Kur'an-ı Kerimde Adab-ı Muaşeret (Vaaz)

Dünya hayatında insanların yaşamalarını belirleyen hukuk kuralları olduğu gibi sosyal düzen kuralları mevcuttur. Bu kurallar insanların arasında bulunan ilişkileri düzenleyen ve hayatı anlamlandıran kurallardır. Din, ahlak ve bazı yönleriyle hukuk kuralları sosyal hayatı düzene koymayı, insanların birbirlerinin ihtiyaçlarına cevap verecek bir yaşam sürdürmeyi ve neticede birlikte yaşamayı güzelleştirmeyi hedefler. Yüce Dinimiz de, bireylerin kendi yaşantılarıyla ilgili hükümler getirdiği gibi, toplumla olan ilişkileri içinde hükümler ortaya koymakta, bu ilişkilerin en güzel şekilde devam edebilmesi için çeşitli düzenlemeler getirmektedir.

Sosyal hayatta düzen getiren önemli görgü kuralları vardır. Bu kurallar “Adab-ı Muaşeret” olarak adlandırılmaktadır. Kelime anlamı olarak Adab-ı Muaşeret, toplum içinde çeşitli kesimlerin birbirlerine karşı takınmaları gereken medeni ve ahlaki davranış tarzları ile bu hususlarda gerekli olan pratik bilgiler olarak tarif edilmektedir.[1]

İslam Dininde toplumların birbiriyle olan ilişkilerini olumlu yönde sonuç verecek tarzda düzenleyen en önemli temel kaynak ise Kuran-ı Kerim’dir. Nitekim bir hadis-i şerifte Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır. "Şüphesiz bu Kur'an, Allah'ın (me’debetullah’ı) ziyafet yemeğidir. Binaenaleyh, ondan gücünüzün yettiğince alın. Ayrıca ben gerçekten, içinde Allah'ın Kitab'ından birşey bulunmayan evden daha hakir hiçbir şey bilmiyorum. İçinde Allah'ın Kitab'ından birşey bulunmayan kalb de, hiç oturanı olmayan evin boş ve harablığı gibi boş ve harabdır!"[2]

Bizleri bizlerden daha iyi tanıyan ve bizlere şah damarımızdan daha yakın olan Hz. Allah (c.c.) dünyada rahat, huzurlu ve mutlu, ahirette ise kendisinden memnun olacağımız bir hayat geçirmemiz için Kuran-ı Kerimi bizlere göndermiştir. Kuran-ı Kerim, günlük yaşantımızın şekillenmesinde, ahlaki özelliklerimizi olgunlaştırmamızda ve sosyal yaşantımızı hak ve hukuk çizgisinde yürütmemizde bizlere rehberlik edecek kutsal kitabımızdır. Bu hafta Yüce Rabbimizin Kuran-ı Kerimde Adab-ı Muaşeret kuralları konu başlıkları altında ayet ayet aktarmaya çalışacağız.

Öfkeyi Dizginlemek ve Affedici Olabilmek

Yaşam bulduğumuz bu hayatta insanlarla olan ilişkilerimizde her zaman memnun olabileceğimiz bir zaman dilimi geçiremeyebiliriz. Nitekim bizlerin hataları olduğu gibi bizlerede hata yapılabilir. İşte yapılan bu hataların karşılığında öfkelenmeden hareket etmeli ve olayı başkalarına aktarmadan affedici olabilmemiz en erdemli davranış olacaktır. Kuran-ı Kerim’de de bu husus şöyle ifade edilmektedir.

“Sen af yolunu tut, iyiliği emret, cahillerden yüz çevir.”( Araf, 07/199)

“Onlar, Rablerinin rızasına ermek için sabreden, namazı dosdoğru kılan, kendilerine verdiğimiz rızklardan gizli olarak ve açıktan Allah için harcayan ve kötülüğü iyilikle ortadan kaldıranlardır. İşte bunlar için dünya yurdunun iyi sonucu vardır.” (Rad, 13/ 22)

“Onlar bollukta ve darlıkta Allah yolunda harcayanlar, öfkelerini yenenler, insanları affedenlerdir. Allah iyilik edenleri sever.” (Al-i İmran, 3/134)

Selamlaşmak

İnsanlar arasında muhabbeti artıran en temel hususların başında selamlaşmak gelmektedir. Nitekim bir selam ile tanıştığımız ve kendisiyle ahbaplık yaptığımız nice insanlar olmuştur. Bu sebeple yaşadığımız toplumda büyük küçük demeden herkesle selamlaşmayı arzu etmeliyiz. Kuran-ı Kerimde konumuzla ilgili ayetler şunlardır.

“Size bir selâm verildiği zaman, ondan daha güzeliyle veya aynı selamla karşılık verin. Şüphesiz Allah her şeyin hesabını gereği gibi yapandır.” (Nisa, 4/86)

“Ey iman edenler! Kendi evlerinizden başka evlere, geldiğinizi hissettirip (izin alıp) ev sahiplerine selam vermeden girmeyin...” (Nur,24/27)

Ayetlerden de anlaşılacağı üzere, Yüce Rabbimiz selam vermeyi ve selam verildiği zamanda verilen selama en güzel şekilde karşılık verilmesini istemektedir. Ayrıca selamın sadece merhabalaşmaktan ibaret olmadığını evlere girilirken haber verme aracı olarak ta kullanılmasını bizlerden istemektedir.

Kendi Evinin Dışındaki Evlere İzin Almadan Girmemek

“Ey iman edenler, evlerinizden başka evlere, yakınlık kurup (izin almadan) ve (ev halkına) selam vermeden girmeyin. Bu sizin için daha hayırlıdır; umulur ki öğüt alıp düşünürsünüz. Eğer orada kimseyi bulamazsanız, size izin verilinceye kadar artık oraya girmeyin; ve eğer "Dönün" denirse, siz de dönün, bu sizin için daha temizdir. Allah yaptıklarınızı bilendir. İçinde oturulmayan ve sizin için bir meta (yarar) bulunan evlere girmenizde bir sakınca yoktur. Allah, açığa vurduklarınızı da, sakladıklarınızı da bilir.” (Nur 24/27-29)

Yaşadığımız toplumda kendimize nasıl davranılmasını istiyorsak, bizlerde diğer insanlara karşı öyle davranmalıyız. İzin alınmadan evimize girenlerden elbette hoşnut olmayız. Bu sebeple Yüce Rabbimizin koymuş olduğu bu düsturu hayatımıza aktarmalı, bizden yana rahatsızlık verecek bir davranışta bulunmamalıyız.   

Yürüyüş ve Konuşma Adabı

Yürüyüş ve konuşma, insanoğlunun iç yapısının nasıl olduğu hakkında ipucu veren iki önemli husustur. Yürüyüşün kibirli olması insanlar arasında beğenilmeyen ve Allah katında da yasaklanan bir davranış şeklidir. Konuşmak ise, insanlarla ilişkimizde en önemli iletişim aracıdır. Nitekim konuşarak analaşır, konuşarak dertlerimizi çözme yoluna gideriz. Konuşma iyi olursa muhatabımızın bize karşı davranışı da o nispette iyi olacaktır. “Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır” atasözü konumuzu ne kadar da güzel özetlemektedir. İslam Dinide inananları yürüyüşte adaplı davranmaya ve tatlı dilli olmaya teşvik etmiş, kibirden, yalandan, iftiradan vb. gibi her türlü kötü sözlerden uzat durmayı emretmiştir.  

 “Küçümseyerek surat asıp insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme! Çünkü Allah hiçbir kibirleneni, övüngeni sevmez. Yürüyüşünde orta bir yol tut, sesinden de (yüksek perdeleri) eksilt. Çünkü, seslerin en çirkin olanı gerçekten eşeklerin sesidir." (Lokman, 31/18-19)

“İnananlar arasında çirkin şeylerin yayılmasını arzulayan kimseler için dünyada da ahrette de çetin bir ceza vardır. Allah bilir, siz bilmezsiniz.” (Nur, 24/19)

“Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz?” (Saf, 61/2)

“Güzel söz ve bağışlama, arkasından incitme gelen sadakadan daha iyidir. Allah zengindir, acelesi de yoktur.” (Bakara, 2/ 263)

“Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve doğru söz söyleyin ki Allah sizin işlerinizi düzeltsin ve günahlarınızı bağışlasın. Kim Allah’a ve Resulüne itaat ederse, muhakkak büyük bir başarıya ulaşmıştır.” (Ahzab, 33/71)

Yeme ve İçme Adabı

Yaşam bulduğumuz bu hayatta yaşamımızı devam ettirmenin temel yolu bedeni ihtiyaçlarımızı karşılamak gelmektedir. Bunun da en önemli yolu yemek ve içmektir. Yeme ve içmek hususunda Yüce Rabbimizin bizden istemiş olduğu emir ve yasaklar şunlardır. 

“Yiyin için fakat israf etmeyin. Çünkü o, israf edenleri sevmez.” (A’raf, 7/31)

“Ey peygamberler! Temiz şeylerden yiyiniz ve iyi ameller işleyiniz. Doğrusu ben, sizin yaptığınız şeyleri tamamen bilirim.” (Mü’minun, 51)

“Size rızık olarak verdiğimiz şeylerin temiz ve helal olanlarından yiyin. Bu konuda aşırı da gitmeyin, yoksa üzerinize gazabım iner. Gazabım da kimin üzerine inerse o muhakkak helak olmuş demektir.” (Ta’ha, 81)

“Ey iman edenler! Eğer siz ancak Allah’a kulluk ediyorsanız, size verdiğimiz rızıkların iyi ve temizlerinden yiyin ve Allah’a şükredin. Allah, size ancak leş, kan, domuz eti ve Allah’tan başkası adına kesileni haram kıldı. Ama kim mecbur olur da, istismar etmeksizin ve zaruret ölçüsünü aşmaksızın yemek zorunda kalırsa, ona günah yoktur. Şüphesiz, Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” (Bakara, 2/172-173)

İnsanlar Hakkında Kötü Zanda Bulunmamak, Kusur Araştırmamak ve Gıybet Etmemek

 “Ey iman edenler! Zannın bir çoğundan sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurlarını ve mahremiyetlerini araştırmayın. Birbirinizin gıybetini yapmayın. Herhangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz! Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah tövbeyi çok kabul edendir, çok merhamet edendir.” (Hucurat, 49/12)

 “Ey iman edenler! Eğer bir fâsık size bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeden bir topluluğa kötülük edersiniz de sonra yaptığınıza pişman olursunuz.” (Hucurat, 49/ 6)

Yüce Rabbimiz bizleri zanla hareket etmemizi, insanların hatalarını araştırmamızı ve gıybet etmememizi istemektedir. Bu üç hususun ortak özelliği kul hakkını ihlal etmektir. Kesin bilgi sahibi olmadığımız bir konu hakkında ileri geri konuşmamalı, başkalarının hatalarını görmek yerine kendi kusurlarımızı aklımızda tutmalı ve gıybet etme yanlışlığına düşmemeliyiz. Sevgili Peygamberimizde Zannı sözlerin en yalanı olarak zikretmiş, birbirimizin eksiğini, hususi ve mahrem hayatını araştırmamızı yasaklamış,[3] bir Müslüman’ın ayıbını gizleyeni Allah-u Teala’da ahiret gününde o kimsenin ayıbını gizleyeceği müjdesini vermiş,[4]gıybet edenin ve bunu dinleyeninde vebal altında olduğunu ifade etmiştir.[5]

İftirada Bulunmamak

“Çünkü siz bu iftirayı, dilden dile birbirinize aktarıyor, hakkında bilgi sahibi olmadığınız şeyi ağızlarınızda geveleyip duruyorsunuz. Bunun önemsiz olduğunu sanıyorsunuz. Halbuki bu, Allah katında çok büyük (bir suç) tur.” (Nur,24/15)

“Mü'min erkeklere ve mü'min kadınlara irtikab etmedikleri (bir suç) sebebiyle eziyet edenler ise, gerçekten bir iftira ve açık bir günah yüklenmişlerdir.” (Ahzab,33/ 58)

“Korunan (iffetli) kadınlara (zina suçu) atan sonra dört şahit getirmeyenlere de seksen değnek vurun ve onların şahitliklerini ebedi olarak kabul etmeyin. Onlar fasık olanlardır.”( Nur,24/4)

Ayetlerde de bildirildiği üzere iftira büyük bir günahtır. Haklıyı haksız, haksızı haklı gösteren bir ve insanların hayatlarını altüst eden bir husustur. Bu sebeple bu işi yapan kimse önce iftira ettiği kişiden, sonra toplumdan özür dilemeli, yapılan iftiranın kendine ait olduğunu inkar etmeli, helallik almalı ve Yaratanına tövbe etmelidir.   

Anne-Babaya, Akrabalara İyilikte Bulunmak ve İlişikleri Kesmemek

İslam dini Allah’ın emir ve yasaklarına itaatten sonra Anne-babaya hürmeti emretmiş, onlara sıkıntılı bir hayat geçirmemizi yasaklamış, kendilerine güzel sözler söylememizi tavsiye etmiş ve kendilerin rızasına uygun davranışlarda bulunmanın Allah’ın rızasını gerektireceği müjdesini bizlere bildirmiştir. Ayrıca akrabalarla olan ilişkilerimizde iyiliği ön planda tutmamız emredilmiş ve kendileriyle ilişkileri kesmemiz yasaklanmıştır. Konumuzla ilgili ayet-i kerimeler şunlardır. 

“Hani, biz İsrailoğulları’ndan, “Allah’tan başkasına ibadet etmeyeceksiniz, anne babaya, yakınlara, yetimlere, yoksullara iyilik edeceksiniz, herkese güzel sözler söyleyeceksiniz, namazı kılacaksınız, zekatı vereceksiniz” diye söz almıştık. Sonra pek azınız hariç, yüz çevirerek sözünüzden döndünüz.” (Bakara, 2/83)

“Rabbin, kendisinden başkasına asla ibadet etmemenizi, anaya-babaya iyi davranmanızı kesin olarak emretti. Eğer onlardan biri, ya da her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın onlara “öf!” bile deme; onları azarlama; onlara tatlı ve güzel söz söyle. Onlara merhamet ederek tevazu kanadını indir ve de ki: “Rabbim!, Tıpkı beni küçükken koruyup yetiştirdikleri gibi sen de onlara acı.” (İsra, 17/23-24)

“Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan; ikisinden birçok erkek ve kadın (meydana getirip) yayan Rabbinize karşı gelmekten sakının. Kendisi adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah’a karşı gelmekten ve akrabalık bağlarını koparmaktan sakının. Şüphesiz Allah üzerinizde bir gözetleyicidir.” (Nisa, 4/1)

“Allah’a ibadet edin ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya, elinizin altındakilere iyilik edin. Şüphesiz, Allah kibirlenen ve övünen kimseleri sevmez.” (Nisa, 4/36)

“Akrabaya, yoksula ve yolda kalmış yolcuya haklarını ver, fakat saçıp savurma.” (İsra,17/26)

“Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayasızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.” (Nahl, 16/90)

“Kötülüğü, en güzel olan şeyle uzaklaştır. Biz onların yakıştırmakta oldukları şeyleri daha iyi biliriz.” (Mü’minun, 23/96)

Ev İçinde Oturma Adabı

“Kör olana güçlük yoktur, topal olana güçlük yoktur, hasta olana da güçlük yoktur; sizin için de, gerek kendi evlerinizden, gerekse babalarınızın evlerinden, annelerinizin evlerinden, erkek kardeşlerinizin evlerinden, kız kardeşlerinizin evlerinden, amcalarınızın evlerinden, halalarınızın evlerinden, dayılarınızın evlerinden, teyzelerinizin evlerinden, anahtarına malik olduğunuz (yerlerden) ya da dostlarınızın (evlerin)den yemenizde bir güçlük yoktur. Hep bir arada veya ayrı ayrı yemenizde de bir günah yoktur. Evlere girdiğiniz vakit, Allah tarafından kutlu, güzel bir yaşama dileği olarak birbirinize selam verin. işte Allah, size ayetleri böyle açıklar, umulur ki aklınızı kullanırsınız.”  (Nur, 24/61)

Mütevazı Olmak

“Sakın onlardan bazı sınıflara verdiğimiz dünya malına göz dikme, onlardan dolayı üzülme ve müminlere alçak gönüllü ol.” (Hicr, 15/88)

“(Ey Muhammed!) O ihlâslı ve mütevazi insanları müjdele!” (Hac, 22/34)

“Rahmân'ın(has) kulları onlardır ki, yeryüzünde tevazu ile yürürler ve kendini bilmez kimseler onlara laf attığında (incitmeksizin) "Selam!" derler (geçerler);” (Furkan, 25/63)

Alay Etmemek

“Ey müminler! Bir topluluk diğer bir topluluğu alaya almasın. Belki de onlar, kendilerinden daha iyidirler. Kadınlar da kadınları alaya almasınlar. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Kendi kendinizi ayıplamayın, birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın. İmandan sonra fâsıklık ne kötü bir isimdir! Kim de tevbe etmezse işte onlar zalimlerdir.” (Hucurat, 49/11)

Ayeti Kerimenin de bizlere aktardığı gibi hangi gayeyle ne sebeple olursa olsun alay etmek insana, hele hele bir Müslüman’a yakışmayacak bir davranıştır.

İyilikte Bulunmak

Ahlaken en üstün meziyetlerin başında iyilik gelmektedir. İyi bir insan olmak, dünyadan ayrıldıktan sonra iyiler arasında anılmak, elde edeceğimiz en kıymetli hazinedir. Yüce Rabbimizde bizlerden iyi bir kul olmamızı, kendimize, ailemize, topluma ve bütün insanlığa karşı iyilik yapmamız istemektedir. Konumuzla ilgili Yüce Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır.

“İyilikle kötülük eşit olmaz. Sen, en güzel olan bir tarzda (kötülüğü) uzaklaştır; o zaman, (görürsün ki) seninle onun arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki sıcak bir dost(un) oluvermiştir.” (Fussilet, 41/34)

“İman edip iyi davranışlarda bulunanlara, içinden ırmaklar akan cennetler olduğunu müjdele!” (Bakara, 2/25)

“Hayır, kim (güzel davranış ve) iyilikte bulunarak kendisini Allah'a teslim ederse, artık onun Rabbi katında ecri vardır. Onlar için korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır.” (Bakara, 2/112)

“Sizden; hayra çağıran, iyiliği (marufu) emreden ve kötülükten (münkerden) sakındıran bir topluluk bulunsun. Kurtuluşa erenler işte bunlardır.” (Al-i İmran, 3/104)

“Onlar, Allah'a ve ahiret gününe inanırlar; iyiliği emreder, kötülükten menederler; hayırlı işlere koşuşurlar. İşte bunlar iyi insanlardandır.” (Al-i İmran, 3/114)

“Eğer iyilik ederseniz kendinize iyilik etmiş olursunuz ve eğer kötülük ederseniz o da (kendi) aleyhinizedir.” (İsra, 17/7)

“İşte onlar, iyiliklere koşuşurlar ve iyilik için yarışırlar.” (Mü’minun, 23/61)

Yetimleri Korumak, Kimsesizlere ve Muhtaçlara Yardım Etmek

Sosyal hayatın temel dayanağı yardımlaşmaktır. Yardımlaşma olmayan bir toplumda huzur bulmak mümkün değildir. Bu sebeple ailesi olmayan yetimlere, kimsesizlere ve muhtaçlara karşı ailemize nasıl davranıyorsak onlara da öyle davranmalıyız. Unutmayalım ki, paylaşılmayan sevginin insana kazandıracağı fazla bir şey yoksa, paylaşılmayan, ihtiyaç sahiplerine aktarılmayan malında dünyada ve ahirette hiçbir kıymeti yoktur. Konumuzla ilgili ayetler zikredelim. 

“…Bir de sana yetimleri soruyorlar. De ki: “Onların durumlarını düzeltmek hayırlıdır. Eğer onlara karışıp (birlikte yaşar)sanız (sakıncası yok). (Onlar da) sizin kardeşlerinizdir. Allah bozguncuyu yapıcı olandan ayırır. Allah dileseydi sizi zora sokardı. Şüphesiz Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Bakara, 2/220)

“Rüşdüne erişinceye kadar yetimin malına ancak en güzel şekilde yaklaşın…” (En’am, 6/152)

“Yetimlere mallarını verin. Temizi pis olanla (helâli haramla) değişmeyin. Onların mallarını kendi mallarınıza katıp yemeyin. Çünkü bu, büyük bir günahtır.” (Nisa, 4/2)

“Onlar, seve seve yiyeceği yoksula, yetime ve esire yedirirler.” (İnsan, 76/8)

“Allah yolunda infak edin ve kendinizi kendi ellerinizle tehlikeye atmayın. İyilik edin. Şüphesiz Allah, iyilik edenleri sever.” (Bakara, 2/195)

“Mallarını Allah yolunda harcayıp da arkasından başa kakmayan, fakirlerin gönlünü kırmayan kimseler var ya, onların Allah katında has mükâfatları vardır. Onlar için korku yoktur, üzüntü de çekmeyeceklerdir.” (Bakara, 2/262)

“Allah'ın rızasını kazanmak ve ruhlarındaki cömertliği kuvvetlendirmek için mallarını hayra sarf edenlerin durumu, bir tepede kurulmuş güzel bir bahçeye benzer ki, üzerine bol yağmur yağmış da iki kat ürün vermiştir. Bol yağmur yağmasa bile bir çisinti düşer (de yine ürün verir). Allah, yaptıklarınızı görmektedir.” (Bakara, 2/265)

“Sevdiğiniz şeylerden infak edinceye kadar asla iyiliğe eremezsiniz. Her ne infak ederseniz, şüphesiz Allah onu bilir.” (Al-i İmran, 3/92)

Adaletli Olmak

Adaletin kelime anlamı,  herkese kendine uygun düşeni, kendi hakkı olanı verme, hak ve hukuka uygunluk, hakkı gözetme, doğruluk,[6] anlamlarına gelmektedir. Kuran-ı Kerim’de ve hadislerde ise, düzen, denge, denklik, eşitlik, gerçeğe uygun hükmetme, doğru yolu izleme, takvaya yönelme, dürüstlük, tarafsızlık[7] anlamarlına gelmektedir. Bu haliyle yaşantımızı şekillendirmede başvuracağımız temel ilkelerden biride adalettir. Yüce Rabbimiz adalet hakkında şöyle buyurmaktadır.

 “Allah size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor. Doğrusu Allah, bununla size ne güzel öğüt veriyor! Şüphesiz ki Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.“ (Nisa, 4/58)

“Ey iman edenler! Kendiniz, ana babanız ve en yakınlarınızın aleyhine de olsa Allah için şahitlik yaparak adaleti titizlikle ayakta tutan kimseler olun. (Şahitlik ettikleriniz) zengin veya fakir de olsalar (adaletten ayrılmayın). Çünkü Allah ikisine de daha yakındır. (Onları sizden çok kayırır.) Öyle ise adaleti yerine getirmede nefsinize uymayın. Eğer (şahitlik ederken gerçeği) çarpıtırsanız veya (şahitlikten) çekinirseniz (bilin ki) şüphesiz Allah yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.” (Nisa, 4/135)

“Ey iman edenler! Allah için hakkı titizlikle ayakta tutan, adalet ile şahitlik eden kimseler olun. Bir topluma olan kininiz sizi adaletsizliğe itmesin. Adil olun. Bu, Allah’a karşı gelmekten sakınmaya daha yakındır. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.” (Maide, 5/8)

“Tartıyı adaletle tutup-doğrultun ve tartıyı noksan tutmayın.” (Rahman, 55/9)

Aile Hayatında Adab-ı Muaşeret Kuralları

Yaratılmış olan her şey mutlak manada bir şeylere ihtiyaç duymaktadır. Hayatını tek başına geçirmek hiçbir canlıya has bir davranış değildir. Nitekim hiçbir şeye muhtaç olmayan, her şeyin kendisine ihtiyaç duyduğu varlık Allah’tır.[8] Dünyada ise kendisiyle en yakın olduğumuz insanların başında ailemiz gelmektedir. Aile ilişkilerimizde her daim güzellikler içerisinde olmanın yolu, Kuran-ı Kerim’de Yüce Rabbimizin bildirdiği istekleri yerine getirmekle olur. Bu istekler şunlardır. 

“Mü’min erkeklere söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. Bu davranış onlar için daha nezihtir. Şüphe yok ki, Allah onların yaptıklarından hakkıyla haberdardır. Mü’min kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar….” (Nur, 24/3031)

“Ey iman edenler! Kadınlara zorla mirasçı olmanız size helal değildir. Açık bir hayasızlık yapmış olmaları dışında, kendilerine verdiklerinizin bir kısmını onlardan geri almak için onları sıkıştırmayın. Onlarla iyi geçinin. Eğer onlardan hoşlanmadıysanız, olabilir ki, siz bir şeyden hoşlanmazsınız da Allah onda pek çok hayır yaratmış olur.”(Nisa, 4/19)

“Erkekler, kadınların koruyup kollayıcılarıdırlar. Çünkü Allah insanların kimini kiminden üstün kılmıştır. Bir de erkekler kendi mallarından harcamakta (ve ailenin geçimini sağlamakta)dırlar. İyi kadınlar, itaatkârdırlar. Allah’ın (kendilerini) koruması sayesinde onlar da “gayb”ı korurlar...”(Nisa,4/34)

“Sana kadınların ay halini sorarlar. De ki: “O bir ezadır (rahatsızlıktır). Ay halinde kadınlardan uzak durun. Temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın. Temizlendikleri vakit, Allah’ın size emrettiği yerden onlara yaklaşın. Şüphesiz Allah çok tövbe edenleri sever, çok temizlenenleri sever.” (Bakara, 2/222)

“Kadınlarınız sizin ekinliğinizdir. Ekinliğinize dilediğiniz biçimde varın. Kendiniz için (geleceğe hazırlık olarak) güzel davranışlar takdim edin. Allah’a karşı gelmekten sakının ve her hâlde onun huzuruna varacağınızı bilin. (Ey Muhammed!) Müminleri müjdele.” (Bakara, 2/223)

“Eğer karı-kocanın arasının açılmasından endişe ederseniz, erkeğin ailesinden bir hakem, kadının ailesinden bir hakem gönderin. İki taraf (arayı) düzeltmek isterlerse, Allah da onları uzlaştırır. Şüphesiz, Allah hakkıyla bilendir, hakkıyla haberdardır.” (Nisa, 4/35)

Kendi Dinimizde Olmayan İnsanlarla İlişkiler

“Allah sizi, din konusunda sizinle savaşmamış, sizi yurtlarınızdan da çıkarmamış kimselere iyilik etmekten, onlara âdil davranmaktan men etmez. Şüphesiz Allah âdil davrananları sever.” (Mümtehine, 60/8)

Sonuç itibariyle, Adab-ı Muaşeret’i birlikte yaşam sanatı olarak ifade edebiliriz. Bu kurallar, kişinin günlük yaşantısında kendi bedenine ve yaşadığı topluma karşı sorumlu olduğu kurallardır. Şu hakikatı hepimiz bilmekteyez ki, insan olarak bizler birbirimize muhtaç yaratılmışızdır. Bu sebeple şahsımıza karşı sorumlu ve bilinçli davranmalı, birlikte yaşadığımız toplumun diğer fertlerinin haklarına ve hukukuna riayet etmeliyiz. Böyle yapmazsak hem bize verilen bedenimize gerekli hassasiyeti göstermiş oluruz, hemde kul hakkına girmiş oluruz ki, kul hakkını ise sadece kullar affedilmektedir. Kul hakkının insanoğluna ne kadar sıkıntılar getireceğini ise, Sevgili Peygamberimizden dinliyelim.

Rasülullah sallallahu aleyhi ve sellem:

"Müflis kimdir, biliyor musunuz?" diye sordu. Ashab:

- Bizim aramızda müflis, parası ve malı olmayan kimsedir, dediler. Rasülullah sallallahu aleyhi ve sellem:

"Şüphesiz ki ümmetimin müflisi, kıyamet günü namaz, oruç ve zekat sevabıyla gelip, fakat şuna sövüp, buna zina isnad ve iftirası yapıp, şunun malını yiyip, bunun kanını döküp, şunu dövüp, bu sebeple iyiliklerinin sevabı şuna buna verilen ve üzerindeki kul hakları bitmeden sevapları biterse, hak sahiplerinin günahları kendisine yükletilip sonra da cehenneme atılan kimsedir" buyurdular[9]

Yüce Rabbimizin bizlere emretmiş olduğu ibadetler bizim kulluk vazifemizdir. Namazımız, orucumuz, zekatımız, haccımız ve diğer ibadetlerimizin hepsini yerine getirmekle mükellefiz. Bunun yanında gerçek bir Müslüman olabilmenin, ahlaken kemale erebilmenin ve ardımızdan rahmet okutabilmemizin yolu insanlarla diyalogumuza dikkat etmekle mümkündür. Yukarıda zikretmiş olduğumuz hadisten de anlaşılacağı üzere başkasına sövmek, hakaret etmek, kötü söz söylemek, iftira etmek, namuslu insanların namusuna dil uzatmak, haksız yere birinin malını yemek, kanını dökmek, insanları dövmek, her nevi zulüm ve haksızlık, ibadetlerden ve yapmış olduğumuz iyiliklerden kazanmış olduğumuz sevabı bitirir ve kişinin aklına gelmeyen şeylerden dolayı cehenneme sürüklenme olasılığı ortaya çıkar.

Kuran-ı Kerim kendisine uyanları hidayete götüren bir kitaptır.[10] Bu sebeple günlük yaşayışımızda doğru hareket etmenin, hak ve hukuka riayet etmenin yolu, Kuran-ı Kerimin çizmiş olduğu “Adab-ı Muaşeret” kurallarına uygun bir hayat sürmekle mümkündür.

Yüce Rabbimiz kendisinin ve kullarının razı olacağı bir hayat sürmeyi ve bu hayatın sonucunda güzel bir ölüm ve arkasından rahmet okutacak insanlar bırakmayı cümlemize nasip etsin. Allah’a emanet olun, Cumanız mübarek olsun.

www.guncelvaaz.com

Ahmet ÜNAL

            Vaiz


 

[1] TDV İslam Ansiklopedisi, “Edep”, c.X, s.413

[2] Darimi, “Feza’ilü’l-Kuran”, 1

[3] Buhari, Edeb 57-58

[4] Riyazü’s-Salihin, Hadis No:235

[5] Müslim, Bir 70

[6] Türk Dil Kurumu Sözlüğü 

[7] TDV, İslam Ansiklopedisi, “Adalet” md., c.1, s,341

[8] İhlas, 112/2

[9] Müslim, Birr 59

[10] Bakara, 2/2

Tags

Yazdır   e-Posta