Dipdiri Bir İslam Kardeşliği (Muhacir-Ensar Kardeşliği)
Günler değişti. Aylar değişti. Yıllar değişti. Çağlar değişti. Yaşam tarzı değişti. Kültürler farklılaştı. Dünün küçük yerleşim alanları bu günün şehirleri oldu. Dünün güvenilir coğrafyaları bugünün savaş alanları oldu.
Değişen dünyamızda değişmeyen bir gerçek var ki; insanlar bazen yaşam buldukları yerlerden değişik birçok sebeple ayrılabiliyor, muhacir olabiliyor. Kimi vatan toprağını bırakıyor, kimi köyünü, ilçesini, şehrini. Kimi ana-babasını bırakıyor, kimi evlatlarını ve eşini. Kimi kendi rızasıyla ayrılıyor kimi zoraki. Hangi gerekçeyle olursa olsun günümüzde var olan kaçınılmaz gerçeğin karşısında kardeşliğin zirvesi ve en güzeli olan muhacir-ensar kardeşliğini bugün yeniden hayatımıza aktarmalı, yaşam tarzı haline getirmeliyiz. Çünkü biz insanız. Tek başımıza yaşayamayız.
Dünyada yaşayan bütün Müslümanlar birbirlerinin manevi kardeşleridir. Bu kardeşliği Yüce Yaratan Kur’an-ı Keriminde bizlere şöyle bildirmektedir.
إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ إِخْوَةٌ فَأَصْلِحُوا بَيْنَ أَخَوَيْكُمْ وَاتَّقُوا اللَّهَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ
“Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah'tan korkun ki esirgenesiniz.”[1]
Müslümanlar arasında gerçekleştirilen kardeşliğin kıyamete kadar gelecek olan insanlara en güzel örneği muhacir-ensar kardeşliğidir. Bugün bu kardeşliği yeniden hatırlayacağız, anlayacağız ve hayatımıza aktarmaya çaba göstereceğiz. Çünkü dünde yaşanan bu kardeşliğe bugünde çok ihtiyacımız var.
Kur’an-ı Kerimde övgü ile anlatılan kardeşlik:
Mekke’den hicret eden muhacirler ile Medine’de bulunan ensar arasında gerçekleştirilen İslam kardeşliği yeryüzünde eşine az rastlanır bir husustur. Bu kardeşlik Kur’an-ı Kerimde şöyle övülmektedir.
وَالَّذِينَ تَبَوَّؤُوا الدَّارَ وَالْإِيمَانَ مِن قَبْلِهِمْ يُحِبُّونَ مَنْ هَاجَرَ إِلَيْهِمْ وَلَا يَجِدُونَ فِي صُدُورِهِمْ حَاجَةً
مِّمَّا أُوتُوا وَيُؤْثِرُونَ عَلَى أَنفُسِهِمْ وَلَوْ كَانَ بِهِمْ خَصَاصَةٌ وَمَن يُوقَ شُحَّ نَفْسِهِ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ
“Daha önceden Medine'yi yurt edinmiş ve gönüllerine imanı yerleştirmiş olan kimseler, kendilerine hicret edip gelenleri severler; onlara verilenler karşısında içlerinde bir çekememezlik hissetmezler; kendileri zaruret içinde bulunsalar bile onları kendilerinden önde tutarlar. Nefsinin tamahkârlığından korunabilmiş kimseler, işte onlar saadete erenlerdir.”[2]
Allah (c.c.) muhacir ve ensarı cennetle müjdelemektedir.
وَالسَّابِقُونَ الأَوَّلُونَ مِنَ الْمُهَاجِرِينَ وَالأَنصَارِ وَالَّذِينَ اتَّبَعُوهُم بِإِحْسَانٍ رَّضِيَ اللّهُ عَنْهُمْ وَرَضُواْ عَنْهُ وَأَعَدَّ لَهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي تَحْتَهَا الأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا أَبَداً ذَلِكَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ
“İyilik yarışında önceliği kazanan Muhacirler ve Ensar ile, onlara güzelce uyanlardan Allah hoşnut olmuştur, onlar da Allah'tan hoşnuddurlar. Allah onlara, içinde temelli ve ebedi kalacakları, içlerinden ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır; işte büyük kurtuluş budur.”[3]
وَالَّذِينَ آمَنُواْ وَهَاجَرُواْ وَجَاهَدُواْ فِي سَبِيلِ اللّهِ وَالَّذِينَ آوَواْ وَّنَصَرُواْ أُولَـئِكَ هُمُ الْمُؤْمِنُونَ حَقّاً لَّهُم مَّغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَرِيمٌ
“İman edip de Allah yolunda hicret ve cihad edenler, (muhacirleri) barındıran ve yardım edenler var ya, işte gerçek müminler onlardır. Onlar için mağfiret ve bol rızık vardır.”[4]
Medine’ye varışından yaklaşık beş ay kadar sonra Resulullah (s.a.s.), Mekkeli ve Medineli bütün ailelerin başkanlarının katıldığı bir toplantı düzenledi ve kendilerine somut, basit ve etkili bir çözüm önermek suretiyle, Muhacirlerin uyumlarını kolaylaştırmak için, kendilerini samimi bir işbirliğine teşvik etti. Medineli her bir aile reisi, en azından durumu elverişli olanlar, Mekkeli bir Muhacir ailesini yanına alacaktı. Böylece ortaya çıkan karşılıklı kardeşlik ilişkisi içerisinde her ikisi de birlikte çalışıp kazançlarını bölüşecekler, hatta birbirlerinin mirasçısı olacaklardı. Herkes bu konuda anlaştı ve Resulullah (s.a.s) derhal belli sayıda Mekkeli Muhaciri aynı sayıda Medineli Ensar’ın yanına yerleştirdi. Bunlardan bir bölümünün kardeşlik anlaşması kur’a çekerek belirlenmiştir
Abdurrahman b. Avf ile Ensar’dan Sa’d b. er-Rabî’ arasındaki kardeşlik
Hz. Peygamber muhacir olarak Medine’ye gelen Abdurrahman b. Avf ile Ensar’dan Sa’d b. er-Rabî’ arasında kardeşlik tesis etti. Sa’d, Abdurrahman’a “Ey Kardeşim, ben Medine’nin en zenginlerinden biriyim. Malımın yarısını sana veriyorum. Ayrıca iki de hanımım vardır. Bunlardan birini beğen; ben de onu boşayayım” dedi.
Abdurrahman ise; “Allah malını da, hanımlarını da sana mübarek kılsın!” dedi ve sonra oradakilerden pazar yerini kendisine göstermelerini istedi. Onlar da pazar yerini tarif ettiler. Abdurrahman oraya giderek alışveriş yapmaya başladı. Kısa bir zaman içerisinde epeyi para kazandı. Bir gün Hz. Peygamber’in huzuruna çıktığında Hz. Peygamber ona;
“Ey Abdurrahman senden yayılan bu koku da nedir?” diye sordu. Gerçekten de ondan za’feran kokusu geliyordu. Abdurrahman da;
“Ey Allah’ın Rasûlü, evlendim” dedi. Hz. Peygamber;
“Peki ona mehir olarak ne verdin?” dedi, o bir hurma çekirdeği kadar altın verdiğini söyledi. Bunun üzerine Hz. Peygamber;
“Bir koyunla da olsa düğün yemeği ver!” buyurdular.
Daha sonra Abdurrahman, o zamanı anlatırken şöyle derdi: “Hâlâ aklımdadır, hangi taşı kaldırsam altında gümüş ya da altın bulacağımı zannediyordum.”
En güzel yardımlaşma örneği: Muhacir-Ensar Kardeşliği
Bir gün Ensar Hz. Peygamber’e gelerek “Hurmalıklarımızı Muhacir kardeşlerimizle bizim aramızda pay et!” dediler. Hz. Peygamber de “Olmaz!” dedi.
Muhacirler de Ensar’a, “Peki, ürünü bizimle paylaşacak, fakat bize herhangi bir külfet yüklemeyecek misiniz?” diye sordular. Ensar da
“Evet, aynen öyle!” dediler.
- Hz. Peygamber Ensar’a
“Muhacir kardeşleriniz size mallarını ve çocuklarını bırakarak gelmişlerdir” buyurdu. Ensar da;
“Mallarımızı onlarla paylaşalım” dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber
“Bunu başka bir şekilde yapamaz mısınız?” dedi. Ensar
“Peki nasıl?” diye sordular. Hz. Peygamber şöyle buyurdular:
“Onlar bu tür bir çalışmayı bilmezler. Gelin bağlarınızda, bahçelerinizde siz kendiniz çalışın, ancak elde ettiğiniz mahsulü onlarla paylaşınız” dedi. Ensar da bunu kabul etti.
Muhacirler Hz. Peygamber’e gelerek şöyle dediler:
“Ey Allah’ın Rasülü! Biz bu Medine’li kardeşlerimiz kadar iyi insanlar görmedik. Gelirleri az olmasına rağmen onu bizlerle paylaşıyorlar. Bol ürün aldıklarında ise payımızın kat kat fazlasını veriyorlar. Vallahi bize sevap bırakmamalarından korkuyoruz”. Hz. Peygamber’se şöyle buyurdular:
“Siz onlara teşekkür edip, onlar için Allah’a dua ettiğiniz müddetçe sizin için de sevap verilecektir.”
Bir başka yardımlaşma örneği:
Ensar, hurma toplama zamanı geldiğinde topladıkları hurmaları biri küçük, diğeri ise ondan daha büyük olmak üzere iki öbek haline getirirler ve sonra küçük olanın üzerine hurma dallarını da eklerlerdi. Bundan sonra ise Muhacirleri çağırıp “Hangisini istiyorsanız alınız!” derlerdi. Muhacirler büyük olan kısmı alırlar, Ensar ise dalları için, küçük olanı alırlardı. Bu, Hayber’in fethine kadar böylece devam etti.
Hayber’in fethinden sonra Hz. Peygamber, Ensar’a
“Eğer isterseniz Hayber’den size hisse vermeyeyim, buna karşılık da hurmalıklarınız yalnızca kendinize kalsın” dedi. Ensar buna şöyle cevap verdiler:
“Ey Allah’ın Rasûlü! Sen bize bazı görevler verdin ve birtakım şartlar öne sürdün; bizse bütün bunlara karşılık senden cenneti istedik. Eğer bu şartımızı kabul ediyorsanız sizin dediğiniz gibi olsun”. Hz. Peygamber de;
“Evet, şartınızı kabul ediyorum” buyurdular.
Fedakârlığa en yüce örnek:
Hz. Peygamber, Bahreyn’den pay vermek üzere Ensar’ı çağırttı. Onlar da “Bize verdiğin kadar Muhacir kardeşlerimize de vermezsen bunu kabul etmeyiz” dediler. Hz. Peygamber de “Bu durumda kıyamet günü beni görünceye dek sabredin. Mükâfaatınızı orada alırsınız” buyurdu.[5]
Dün Medineli ensardan olan müminler, mallarını, topraklarını ve ailelerini bırakıp göç eden Muhacirlerin ihtiyaçlarını nasıl karşıladı ise bugünde bizler mümin kardeşlerimizin ihtiyaçlarını öyle karşılamalıyız. Nitekim yakın zamanda meydana gelen depremle sarsılan Vanlı kardeşlerimizin ihtiyaçları henüz bitmiş değildir. Kardeşlerimizin dertlerine derman olma vakti devam etmektedir. Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.) bir hadislerinde kardeşlerimize karşı nasıl davranmamız gerektiğini bizlere şöyle bildirmektedir.
المسلمُ أَخــو المسلم لا يَظلِمُه ولا يُسْلِمُهُ . ومَنْ كَانَ فِي حاجةِ أَخِيهِ كانَ اللَّهُ فِي حاجتِهِ، ومنْ فَرَّجَ عنْ مُسلمٍ كُرْبةً فَرَّجَ اللَّهُ عنه بها كُرْبةً من كُرَبِ يومَ القيامةِ ، ومن سَتَرَ مُسْلماً سَتَرَهُ اللَّهُ يَومَ الْقِيامَةِ
“Müslüman Müslüman’ın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu düşmana teslim etmez. Din kardeşinin ihtiyacını karşılayanın, Allah da ihtiyacını karşılar. Müslüman’dan bir sıkıntıyı giderenin Allah da kıyamet günündeki sıkıntılarından birini giderir. Bir Müslüman’ın ayıbını örtenin, Allah da kıyamet gününde ayıplarını örter.”[6]
Kur’an-ı Kerimde de Yüce Rabbimiz yardımlaşma hususunda müminlerin nasıl bir tavır içerisinde olmaları gerektiğini şöyle buyurmaktadır.
الَّذِينَ يُنفِقُونَ أَمْوَالَهُمْ فِي سَبِيلِ اللّهِ ثُمَّ لاَ يُتْبِعُونَ مَا أَنفَقُواُ مَنّاً وَلاَ أَذًى لَّهُمْ أَجْرُهُمْ عِندَ رَبِّهِمْ وَلاَ خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلاَ هُمْ يَحْزَنُونَ
“Mallarını Allah yolunda harcayıp da arkasından başa kakmayan, fakirlerin gönlünü kırmayan kimseler var ya, onların Allah katında has mükâfatları vardır. Onlar için korku yoktur, üzüntü de çekmeyeceklerdir.”[7]
الَّذِينَ يُنفِقُونَ أَمْوَالَهُم بِاللَّيْلِ وَالنَّهَارِ سِرّاً وَعَلاَنِيَةً فَلَهُمْ أَجْرُهُمْ عِندَ رَبِّهِمْ وَلاَ خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلاَ هُمْ يَحْزَنُونَ
“Mallarını gece ve gündüz, gizli ve açık hayra sarfedenler var ya, onların mükâfatları Allah katındadır. Onlara korku yoktur, üzüntü de çekmezler.”[8]
Ensar iyiliksever, muhacir ise ahde vefalıydı. Örneğin, Hz Ömer, bu şekilde kardeş ilan edildiği kişiyle zamanlarını bile paylaştıklarını, bir gün kendisi hurma toplama işine giderken, kardeşinin Resulullah (AS)’ın yanında bulunduğunu, ertesi gün ise çalışma sırasının diğerine geçtiğini, akşamları ise yapmış ya da öğrenmiş olduğu şeyleri birbirlerine anlattıklarını söylemektedir.[9]
Kıymetli Kardeşlerim
Kardeşlik muhacir-ensar kardeşliği gibi olunca ve Allahın yardımı gelince hangi işin üstesinden gelinmez ki? Hangi fetihler gerçekleştirilmez ki? Dün İslam tarihinde gerçekleşen fetihlerin altında yatan sır bu idi. Daha dün vatan topraklarımızı işgal edenlere karşı vermiş olduğumuz kurtuluş savaşımızın sırrı, “Çanakkale Geçilmez” dedirten bizlerde bulunan iman ve İslam kardeşliğidir. Bu kardeşlik bağımızla bir ve diri olduk. Bu kardeşlik bağımızla zorlukların üstesinden geldik. Dayanma gücümüz bu kardeşliğimiz sebebiyle arttı. Gelin bugün muhacir-ensar kardeşliğimizi yeniden ihdas edelim. Birbirimizin ihtiyaçlarına duyarsız kalmayalım. Her nerde olursa olsun, her nerede yaşıyorsa yaşasın, Müslüman Müslüman’ın kardeşidir ve bu kardeşliğin gereği mutlaka yerine getirilmelidir.
Hicret edip, mallarını geride bırakıp Allah yolunda muhacir olmak ne kadar değerli ise, hicret edenlere yardım edip her türlü desteğini esirgemeyen ensar olmakta o kadar değerlidir. Neticede herkes dünya hayatında imtihana tabi tutulmaktadır. Bu imtihanı başarıyla tamamlayanlar için dünya ve ahret mutluluğu vaat edilmektedir. Şimdi sıra bizdedir. Muhacir olup sabretmekle veya ensar olup yardım etmekle bizde imtihanımızda başarı olabiliriz. Rabbimizin rızasına nail olabiliriz. Haydi, hep beraber kardeşliğe koşalım. Haydi, hep beraber iyiliğe, yardımlaşmaya koşalım. Haydi, hep beraber Rabbimizin ipine sarılalım. Birbirimizden asla ayrılmayalım. Unutmayalım ki; Kardeşlik; fedakârlıkta bulunabilmektir. Kardeşlik; bolluk ve dar günde beraber olabilmektir.
Muhacir-ensar kardeşliğinin günümüzde de gerçekleşmesini, inananların birbirlerini muhacir ve ensarın sevdiği gibi sevmesini ve yardımlaşmasını Yüce Rabbimden niyaz ediyorum. Allah’a emanet olun.
Ahmet ÜNAL
Vaiz
Erzincan/Merkez
[1] Hucurat, 49/10
[2] Haşr, 59/9
[3] Tevbe, 9/100
[4] Enfal, 8/74
[5] Muhacir-ensar arasında bulunan kardeşlik için verilen örnekler için bkz. Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları, c.1 s.366-369
[6] Riyazü’s-Salihin, Hadis No:246
[7] Bakara, 2/262
[8] Bakara, 2/274
[9] Muhammed Hamidullah, İslam Peygamberi, c. 1, s.181