İmanımızın Gereklilikleri: Salih Amel ve Ahlak
وَالْعَصْر إِنَّ الْإِنسَانَ لَفِي خُسْرٍ إِلَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَتَوَاصَوْا بِالْحَقِّ وَتَوَاصَوْابا بِالصَّبْرِ
“Andolsun zamana ki, insan gerçekten ziyan içindedir. Ancak, iman edip de sâlih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler, birbirlerine sabrı tavsiye edenler başka. (Onlar ziyanda değillerdir)” (Asr, 103/1-4)
ثَلاَثٌ مَنْ كُنَّ فِيهِ وَجَدَ حَلاَوَةَ الإِيمَانِ أَنْ يَكُونَ اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَحَبَّ إِلَيْهِ مِمَّا سِوَاهُمَا ، وَأَنْ يُحِبَّ الْمَرْءَ لاَ يُحِبُّهُ إِلاَّ لِلَّهِ ، وَأَنْ يَكْرَهَ أَنْ يَعُودَ فِى الْكُفْرِ كَمَا يَكْرَهُ أَنْ يُقْذَفَ فِى النَّارِ
“Üç haslet vardır; bunlar kimde bulunursa o, imanın tadını tadar: Allah ve Resulünü, Allah ve Resülünden başka her şeyden fazla sevmek, Sevdiğin! Allah için sevmek, Allah kendisini küfürden kurtardıktan sonra, tekrar küfre dönmeyi ateşe atılmak gibi çirkin ve tehlikeli görmektir.” (Buharî, İman, 15. ( I,66 ))
En büyük hakikat Allah’a imandır
İman, “Allah’tan alıp din adına tebliğ ettiği kesinlik kazanan hususlarda peygamberleri tasdik etmek ve onlara inanmak” demektir. Sâlih amel, “Dinin yapılmasını emir veya tavsiye ettiği, iyi, doğru, faydalı ve sevap kazanmaya vesile olan işler”, ahlak ise “İnsanın iyi veya kötü olarak vasıflandırılmasına yol açan mânevî nitelikleri, huyları ve bunların etkisiyle ortaya konan iradeli davranışlar bütünü” olarak tarif edilmiştir. (TDV İslam Ans. İman, Amel, Ahlak md.)
En büyük hakikat imandır. Yaratanımızın bizlere lütfettiği en büyük nimettir. İmansızlık ise en büyük felakettir. Yaratana inanmak fıtratın gereğidir. Dinde en önce iman gelir. İmanla buluşamamış veya buluşturulamamış bir insan aslında israf edilmiş demektir.
İnsanın yaratılma gayesi Rabbini tanıma ve O’na yönelmektir. Yüce Rabbimiz;
وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْإِنسَ إِلَّا لِيَعْبُدُونِ
“Ben, insanları ve cinleri sırf bana kulluk etsinler diye yarattım” (Zariyat, 51/57) buyurmaktadır. Bu ayette geçen لِيَعْبُدُونِ “sırf bana kulluk etsinler” şeklinde tercüme edilen kısmı “sırf beni tanısınlar” şeklinde de ifade edilmiştir. Netice itibariyle de her iki anlamda birbirini gerekli kılmaktadır. Yani Allah’ı tanımanın anlamı O’na kulluk etmektir. O’na hakkıyla kulluk etmekle gerçekte Allah tanınmış olur. Ayrıca ibadetlerin temel amacı da kişinin imanını koruması, Allah rızasını ve sevgisini kazanmasıdır.
Allah’a iman etmemiz, O’na yönelmemiz ve O’ndan yardım istememiz, başarılı olmamızın ve karşılaştığımız sıkıntılarımızın çözümünün başlangıç noktasını teşkil eder. O’na dayanmamız ve güvenmemiz bize güç kazandırır. Yüce Rabbimiz umulmayan, beklenmeyen yer ve yönlerden kolaylıklar ihsan eder. Çünkü O’nun her şeye gücü yeter.
İman en büyük nimetimiz, her nimet içinde bir şükür gerekirse iman nimetimizin şükrünü Yaratanımızın emrettiği ibadetlerimizi yerine getirmekle ve güzel ahlaklı olmakla ifa edeceğiz. Bu sebeple imanımızı kemale ulaştırmak, razı olunan ve razı olduğumuz bir hayatı yaşamak, nihayetinde cennete ulaşmak için ibadetler ve güzel ahlak gereklidir.
İman-Salih Amel İlişkisi
Salih amel; iyi niyetle ve bilinçli bir şekilde yapılan hayırlı iş demektir. Bu tariften yola çıkarak her davranış modeli salih amel değildir. Bir davranışın salih amel kategorisinde değerlendirmemiz için şu dört şarta uygunluğu aramamız gerekmektedir.
a) Salih ameli yapan kişinin müslüman olması,
b) Salih amili imanın gereği olarak yapması,
c) Kur'an'a ve Sünnete uygun olması,
d) Tam bir ihlas ve iyi bir niyetle yapılması gerekir. (İsmail Karagöz, Kur'an'a Göre İnsana Verilen Görev ve Değer, s. 218.)
Kur’an-ı Kerimde bulunan ayetleri incelediğimiz zaman iman, salih amel ve ibadetlerle birlikte zikredilmektedir. Bu hususta birkaç ayeti siz kıymetli kardeşlerime aktarmak isterim.
إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ الَّذِينَ إِذَا ذُكِرَ اللّهُ وَجِلَتْ قُلُوبُهُمْ وَإِذَا تُلِيَتْ عَلَيْهِمْ آيَاتُهُ زَادَتْهُمْ إِيمَاناً وَعَلَى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَ{} الَّذِينَ يُقِيمُونَ الصَّلاَةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنفِقُونَ {} أُوْلَـئِكَ هُمُ الْمُؤْمِنُونَ حَقّاً لَّهُمْ دَرَجَاتٌ عِندَ رَبِّهِمْ وَمَغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَرِيمٌ
“Mü'minler ancak o kimselerdir ki Allah anıldığı zaman yürekleri ürperir. O'nun ayetleri okunduğunda imanlarını arttırır ve yalnızca Rablerine tevekkül ederler. Onlar, namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler. İşte gerçek mü'minler bunlardır. Rableri katında onlar için dereceler bağışlanma ve üstün bir rızık vardır.” (Araf, 8/2-4)
قَدْ أَفْلَحَ الْمُؤْمِنُونَ {} الَّذِينَ هُمْ فِي صَلَاتِهِمْ خَاشِعُونَ {} وَالَّذِينَ هُمْ عَنِ اللَّغْوِ مُعْرِضُونَ {} وَالَّذِينَ هُمْ لِلزَّكَاةِ فَاعِلُونَ {} وَالَّذِينَ هُمْ لِفُرُوجِهِمْ حَافِظُونَ {} إِلَّا عَلَى أَزْوَاجِهِمْ أوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُمْ فَإِنَّهُمْ غَيْرُ مَلُومِينَ {} فَمَنِ ابْتَغَى وَرَاء ذَلِكَ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْعَادُونَ {} وَالَّذِينَ هُمْ لِأَمَانَاتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَاعُونَ {} وَالَّذِينَ هُمْ عَلَى صَلَوَاتِهِمْ يُحَافِظُونَ {} أُوْلَئِكَ هُمُ الْوَارِثُونَ {} الَّذِينَ يَرِثُونَ الْفِرْدَوْسَ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ
“Mü'minler gerçekten felah bulmuştur; Onlar ki, namazlarında huşû içindedirler; Onlar ki, boş ve yararsız şeylerden yüz çevirirler; Onlar ki, zekâtı verirler; Ve onlar ki, iffetlerini korurlar; Ancak eşleri ve ellerinin sahip olduğu (câriyeleri) hariç. (Bunlarla ilişkilerden dolayı) kınanmış değillerdir. Şu halde, kim bunun ötesine gitmek isterse, işte bunlar, haddi aşan kimselerdir. Yine onlar (o müminler) ki, emanetlerine ve ahidlerine riayet ederler; Ve onlar ki, namazlarına devam ederler. İşte, asıl bunlar vâris olacaklardır; (Evet) Firdevs'e vâris olan bu kimseler, orada ebedî kalıcıdırlar.” (Müminun, 23/1-11)
Vaazımızın bu kısmında şu hususunda iyice bilinmesinde gerek vardır. İbadetler ancak salih bir niyetle eda edilirse anlam kazanmaktadır. Gösteriş için, desinler diye yapılan ameller kişi için bir fayda getirmemektedir. Sevgili Peygamberimiz bir hadislerinde şöyle buyurmaktadır.
إنَّمَا اﻻعْمَالُ بِالنِّيَّاتِ وَإنَّمَا لِكُلِّ امْرِئٍ مَا نَوَى، فَمَنْ كَانَتْ هِجْرَتُهُ الى اللّهِ وَرَسُولِهِ فَهِجْرَتُهُ الى اللّهِ وَرَسُولِهِ، وَمَنْ كَانَتْ هِجْرَتُهُ الى دُنْيَا يُصِيبُهَا أوِ امْرَأةٍ يَنْكِحُهَا فَهِجْرتُهُ الى مَا هَاجَرَ إلَيْهِ
Resûlullah (s.a.v) buyurdular ki:"Ameller niyetlere göredir. Herkese niyet ettiği şey vardır. Öyleyse kimin hicreti Allah'a ve Resûlü için ise, onun hicreti Allah ve Resûlünedir. Kimin hicreti de elde edeceği bir dünyalığa veya nikâhlanacağı bir kadın için ise, onun hicreti de o hicret ettiği şeyedir." (Buhârî, Bed'ü'l-Vahy 1, (I, 2)
Hedefimiz dünyamızı ve ahiretimizi cennet yapmaktır. Bununda yolu imanla beraber salih amelden geçmektedir. Kur’an-ı Kerimde geçen birkaç ayet şöyledir.
وَمَنْ يَأْتِهِ مُؤْمِنًا قَدْ عَمِلَ الصَّالِحَاتِ فَأُوْلَئِكَ لَهُمْ الدَّرَجَاتُ الْعُلَ
“Kim de O’na salih ameller işlemiş bir mümin olarak gelirse, işte onlar için yüksek dereceler vardır.” (Taha, 20/75)
بشرَ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ أَنَّ لَهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ و
“ İnanan ve salih amelleri işleyenleri, altlarından nehirler akan cennetlerle müjdele.” (Bakara, 20/25)
Peygamber Efendimiz (s.a.s), iman ile amelin birbiriyle olan bağlantısını şöyle ifade etmiştir
« ثَلاَثٌ مَنْ كُنَّ فِيهِ وَجَدَ حَلاَوَةَ الإِيمَانِ أَنْ يَكُونَ اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَحَبَّ إِلَيْهِ مِمَّا سِوَاهُمَا ، وَأَنْ يُحِبَّ الْمَرْءَ لاَ يُحِبُّهُ إِلاَّ لِلَّهِ ، وَأَنْ يَكْرَهَ أَنْ يَعُودَ فِى الْكُفْرِ كَمَا يَكْرَهُ أَنْ يُقْذَفَ فِى النَّارِ »
“Üç haslet vardır; bunlar kimde bulunursa o, imanın tadını tadar: Allah ve Resulünü, Allah ve Resülünden başka her şeyden fazla sevmek, Sevdiğin! Allah için sevmek, Allah kendisini küfürden kurtardıktan sonra, tekrar küfre dönmeyi ateşe atılmak gibi çirkin ve tehlikeli görmektir.” (Buhari, Rikak, 42, ( III, 193))
Bir evde, camide avizeler var. Ancak avizelerde bulunan lambaların yanması ve etrafı ışıldatması için elektriğe ihtiyaç var. İmanla-salih amelin misali de böyledir. Kalpte iman olup ta salih amel olmazsa o iman ışıldamaz. İman nurunu aydınlatmak için salih amele ihtiyacımız var. Yüce Rabbimizin rızasını isteyerek O’nu emrettiği ve Sevgili Peygamberimizin hayatına aktardığı her güzel davranış salih ameldir. Yine Yüce Rabbimizin yasakladığı şeylerden de kaçınmak ta salih ameldir.
İman-Ahlak İlişkisi
Rol modelimiz Sevgili Peygamberimizdir. Efendimiz (s.a.s) ise en yüksek bir imana sahip olduğu gibi, bu imanın gereği olarak ta ahlakan en yüksek bir derecededir. Kur’an-ı Kerimde
و انك لعلى خلق عظيم “ (Ey Peygamberim!) Sen büyük bir ahlak üzeresin” (Kalem, 68/4) buyrulmuştur. Biz inanaların da hayat tarzı böyle olmalıdır. İmanımızın ahlakımıza yansıması gerekir. Çünkü mümin sadece inandım demekle yetinemez. İnancının gerekliliği olan salih amelleri işlemek ve güzel ahlakı düstur edinmek müminin hayat tarzıdır. Sevgili Peygamberimiz (s.a.s)’in sevdiği kişi olmak ve ahirette O’nunla beraber bulunmanın yolu ahlaktan geçmektedir. Bir hadislerinde Efendimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur.
إنَّ مِنْ أحَبِّكُمْ إلىَّ وَأقْربِكُمْ مِنِّى مَجْلِساً يَوْمَ القِيَامَةِ أحَاسِنُكُمْ أْﺧْﻼقاً
“Sizin bana en sevimli olanınız ve kıyamet gününde bana en yakın olanınız ahlakı en güzel olanınızdır” (Buhari, Edeb,38. (VI1,181))
İslam dininin gayesi, “Tevhîd” inancını, bütün insanların gönüllerine nakşetmeleri ve onların güzel ahlâk sahibi fertler olmalarıdır. Güzel ahlak Allah’ın (c.c.) emridir. Bu emir Sevgili Peygamberimizin şahsında da bizlere aktarmıştır. Bir ayette Efendimiz (s.a.s)’in şahsında bizlere güzel ahlaklı olmanın ne kadar değerli ve gerekli olduğu şöyle bildirilmiştir.
فَبِمَا رَحْمَةٍ مِّنَ اللّهِ لِنتَ لَهُمْ وَلَوْ كُنتَ فَظّاً غَلِيظَ الْقَلْبِ لاَنفَضُّواْ مِنْ حَوْلِكَ فَاعْفُ عَنْهُمْ وَاسْتَغْفِرْ لَهُمْ وَشَاوِرْهُمْ فِي الأَمْرِ فَإِذَا عَزَمْتَ فَتَوَكَّلْ عَلَى اللّهِ إِنَّ اللّهَ يُحِبُّ الْمُتَوَكِّلِينَ
“Allah’ın rahmeti sayesinde sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. Artık sen onları affet. Onlar için Allah’tan bağışlama dile. İş konusunda onlarla müşavere et. Bir kere de karar verip azmettin mi, artık Allah’a tevekkül et, (ona dayanıp güven). Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever.” (Âl-i İmran 3/159)
En güzel ahlak üzerine gönderilen Efendimiz (s.a.s) birçok hadislerinde inancın ahlaka yansıması gerektiğini vurgulamaktadır. Konumuzla ilgili şu hadisleri paylaşmak isterim.
لا يُؤْمِنُ أَحدُكُمْ حتَّى يُحِبَّ لأَخِيهِ مَا يُحِبُّ لِنَفْسِهِ
“Sizden biriniz kendisi için sevip arzu ettiği şeyi din kardeşi için de sevip arzu etmedikçe gerçek anlamda iman etmiş olmaz.” (Buhârî, Îmân 7)
واللَّهِ لا يُؤْمِنُ ، واللَّهِ لا يُؤْمِنُ ، واللَّهِ لا يُؤْمِنُ ، » قِيلَ : منْ يا رسولَ اللَّهِ ؟ قال : « الَّذي : لا يأْمنُ جارُهُ بَوَائِقَهُ،»
Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Peygamber aleyhisselâm:
- “Vallâhi imân etmiş olmaz. Vallâhi imân etmiş olmaz. Vallâhi imân etmiş olmaz” buyurdu.
Sahâbîler:
- Kim imân etmiş olmaz, yâ Resûlallah? diye sordular.
- “Yapacağı fenalıklardan komşusu güven içinde olmayan kimse!” buyurdu. (Buhârî, Edeb 29)
مَنْ كَانَ يُؤْمِنُ باللَّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ، فَلا يُؤْذِ جَارَهُ ، وَمَنْ كَان يُؤْمِنُ بِاللَّهِ والْيَوْمِ الآخرِ ، فَلْيكرِمْ ضَيْفهُ ، وَمَنْ كَانَ يُؤْمنُ بِاللَّهِ وَالْيومِ الآخِرِ ، فَلْيَقُلْ خَيْراً أَوْ لِيَسْكُتْ
“Allah’a ve âhiret gününe iman eden kimse komşusunu rahatsız etmesin. Allah’a ve âhiret gününe iman eden kimse misafirine ikram etsin. Allah’a ve âhiret gününe iman eden kimse ya faydalı söz söylesin veya sussun!” (Buhârî, Nikâh 80, Edeb 31,)
Kutsal Kitabımız Kur’an-ı Kerim insan için en güzel ahlaki ilkeleri emretmiş, nefse hoş gelse de insana zarar veren kötü ahlaki ilkeleri ise yasak kapsamına almıştır. Bu ise yaratılanın kendi menfaati içindir. Kur’an-ı Kerimde birçok ayet bizi hep güzel ahlaka sevk etmekte, kötü ahlaktan ise men etmektedir. Birkaç ayeti sizlerle paylaşmak isterim.
إِنَّ اللّهَ يَأْمُرُ بِالْعَدْلِ وَالإِحْسَانِ وَإِيتَاء ذِي الْقُرْبَى وَيَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاء وَالْمُنكَرِ وَالْبَغْيِ يَعِظُكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ
“Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayâsızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.” (Nahl, 16/90)
وَلَا تَسْتَوِي الْحَسَنَةُ وَلَا السَّيِّئَةُ ادْفَعْ بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ فَإِذَا الَّذِي بَيْنَكَ وَبَيْنَهُ عَدَاوَةٌ كَأَنَّهُ وَلِيٌّ حَمِيمٌ
“İyilikle kötülük bir olmaz. Kötülüğü en güzel bir şekilde sav. Bir de bakarsın ki, seninle arasında düşmanlık bulunan kimse sanki sıcak bir dost oluvermiştir.” (Fussilet, 41/34)
وَعِبَادُ الرَّحْمَنِ الَّذِينَ يَمْشُونَ عَلَى الْأَرْضِ هَوْناً وَإِذَا خَاطَبَهُمُ الْجَاهِلُونَ قَالُوا سَلَاماً
“Rahmân’ın kulları, yeryüzünde vakar ve tevazu ile yürüyen kimselerdir. Cahiller onlara laf attıkları zaman, “selâm!” der (geçer)ler.” (Furkan, 25/63)
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اجْتَنِبُوا كَثِيراً مِّنَ الظَّنِّ إِنَّ بَعْضَ الظَّنِّ إِثْمٌ وَلَا تَجَسَّسُوا وَلَا يَغْتَب بَّعْضُكُم بَعْضاً أَيُحِبُّ أَحَدُكُمْ أَن يَأْكُلَ لَحْمَ أَخِيهِ مَيْتاً فَكَرِهْتُمُوهُ وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ تَوَّابٌ رَّحِيمٌ
“Ey iman edenler! Zannın birçoğundan sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurlarını ve mahremiyetlerini araştırmayın. Birbirinizin gıybetini yapmayın. Herhangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz! Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah tövbeyi çok kabul edendir, çok merhamet edendir.” (Hucurat, 49/12)
İman esas, amel gerekli, ahlak ise tamamlayıcıdır. İman toprak, amel ağaç, ahlak ise meyve gibidir. Yüce Rabbim imanımızı kâmil, amellerimizi salih, kalplerimizi temiz ve ahlakımızı güzel eylesin.
Vaazımız bir hadisle sonlandırıyoruz.
اللَّهُمَّ اهْدِنِى ﻻحْسَنِ اﻻعْمَالِ وَأحْسَنِ اﻻﺧْﻼَقِ، َﻻ يَهْدِى ﻻحْسَنِهَا إَّﻻ أنْتَ، وَقِنِى سَىِّئَ اﻻعْمَالِ، وَسَيِّئَ ا اﻻﺧْﻼَق ِ َﻻ يَقِى سَيِّئَهَا إَّ ﻻأنْتَ.
“…Allah’ım! Beni amellerin en iyisine ve ahlakın en iyisine ilet. Amel ve ahlakın en iyisine ancak sen hidâyet edebilirsin. Amellerin kötüsünden ve ahlakın kötüsünden beni koru. Amel ve ahlakın kötüsünden ancak sen koruyabilirsin.”(Nesai, İftitah, 16,(II,129))
Ahmet ÜNAL
Uzman Vaiz