkileri anlamına gelen "sıla-i rahim" kavramı ile; amca, hala, teyze, dayı ve bunların çocukları, kayın valide, kayın peder ve kayın birader gibi yakınlara karşı insânî, ahlâkî ve sosyal görevler ifade edilir. Sıla-i rahim görevi genelde iki şekilde yapılır:
a) Ziyaret etmek, maddî ve manevi yardımda bulunmak, sevinçli ve acılı günlerinde yanlarında olmak.
b) Onlara fiilî veya sözlü olarak her hangi bir zarar vermemek, onları kötülememek, unutmamak ve dargın durmamak.
Akrabalık ilişkilerini sürdürmek farz, bu ilişkileri koparmak ise haramdır. Akrabasını unutmayan, onlar ile ilişkisini sürdüren kimse sevap, aksi davranan kimse ise günah kazanmış olur.[1]
Akrabalar arasındaki ilişkiler, hukûkî ve ahlâkı olmak üzere ikiye ayrılır:
Akrabalığın Hukukî Neticeleri
1. Evlenme yasağı; kan, süt ve evlenmeden meydana gelen her üç akrabalıkta, belli bir sınıra kadar, evliliğe manîdir. Evlenilmesi haram olan akrabaları, Kur'an şöyle sıralamaktadır:
"Sizlere; analarınız, kızlarınız kızkardeşleriniz, halalarınız teyzeleriniz, kardeşlerinizin kızları, kız kardeşlerinizin kızları, sizi emziren süt anneleriniz, süt kardeşleriniz, karılarınızın anneleri, kendileriyle gerdeğe girdiğiniz kadınlarınızın yanınızda kalan üvey kızlarınız -ki onlarla gerdeğe girmemişseniz size bir engel yoktur-, öz oğullarınızın eşleri ve iki kız kardeşi bir arada almak suretiyle evlenmek, -geçmişte olanlar artık geçmiştir- size haram kılındı. Doğrusu Allah bağışlar ve merhamet eder. Kocalı kadınlar ile evlenme de haram kılınmıştır...”[2]
2. Mirasçı olmak; Yakınlık derecelerine göre akrabalar birbirine mirasçı olur. Kimin kime hangi oranda mirasçı olacağı Kur'an ve Sünnetle tesbit edilmiştir.
3. Nafaka temini: Bir kimse, usûl (sulbünden geldiği kimseler) ve fürûunun (kendi sulbünden gelenlerin) nafakasını, muhtaç durumda olan yakın akrabalarının dilerlerse nafakalarını, teminle yükümlü olur. Ayrıca, erkeğin kadınına karşı yiyecek, içecek, giyecek, tedavi ve taşınma vb. gibi hususlarda İslam Dininin erkeğe yüklemiş olduğu bir mükellefiyettir. Sevgili Peygamberimiz evlendiğimiz eşlerimiz hakkında Allah’tan korkmamızı istemekte onların bizlerin üzerinde durumlarına uygun olmak şartıyla yiyecek ve giyeceklerini karşılama yönünde emirleri vardır.[3]
Akrabalığın Ahlâkî Neticeleri
1. Sıla-i rahim: Akrabaların birbirleri ile ilişkilerini kesmeyip devam ettirmeleri, ahlâkî ve dînî bir görevdir. Peygamberimiz (s.a.s.) buyurur ki:
“Rahim (akrabalık), Allah'ın rahmetinin eserlerindendir. Kim bu bağı korursa, Allah ona merhamet eder. Kim onu koparırsa, Allah da ondan ihsan ve rahmetini keser.”[4]
"Akrabalarıyla ilişkiyi kesen Cennet'e giremez"[5]
2. Akrabalara ikram ve ihsanda bulunmak: Yukarıda geçen hadislerden de anlaşılacağı gibi akrabalara maddî ve manevi ikramlarda bulunmak Peygamberimizin bize tavsiye ettiği hususlardandır. Malını, Allah yolunda harcanması için hibe etmek isteyen Ebu Talha'ya Peygamberimiz, onu akrabalarına harcamasını tavsiye etmiştir.
Dînimiz, akrabalar arasındaki ilişkilerin sağlam, sıcak ve devamlı olmasına, akrabaların birbirine maddeten ve mânen destek olmalarına çok önem vermektedir. Hısımlık hakkını gözetmek, Allah ve Resulü'nün ısrarla emrettiği şeylerdendir. Konumuzla ilgili Kur'an-ı Kerim' de Cenâb-ı Allah şöyle buyurur:
يَا أَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُواْ رَبَّكُمُ الَّذِي خَلَقَكُم مِّن نَّفْسٍ وَاحِدَةٍ وَخَلَقَ مِنْهَا زَوْجَهَا وَبَثَّ مِنْهُمَا رِجَالاً كَثِيراً وَنِسَاء وَاتَّقُواْ اللّهَ الَّذِي تَسَاءلُونَ بِهِ وَالأَرْحَامَ إِنَّ اللّهَ كَانَ عَلَيْكُمْ رَقِيباً
“Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan; ikisinden birçok erkek ve kadın (meydana getirip) yayan Rabbinize karşı gelmekten sakının. Kendisi adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah’a karşı gelmekten ve akrabalık bağlarını koparmaktan sakının. Şüphesiz Allah üzerinizde bir gözetleyicidir.”[6]
وَاعْبُدُواْ اللّهَ وَلاَ تُشْرِكُواْ بِهِ شَيْئاً وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَاناً وَبِذِي الْقُرْبَى وَالْيَتَامَى وَالْمَسَاكِينِ وَالْجَارِ ذِي الْقُرْبَى وَالْجَارِ الْجُنُبِ وَالصَّاحِبِ بِالجَنبِ وَابْنِ السَّبِيلِ وَمَا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ إِنَّ اللّهَ لاَ يُحِبُّ مَن كَانَ مُخْتَالاً فَخُوراً
“Allah’a ibadet edin ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya, elinizin altındakilere iyilik edin. Şüphesiz, Allah kibirlenen ve övünen kimseleri sevmez.”[7]
وَآتِ ذَا الْقُرْبَى حَقَّهُ وَالْمِسْكِينَ وَابْنَ السَّبِيلِ وَلاَ تُبَذِّرْ تَبْذِيراً
“Akrabaya, yoksula ve yolda kalmış yolcuya haklarını ver, fakat saçıp savurma.”[8]
إِنَّ اللّهَ يَأْمُرُ بِالْعَدْلِ وَالإِحْسَانِ وَإِيتَاء ذِي الْقُرْبَى وَيَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاء وَالْمُنكَرِ وَالْبَغْيِ يَعِظُكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ
“Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayasızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.”[9]
Bir başka ayette ise mealen şöyle buyrulmaktadır. “Hani, biz İsrailoğulları’ndan, “Allah’tan başkasına ibadet etmeyeceksiniz, anne babaya, yakınlara, yetimlere, yoksullara iyilik edeceksiniz, herkese güzel sözler söyleyeceksiniz, namazı kılacaksınız, zekatı vereceksiniz” diye söz almıştık. Sonra pek azınız hariç, yüz çevirerek sözünüzden döndünüz.”[10]
Bugün özellikle şehirleşmenin, maddeye ve menfaate önem vermenin getirmiş olduğu aileler arasındaki soğukluğu, hatta parçalanmaları ve akrabalar arasındaki bağların yeniden canlılaştırmak kendi menfaatimize olacaktır. Çünkü biz insanız. Sevinçlerimizi paylaşmakla çoğaltır, üzüntülerimiz paylaşmakla azaltırız. Bu sebeple ana-babımızı, akrabalarımızı ve huzurevinde unuttuğumuz büyüklerimizi yeniden hatırlamalı onlara el uzatmalıyız.
Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) kendi akrabalarına her zaman yakın ilgi gösterdiği gibi, onlarla olan akrabalık bağlarını zayıflatıcı davranışlardan uzak durmuş, sütannesi ve onun akrabalarıyla, eşlerinin yakınlarına ilgi göstermiştir. Maddi ve manevi yardımları hiçbir zaman esirgememiştir. Ayrıca Hz. Peygamber (s.a.v.) her bir vesile ile kendisine emeği geçen ve iyilikte bulunan kimseleri de akrabası gibi görüp onları da gözetmiştir.
Sevgili Peygamberimizin Akraba ilişkileri ve ziyaretleriyle ilgili hadis-i şerifleri şöyledir.
لَيْسَ الْواصِلُ بِالمُكافئ وَلكِنَّ الواصِلَ الَّذي إِذا قَطَعتْ رَحِمُهُ وصلَهَا
“Akrabasının yaptığı iyiliğe aynıyla karşılık veren, onları koruyup gözetmiş sayılmaz. Akrabayı koruyup gözeten adam, kendisiyle ilgiyi kestikleri zaman bile, onlara iyilik etmeye devam edendir.”[11]
الرَّحمُ مَعَلَّقَةٌ بِالعَرْشِ تَقُولُ : مَنْ وصلني وَصَلَهُ اللَّه ، وَمَن قَطَعَني ، قَطَعَهُ اللَّه
“Akrabalık bağı Arş-ı âlâ’ya tutunarak şöyle demiştir: Beni koruyup gözeteni, Allah koruyup gözetsin. Benimle ilgisini kesenden Allah rahmetini kessin.”[12]
مَنْ أَحبَّ أَنْ يُبْسَطَ له في رِزقِهِ ، ويُنْسأَ لَهُ في أَثرِهِ ، فَلْيصِلْ رحِمهُ
“Rızkının geniş ömrünün uzun olmasını arzu eden (akrabalarını ziyaret etsin) onlarla olan bağlantısını devam ettirsin.”[13]
مَنْ كَانَ يُؤْمِنُ بِاللَّهِ والْيوْمِ الآخِرِ ، فَلْيُكْرِمْ ضَيْفَهُ ، وَمَنْ كانَ يُؤْمِنُ بِاللَّهِ والْيوم الآخِر ، فَلْيصلْ رَحِمَهُ ، وَمَنْ كَانَ يُؤْمِنُ بِاللَّه وَالْيوْمِ الآخِرِ ، فلْيقُلْ خيراً أَوْ لِيَصمُتْ
“Allah’a ve âhiret gününe iman eden kimse misafirine ikram etsin. Allah’a ve âhiret gününe iman eden kimse akrabasına iyilik etsin. Allah’a ve âhiret gününe iman eden kimse ya faydalı söz söylesin veya sussun!”[14]
Sevgili Peygamberimizin akrabalarıyla olan ilişkilerinden birkaç kesit sunmak isterim.
Hz. Peygamber (s.a.v), doğmadan önce babasını ve çok küçük yaşta annesini kaybetmiş olmasına rağmen anne babasını ve yetişmesine katkısı olan diğer yakınlarını hiçbir zaman unutmamış, onları hep hayırla yâd etmiştir. Bir hadislerinde Efendimiz şöyle buyurmaktadır.
رغِم أَنْفُ ، ثُم رغِم أَنْفُ ، ثُمَّ رَغِم أَنف مَنْ أَدرْكَ أَبَويْهِ عِنْدَ الْكِبرِ ، أَحدُهُمَا أَوْ كِلاهُما ، فَلمْ يدْخلِ الجَنَّةَ
“Ana ve babasının ihtiyarlık zamanlarında, bunlardan birine yahut ikisine yetişip de, bunlara gereken hürmet ve hizmette bulunarak Cennet’i hak edemeyen kimsenin burnu yerlerde sürünsün!”[15] Hz. Peygamber (s.a.s.) ana-baba hakkını yerine getirmemizi, onlara saygılı olmamızı, ayrıca sütannesini, sütkardeşini, baba dostunu sevip onların gönüllerini almayı da emretmiştir.
Medine'de dayılarını ziyaret ettikten sonra Mekke'ye dönerken Ebvâ denilen yerde kaybettiği annesi Âmine'nin kabrini Hudeybiye yolculuğunda Ebvâ köyüne uğrayarak ziyaret etmiş, kabrini eliyle düzeltip ağlamıştır. Niçin ağladığını soranlara da: "Merhamet duygusu beni duygulandırdı da onun için ağladım." diye cevap vermiştir.
Doğumunda kendisini ilk olarak emziren Ebû Leheb'in cariyesi Süveybe'yi hiç unutmamış, Mekke’de iken onu ziyaret etmiş ve ona ikramlarda bulunmuştur. Hicret edince Medine’den ona giyecekler göndermiştir. Mekke Fethi’nde onun oğlunun durumunu sorup araştırmış, onun da annesinden önce vefat ettiğini öğrenmiştir.
Sütannesi Halime’yi gördükçe; "Benim annem, benim annem!" diyerek, kendisine içten sevgi ve saygı gösterip, omuz atkısını serip üzerine oturtmuş, istek ve arzularını hemen yerine getirmiştir. Hz. Hatice ile evlendiğinde, Halime Mekke'ye gelmiş, Peygamberimiz onu ağırlayıp kırk koyun ve bir deve hediye etmiştir.[16]
Huneyn Savaşı’nda esir düşen sütkardeşi Hz. Şeyma'yı elbisesinin üzerine oturtmuş ve 'hoş geldin' buyurmuş, gözleri dolu dolu olmuş, ona sütanne ve sütbabasını sormuş, onların ölmüş olduklarını öğrenmiş, sonra Şeyma'ya şunları önermiştir: "İstersen sevgi ve saygıyla yanımda otur, istersen yararlanacağın mallar verip seni kavmine döndüreyim." Şeyma ikinci teklifi kabul etmiş ve Müslüman olarak kavmine dönmüştür.[17] Onun bu davranışında, 60 yıl kadar sonra bile devam eden vefakarlığını görüyoruz.
Dadısı Ümmü Eymen'i sık sık ziyaret ederek kendisine "anne" diye hitap etmiştir. Yine onun için; "Anamdan sonra annem, benim ev halkımdan geride sağ kalan kimsedir." diyerek iltifat etmiştir.[18]
Mute Savaşı’nda amcaoğlu Cafer şehit olunca evine giderek, onun oğullarını bağrına basmış, öpmüş, koklamış ve ağlamıştır. Sonra ev halkı için yemek hazırlatıp onlara ikram etmiş ve iki oğlunun bakımını üstlenmiştir.[19]
Ailevi huzurun korunması, dünyada yaşamaktan zevk almamız ve hayatımızın huzurla geçmesi, akrabalık ilişkilerini canlı tutmamızla mümkündür. Bu sebeple Müslüman aileler olarak bizler, başta akrabalarımız olmak üzere, birlikte yaşadığımız insanlarla samimi ve dürüst ilişkiler içerisinde olmak zorundayız. Unutmayalım ki, bir gün bizimde bünyelerimiz yaşlanacak ve bugün ailelerimizle, akrabalarımızla ve beraber yaşadığımız insanlarla kesmiş olduğumuz ilişkilerin benzerinin kendimize yapılmasını asla istemeyeceğiz.
Yukarıda açıklamış olduğumuz bilgiler ışığında akraba ilişkileri açısından yapmamız gerekenleri şu maddeler halinde zikredebiliriz.
-Akrabalık bağında en öncelik ana-babaya aittir. Bu sebeple Rabbimizin emri ve Sevgili Peygamberimizin tavsiyeleri olan ana-babaya iyilik en temel davranış şeklimiz olmalıdır. Çünkü ana-babaya itaat farz, onlara isyan ise büyük günahlar arasında zikredilmiştir. Unutmayalım ki, ana-babaya iyilik ve itaat kişiye çok büyük sevaplar kazandıracaktır.
-Akrabayı koruyup gözetmek, arada bulunan sıla-i rahim dinin temel esaslarındandır. Cennete girebilmenin ve cehennemden kurtulmanın yollarından biridir.
-Akrabalık ne kadar uzak olursa olsun (ister ana ister baba tarafından) akrabalık bağı korunmalı ve akrabalarımıza karşı iyi davranmalıyız.
-Yapacağımız bütün güzellikleri ilk önce akrabalarımıza ulaştırmalıyız. Sadaka vereceksek önce onları tercih etmeli, himaye edeceksek önce onları himayemiz altına almalıyız. İyilikleri emretmek ve kötülükleri nehyetmeyi öncelikle akrabalarımızdan başlamalı, doğru bildiklerimiz onlarla paylaşmalı, onların yanlış yollara sapmamalarına elimizden geldiği kadar yardımcı olmalıyız.
-Akrabalarımız içerisinde bizlere iyi davrananlar olabileceği, bizlere sıkıntı verebilenler de olacaktır. Akrabanın iyiliğine karşı iyilik göstermek güzel olsa da yeterli değildir. Bizlere sıkıntı çıkaranlara karşı ise affedici olmalı, onların da yapmış oldukları hataların neler olduğunu kendilerine hissettirmek suretiyle yardımcı olmalıyız.
-Ziyaretleşmek akrabalık bağının devam etmesine en büyük vesiledir. Bu sebeple aramızdaki diyalogları artırmak için ziyaretleşmeleri unutmayalım.
-Akrabalık korunacak diye haram yollara da düşülmemelidir. Alkol almak, zinaya bulaşmak, adam öldürmek gibi dinen haram kılınan bütün yollar terk edilmelidir. Haram fiiliyatta yardımlaşma, beraber olma, arada bulunan bağı gözetme diye bir husus söz konusu değildir.
Yüce Rabbim sevdiklerimizle beraber güzel bir hayat geçirmemizi, akrabalık bağlarımızı koparmamayı, birbirimizle olan diyaloglarımızı kesmemeyi nasip etsin. İyilikte ve kötülüğü engelleme adıyla bir araya gelmeyi bizlere ihsan etsin.
Cumanız mübarek olsun. Allah’a emanet olun.
Ahmet ÜNAL
Vaiz
[1] Dini Kavramlar Sözlüğü, Diyanet İşleri Başkanlığı yay. “Sıla-i Rahim” md.
[2] Nisâ, 4/93
[3] Buhari, Nafakat, Bab, 1-4
[4] Buhârî Edeb, 13
[5] Buhârî, Edeb, 11
[6] Nisa, 4/1
[7] Nisa, 4/36
[8] İsra, 17/26
[9] Nahl, 16/90
[10] Bakara,2/ 83
[11] Riyazü’s Salihin Hadis No: 324
[12] Riyazü’s Salihin Hadis No: 325
[13] Buhari, Edep 12
[14] Riyazü’s Salihin Hadis No: 316
[15] Müslim, Birr 9
[16] A. Köksal, İslâm Tarihi, II/167
[17] A. Köksal, age. c.XV, s.431-432
[18] A. Köksal, a.g.e., c.II, s.54
[19] A. Köksal, a.g.e., c.XV, s.74-76