Dünya-Ahiret Dengesi

Dünya-Ahiret Dengesi (Vaaz)

 

Dünyamıza hikmetli ve ibretli gözlerle bakalım. Yaratılışta ve yaratılmışlarda hiç dengesiz bir şeyler var mı? İnsanoğlu kendi eliyle kendini tehlikeye atmayıp dünyayı, nesli, kültürü bozacak kötülüklere kalkışmadıkça hiç bozulma meydana gelmiş mi?

 

Yüce Yaratanımız bize şöyle beyan ediyor.

 

الَّذِي خَلَقَ سَبْعَ سَمَاوَاتٍ طِبَاقاً مَّا تَرَى فِي خَلْقِ الرَّحْمَنِ مِنتَفَاوُتٍ فَارْجِعِ الْبَصَرَ هَلْ تَرَى مِن فُطُورٍ {} ثُمَّ ارْجِعِ الْبَصَرَ كَرَّتَيْنِيَنقَلِبْ إِلَيْكَ الْبَصَرُ خَاسِأً وَهُوَ حَسِيرٌ

 

“Gökleri yedi kat üzerine yaratan O'dur. Rahman'ın bu yaratmasında bir düzensizlik bulamazsın. Gözünü bir çevir bak, bir çatlak görebilir misin? Bir aksaklık bulmak için gözünü tekrar tekrar çevir bak; ama göz umduğunu bulamayıp bitkin ve yorgun düşer.”(Mülk, 67/3-4)

 

Âleme konulan dengeyi insanoğlu hayatına aktarmalıdır. Dünyasını ahretine tercih etmemelidir. Ahireti kazanacağım derken de dünyadaki nasibini unutmamalıdır. Biz bu metodu Yüce Kitabımızdan öğreniyoruz. Bir kıssa birçok hikmet. Karun’un zenginliğiyle böbürlenmesi karşısında halkının kendisine aktardığı şu cümle ve nihayetinde Rabbimizin tüm kullarına tavsiyesi Kur’an-ı Kerim’de şöyle aktarılmaktadır.

 

إِنَّ قَارُونَ كَانَ مِن قَوْمِ مُوسَى فَبَغَىعَلَيْهِمْ وَآتَيْنَاهُ مِنَ الْكُنُوزِ مَا إِنَّ مَفَاتِحَهُ لَتَنُوءُ بِالْعُصْبَةِأُولِي الْقُوَّةِ إِذْ قَالَ لَهُ قَوْمُهُ لَا تَفْرَحْ إِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ الْفَرِحِينَ{} وَابْتَغِ فِيمَا آتَاكَ اللَّهُ الدَّارَ الْآخِرَةَ وَلَا تَنسَنَصِيبَكَ مِنَ الدُّنْيَا وَأَحْسِن كَمَا أَحْسَنَ اللَّهُ إِلَيْكَوَلَا تَبْغِ الْفَسَادَ فِي الْأَرْضِ إِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ الْمُفْسِدِينَ {}قَالَ إِنَّمَا أُوتِيتُهُ عَلَى عِلْمٍ عِندِي أَوَلَمْ يَعْلَمْ أَنَّ اللَّهَ قَدْ أَهْلَكَمِن قَبْلِهِ مِنَ القُرُونِ مَنْ هُوَ أَشَدُّ مِنْهُ قُوَّةً وَأَكْثَرُ جَمْعاًوَلَا يُسْأَلُ عَن ذُنُوبِهِمُ الْمُجْرِمُونَ {} فَخَرَجَ عَلَى قَوْمِهِفِي زِينَتِهِ قَالَ الَّذِينَ يُرِيدُونَ الْحَيَاةَ الدُّنيَا يَا لَيْتَ لَنَامِثْلَ مَا أُوتِيَ قَارُونُ إِنَّهُ لَذُو حَظٍّ عَظِيمٍ {} وَقَالَالَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ وَيْلَكُمْ ثَوَابُ اللَّهِ خَيْرٌ لِّمَنْ آمَنَوَعَمِلَ صَالِحاً وَلَا يُلَقَّاهَا إِلَّا الصَّابِرُونَ {} فَخَسَفْنَابِهِ وَبِدَارِهِ الْأَرْضَ فَمَا كَانَ لَهُ مِن فِئَةٍ يَنصُرُونَهُ مِن دُونِاللَّهِ وَمَا كَانَ مِنَ المُنتَصِرِينَ {} وَأَصْبَحَ الَّذِينَ تَمَنَّوْامَكَانَهُ بِالْأَمْسِ يَقُولُونَ وَيْكَأَنَّ اللَّهَ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنيَشَاءُ مِنْ عِبَادِهِ وَيَقْدِرُ لَوْلَا أَن مَّنَّ اللَّهُ عَلَيْنَا لَخَسَفَ بِنَاوَيْكَأَنَّهُ لَا يُفْلِحُ الْكَافِرُونَ

 

“Karun, Musa'nın milletindendi; ama onlara karşı azdı. Biz ona, anahtarlarını güçlü bir topluluğun zor taşıdığı hazineler vermiştik. Milleti ona: "Böbürlenme, Allah şüphesiz ki böbürlenenleri sevmez. Allah'ın sana verdiği şeylerde, ahiret yurdunu gözet, dünyadaki payını da unutma; Allah'ın sana yaptığı iyilik gibi, sen de iyilik yap; yeryüzünde bozgunculuk isteme; doğrusu Allah bozguncuları sevmez" demişlerdi. Karun: "Bu servet ancak, bende mevcut bir ilimden ötürü bana verilmiştir" demişti. Allah'ın, önceleri, ondan daha güçlü ve topladığı şey daha fazla olan nice nesilleri yok ettiğini bilmez mi? Suçluların suçları kendilerinden sorulmaz. Karun, ihtişam içinde milletinin karşısına çıktı. Dünya hayatını isteyenler: "Karun'a verildiği gibi bizim de olsa; doğrusu o büyük bir varlık sahibidir" demişlerdi. Kendilerine ilim verilmiş olanlar ise: "Size yazıklar olsun; Allah'ın mükâfatı, inanıp yararlı iş işleyenler için daha iyidir. Ona da ancak sabredenler kavuşabilir" demişlerdi. Sonunda, onu da, sarayını da yerin dibine geçirdik. Allah'a karşı ona yardım edebilecek kimsesi de yoktu; kendini kurtarabilecek kimselerden de değildi. Daha dün onun yerinde olmayı dileyenler: "Demek Allah kullarından dilediğinin rızkını genişletip bir ölçüye göre veriyor. Eğer Allah bize lütfetmiş olmasaydı, bizi de yerin dibine geçirirdi. Demek ki inkârcılar başarıya eremezler" demeye başladılar.” (Kasas, 28/76-82)

 

 

Tarihten ibret alınsaydı tekrar etmezdi. Karun veya Karunlar dünde kalmış değildir. Bugünde Karunlar var. Dünyaya aldananlar, dünyayı tercih edenler dünde vardı bugünde. Şimdi biz ibret ve hikmetle davranalım. Bizler geçici dünyayı tercih edip kaybedenlerden olmayalım. Ebu Cehil gibi değil. Karun gibi değil. Nemrut gibi değil. Firavun gibi değil. Kabil gibi değil. İblis gibi değil. Hz. Muhammed Mustafa (s.a.s.) gibi. Hz. İbrahim (a.s.) gibi. Hz. Musa (a.s.) gibi. Habil gibi. Hz. Âdem (a.s.) gibi.

 

 

 

Aldanma dünyanın velvelesine

 

Hepsi boş heves bir gün öğrenirsin

 

Kimi hakka koşar kimi tersine

 

Her nefesin hesabı var görürsün

 

 

 

Rüya gibi hayat bir gün bitecek

 

Bitmeyecek gibi dalıpta batma,

 

Mahşer günü nefsin hesap verecek,

 

Yarın terazide azıksız kalma

 

 

 

Sevgili Peygamberimizin (s.a.s) bir nasihatiyle dünya-ahiret dengesini daha iyi anlamaya çalışalım.  Hz. Peygamber'in ashabından bir gurup, onun özel olarak yaptığı iş ve ibadetlerini öğrenmek maksadıyla, zevcelerine müracaat etmişlerdi. Gerekli bilgileri aldıktan sonra, bunlardan birisi: Ben, kadınlarla evlenmeyeceğim; diğeri: Ben, et yemeyeceğim; ötekisi de: Ben döşekte uyumayacağım, diye söylendiler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (a.s.) Allah'a hamd ve sena ettikten sonra: "Bazı kimselere ne oluyor ki, şöyle şöyle demişler. Ama ben hem namaz kılar, hem uyurum. Bazen oruç tutar bazen de tutmam. Kadınlarla da evlenirim. İşte her kim benim sünnetimden yüz çevirirse benden değildir." (Müslim, Hadis No: 2487)

 

Dünya hayatı bir imtihan vesilesi için yaratılmıştır. Dünya hayatında var edilenler insanlar için süslü yaratılmıştır. Asıl hayat ahret yurdudur. Asıl güzellikler ordadır. Çünkü Yaratana bildiriyor. Bizde iman ediyoruz O’nun bildirdiklerine.

 

زُيِّنَ لِلنَّاسِ حُبُّ الشَّهَوَاتِ مِنَ النِّسَاءوَالْبَنِينَ وَالْقَنَاطِيرِ الْمُقَنطَرَةِ مِنَ الذَّهَبِ وَالْفِضَّةِوَالْخَيْلِ الْمُسَوَّمَةِ وَالأَنْعَامِ وَالْحَرْثِ ذَلِكَ مَتَاعُالْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَاللّهُ عِندَهُ حُسْنُ الْمَآبِ {} قُلْأَؤُنَبِّئُكُم بِخَيْرٍ مِّن ذَلِكُمْ لِلَّذِينَ اتَّقَوْا عِندَ رَبِّهِمْ جَنَّاتٌتَجْرِي مِن تَحْتِهَا الأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا وَأَزْوَاجٌ مُّطَهَّرَةٌوَرِضْوَانٌ مِّنَ اللّهِ وَاللّهُ بَصِيرٌ بِالْعِبَادِ {}

 

“Kadınlara, oğullara, kantar kantar yığılmış altın ve gümüşe, salma güzel atlara, hayvanlara ve ekinlere duyulan tutkulu şehvet insanlara ‘süslü ve çekici' kılındı. Bunlar, dünya hayatının metaıdır. Asıl varılacak güzel yer Allah katında olandır. (Resûlüm!) De ki: Size bunlardan daha iyisini bildireyim mi? Takvâ sahipleri için Rableri yanında, içinden ırmaklar akan, ebediyyen kalacakları cennetler, tertemiz eşler ve (hepsinin üstünde) Allah'ın hoşnutluğu vardır. Allah kullarını çok iyi görür. (Al-i İmran 3/15)

 

İnsanoğlunun farklı bir yapısı olduğunu, dünyaya tamah etme hususunda nasıl bir davranış sergilediğini Hz Enes’in aktardığı bir hadisten Efendimiz (s.a.s)’ten öğrenmekteyiz.

 

عَنْ اَنَسٍ، قَالَ قَالَ رَسُولُاللَّهِ ص ‏"‏ لَوْ كَانَ لاِبْنِ ادَمَ وَادِيَانِ مِنْ مَالٍلاَبْتَغَى وَادِيًا ثَالِثًا وَلاَ يَمْلاُ جَوْفَ ابْنِ ادَمَ اِلاَّ التُّرَابُوَيَتُوبُ اللَّهُ عَلَى مَنْ تَابَ ‏"‏

 

“Enes (ra) den: Peygamber (sav) şöyle buyurdu: Adem oğlunun iki vadi dolusu malı olsa, üçüncü vadiyi de ister. Adem oğlunun iç boşluğunu (ihtiraslı gönlünü) topraktan başka bir şey doldurmaz. Şu kadar ki (ihtirastan) tevbe eden kimsenin tevbesini Allah Kabul eder.” (Müslim, Zekat 116)

 

Dünya hayatını isteyenlere dünya hayatı tastamam verildi. Ya Ahiret hayatı. Asıl hayatta, ahiret hayatında pişman olmak ne kadar akıl kârı. Sadece ve sadece dünya hayatını istemenin ahireti düşünmemenin ve ahret için çalışmamanın ne kadar yanlış olduğunu Rabbimiz bildiriyor.

 

مَّن كَانَ يُرِيدُ الْعَاجِلَةَ عَجَّلْنَا لَهُ فِيهَا مَا نَشَاء لِمَن نُّرِيدُ ثُمَّجَعَلْنَا لَهُ جَهَنَّمَ يَصْلاهَا مَذْمُوماً مَّدْحُوراً {} وَمَنْ أَرَادَالآخِرَةَ وَسَعَى لَهَا سَعْيَهَا وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَأُولَئِكَ كَانَسَعْيُهُم مَّشْكُوراً {}

 

“Kim çarçabuk olanı (geçici dünya arzularını) isterse, orada istediğimiz kimseye dilediğimizi çabuklaştırırız, sonra ona cehennemi (yurt) kılarız; ona, kınanmış ve kovulmuş olarak gider. Kim de ahireti diler ve bir mümin olarak ona yaraşır bir çaba ile çalışırsa, işte bunların çalışmaları makbuldür.” (İsra, 17/18-19)

 

Dünya-ahiret dengesi için Kur’an bize duada öğretmektedir. Bizde bu duayı beş vakit namazımızda ve diğer nafile namazlarımızın son oturuşlarında yapmaktayız.

 

وِمِنْهُم مَّن يَقُولُ رَبَّنَا آتِنَا فِي الدُّنْيَاحَسَنَةً وَفِي الآخِرَةِ حَسَنَةً وَقِنَا عَذَابَ النَّارِ {}

 

"Rabbimiz! Bize dünyada iyiyi, ahirette de iyiyi ver, bizi ateşin azabından koru" diyenler vardır.(Bakara, 2/201)

 

Dünyaya dalmamak, dünyaya aldanmamak esastır. Şimdiye kadar sizlerle paylaştığım ayetlerde hep bunu görmekteyiz. Bundan maksat dünyanın kendisinden vazgeçmek değildir. Ayetlerden bunu da görmekteyiz. Hepimiz bilmekteyiz ki; asıl maksat dünyanın kendisinden değil, aldatıcı olan çekiciliğinden vazgeçmektir. Müslümanlar dünyanın idaresini başkalarına versinler, hiç yerleri yurtları olmasın, kazançları, şirketleri olmasın anlamında hiçbir söz söylemek ayetlerden bu mananın çıkacağını ifade etmek asla mümkün değildir. Müslümanlar en iyi yerleri kendilerine vatan edinecekler, vatanlarını düşmanlara asla teslim etmeyecekler, çalışacaklar en gözde şirketleri helalinden kuracaklar, insanlara hayır-hasenatta bulunacaklar, helalinden olmak üzere, elbette meskenleri de olacak binitleri de olacaktır. Müslüman, Yaratanın kendisine verdiği nimetleri helalinden elde edecek, asla israf etmeyecek her şeyi dengeli kullanacaktır. Bu Müslüman olmanın vasfıdır.

 

 Vaazımızın bu son kısmında siz kıymetli cemaatimizden kendi nefsimize şu soruları sormanızı ve cevaplamanızı arzu ederim. Nerden geldik? Ne için varız? Nereye gideceğiz?   Bu soruların cevaplarını Kur’an-ı Kerim’de Bakara süresinden şöyle öğrenmekteyiz.

 

Niçin bu dünyaya geldik?

 

وَلَنَبْلُوَنَّكُمْ بِشَيْءٍ مِّنَ الْخَوفْ وَالْجُوعِوَنَقْصٍ مِّنَ الأَمَوَالِ وَالأنفُسِ وَالثَّمَرَاتِ وَبَشِّرِ الصَّابِرِينَ{} الَّذِينَ إِذَا أَصَابَتْهُم مُّصِيبَةٌ قَالُواْ إِنَّا لِلّهِ وَإِنَّـا إِلَيْهِ رَاجِعونَ{} أُولَـئِكَ عَلَيْهِمْ صَلَوَاتٌ مِّن رَّبِّهِمْ وَرَحْمَةٌ وَأُولَـئِكَهُمُ الْمُهْتَدُونَ {}

 

“Muhakkak sizi biraz korku, biraz açlık ve mallardan, canlardan, ürünlerden biraz eksiltmekle deneriz, sabredenleri müjdele. Onlara bir musibet geldiğinde: "Biz Allah’tan (geldik) ve elbette O'na döneceğiz" derler. Rablerinin mağfiret ve rahmeti onlaradır. O'nun yolunda olanlar da onlardır.” (Bakara, 2/ 155-157)

 

Sonuç itibariyle şu hususları ön plana çıkarmaya çalıştık.

 

-Yüce Allah âlemi dengeli yaratmıştır. Müslüman’da dengeyi hayatına aktarmalıdır.

 

-Dünya hayatı bir imtihan yeridir.

 

-Dünya hayatı geçicidir. Asıl hayat ahiret yurdudur.

 

-Dünya hayatı insanlar için süslü yaratılmıştır.

 

-Dünya hayatına aldanıp ahireti unutmak insan için asıl büyük felaketin (ahret azabının) habercisidir.

 

-Dünya hayatına dalmamaktan kasıt, dünyanın süsüne aldanıp ahret yurdunu unutmaktır. Yoksa dünyadan vazgeçmek değildir.

 

-Müslüman, Yaratanın kendisine verdiği nimetlerden istifade edecek, helalinden kazanacak ve israf etmeyecektir.

 

-Müslüman vatansız kalmayacak, vatanına uzanan elleri kıracak, maddi alanda helalinden kazanıp güçlü olacaktır.

 

-Müslüman Allah’tan geldiğini ve nihayetinde O’na kavuşacağını asla unutmayacaktır.

 

Vaazımızı dinlediğiniz için siz kıymetli cemaatime şükranlarımı arz ediyorum. Rabbim cumamızı mübarek eylesin. Dünya ve ahiret dengesini muhafa edip, Rabbimizin rızasına nail olacağımız Salih ameller işleyip, imanla bu alemden ayrılmayı hepimize nasip eylesin. Allah’a emanet olun.

 

www.guncelvaaz.com

 

Ahmet ÜNAL

 

Uzman Vaiz

 

 

 

 

 

 

 

Tags

Yazdır   e-Posta