Sözlükte "kuvvet, sağ taraf, sağ el, and içmek, kasem"
gibi anlamlara gelen yemîn, dinî bir kavram olarak, bir kimsenin Allah'ın adını
veya sıfatını zikrederek sözünü kuvvetlendirmesi demektir.
Meselâ “Vallahi şu işi yapmam”, “Vallahi şu yere gitmeyeceğim”, “Vallahi borcumu
ödedim” şeklindeki beyanlar böyledir. Bu tür yeminlere fıkıh dilinde kasem
adı verilir. Bundan ayrı olarak köle âzat etme ve boşamaya bağlı olarak
yapılan ve bazı fıkhî sonuçlar doğuran yemin çeşidi ile yargılama hukukunda
ispat vasıtası olarak başvurulan yeminden de söz edilebilir.
Günümüzde en çok kullanılan yeminlerin başında
“Vallahi, Billahi, Tallahi” gibi lafızlar gelmektedir. Ayrıca Kur’an ve Kabe
adına “Kur’an çarpsın, Kabe hakkı için” gibi ifadeler de yemin olarak kabul
edilmektedir. Bu ifadelerden başka, Türkçe olarak yaptığımız “yemin ederim,
yemin olsun ki, and içerim” gibi lafızlarda yemin anlamı içeren örfi kelimeler
yemin olarak kabul edilmektedir. Ayrıca “Ekmek çarpsın, Anam avradım olsun” gibi
lafızlar yemin anlamıyla yani yemin etmek için dile getirilirse yemin olarak
kabul edilir ve Yemin kefaretleriyle ilgili tüm hükümler bu yemin şekillerinde
uygulanır.
Bu sebeple söylemiş olduğumuz sözlerimizin ne anlama geldiğine dikkat etmeli,
söylemiş olduğumuz sözlerden sorumlu olduğumuzu unutmamalıyız.
Yemin, yapan tarafından yerine getirilmesi gereken bir
mükellefiyetliktir. Kuran-ı Kerim’de Yüce Rabbimiz bizlerden yemin ettiğimiz
zaman yeminlerimizi yerine getirmemizi istemektedir. İlgili ayetlerde şöyle
buyrulmaktadır.
وَأَوْفُواْ بِعَهْدِ اللّهِ إِذَا عَاهَدتُّمْ وَلاَ تَنقُضُواْ الأَيْمَانَ
بَعْدَ تَوْكِيدِهَا وَقَدْ جَعَلْتُمُ اللّهَ عَلَيْكُمْ كَفِيلاً إِنَّ
اللّهَ يَعْلَمُ مَا تَفْعَلُونَ
“Antlaşma yaptığınız zaman, Allah’a karşı verdiğiniz
sözü yerine getirin. Allah’ı kendinize kefil kılarak pekiştirdikten sonra
yeminlerinizi bozmayın. Şüphesiz Allah yaptıklarınızı bilir.”
Yemin her zaman başvurulacak çarelerden biri olarak
görülmemelidir. Özellikle günümüzde alış-verişlerde müşteriyi inandırmak adına
yemine sıkça başvurulduğunu görmekteyiz. Oysaki, doğru bile olsa kişi, sıkça
yemin etmekten sakınmalıdır. Sevgili Peygamberimiz bir hadislerinde,
إِيَّاكُمْ وَكَثْرَةَ الحلِفِ في الْبَيْعِ ، فَإِنَّهُ يُنَفِّقُ ثُمَّ يَمْحَقُ
"Alış verişte çok yemin etmekten sakınınız. Yemin
mala sürüm kazandırır; fakat sonra mahveder."
buyurarak, yeminin tekrar tekrar kullanılmasının kişiye bir kazanç
sağlamadığını bizlere bildirmektedir.
Yemin yapılış şekli bakımından üç kısma ayrılmaktadır.
Her birinin yapılış şekli ve sonucu itibariyle farklılık arz etmektedir. Bunlar
“yemin-i lağv”, “yemin-i gamus” ve “yemin-i mün‘akit”dir.
Yemin-i Lağv:
Yanlışlıkla doğru olduğu sanılarak yapılan yemindir.
Bir kimsenin borcunu ödediğini sanarak “Borcumu ödedim” diye yemin etmesi
böyledir. Ayrıca dil alışkanlığıyla, hiçbir içerik taşımadan vallâhi, billâhi
diye söz arasında edilen yeminler de lağv yemini sayılır. Kur’an’da
لاَ يُؤَاخِذُكُمُ اللّهُ
بِاللَّغْوِ فِي أَيْمَانِكُمْ
“Allah kasıtsız olarak ağzınızdan çıkıveren
yeminlerinizden (lağv yemininden) dolayı sizi sorumlu tutmaz”
buyrularak, bu tür yeminden dolayı kefâret
gerekmediği bildirilmiştir. Hz. Aişe Validemiz yukarıda zikrettiğimiz ayet-i
kerime için: “Şu ayet kişinin kullandığı "Vallahi hayır!" "Billahi evet!" gibi
sözler sebebiyle nazil olmuştur.”
buyurmaktadır. Ancak ağız alışkanlığıyla konuşurken ikide bir yemin edenlerin bu
kötü âdeti en kısa sürede bırakması gerekir.
Yemin-i Gamus: Geçmiş zamanda
yapılmış veya yapılmamış bir iş hakkında bile bile, kasten ve yalan yere yapılan
yemindir. Bir kimsenin borcunu ödemediğini bildiği halde “ödedim” diye yemin
etmesi böyledir. Böyle bir yemin büyük günahtır ve sahibine çok ağır bir vebal
yükler. Bu kasıtlı yanlışlığın bağışlanması için kefâret yeterli olmaz; onun
için de gamûs yemini için kefâret gerekmez. Yalan yere yemin eden kimse bol
tövbe ve istiğfarda bulunmalı, bir daha böyle bir hataya düşmemeye karar
vermeli, yemin sebebiyle zayi olan hakları da ödeyip sahiplerinden helâllik
istemelidir.
Yüce Rabbimiz yalan yere yemin etmemizi bizlerden
istemekte, yalan yere yemin yapılması karşılığında ise büyük bir azabı haber
vermektedir. Bir ayette şöyle buyurmaktadır.
وَلاَ تَتَّخِذُواْ أَيْمَانَكُمْ دَخَلاً بَيْنَكُمْ فَتَزِلَّ قَدَمٌ بَعْدَ
ثُبُوتِهَا
وَتَذُوقُواْ الْسُّوءَ بِمَا صَدَدتُّمْ عَن سَبِيلِ اللّهِ وَلَكُمْ عَذَابٌ
عَظِيمٌ
"Birbirinizi aldatmak için (yalan) yemin etmeyin, bu
yüzden yere sağlam basan ayak sürçebilir ve Allah yolundan alıkoymanıza karşılık
kötü bir azab tadarsınız. Bunun için size (ahirette de) büyük bir azab vardır"
Yalan yere yemin etmek büyük günahlar arasında zikredilmiştir. Bir hadiste bu
hususa şöyle işaret edilmektedir. “Büyük günâhlar: Allah'a ortak kılmak,
ana-babaya isyan etmek, insan öldürmek, gamûs yemini yapmaktır"
Sevgili Peygamberimiz bir hadislerinde ise yalan yere yemin yapılması
neticesinde bir insanın hakkına girenin ahirette karşılaşacağı sıkıntıyı şöyle
dile getirmektedir.
منِ اقْتَطعَ حَقَّ امْرِيءٍ مسْلِمٍ بِيمِينِهِ ، فَقَدْ أَوْجَب اللَّه لَهُ
النَّارَ . وحرَّم عَلَيْهِ الْجـنَّةَ
"Yalan yere yemin ederek bir Müslüman’ın hakkını
gasbeten kimseye Allah cehennemi vâcip, cenneti de haram kılar."
Günümüzde mahkemelerde süren davalarda insanların
kendi haklılıklarını ortaya koymak için yemin etmek suretiyle yalan şahitlikte
bulundukları görülmektedir. Yemin ederek yalan yere şahitlik yapmak, hem yalan
beyanda bulunulması hem de yalanına yemin katması bakımından çok büyük
günahlardan ve hak ihlallerinden biridir. Ayrıca bazı insanlar az veya çok olsun
bir dünya menfaati için yalan yere yeminlerde bulunarak şahitlik yapmaktadırlar
ki, böyle bir işi gerçekleştirenlerin durumlarını Yüce Yaratanımız şöyle haber
vermektedir.
إِنَّ
الَّذِينَ يَشْتَرُونَ بِعَهْدِ اللّهِ وَأَيْمَانِهِمْ ثَمَناً قَلِيلاً
أُوْلَـئِكَ لاَ
خَلاَقَ لَهُمْ فِي الآخِرَةِ وَلاَ يُكَلِّمُهُمُ اللّهُ وَلاَ يَنظُرُ إِلَيْهِمْ
يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَلاَ يُزَكِّيهِمْ وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ
"Allah'a karşı verdikleri sözü ve yeminlerini az bir
paraya satanlara gelince; işte bunların ahirette bir nasibi yoktur. Allah
kıyamet günü onlarla konuşmayacak, onlara bakmayacak ve onları temize
çıkarmayacaktır. Onlar için elem verici bir azap vardır"
Sevgili Peygamberimiz yalan yere şahitlik yapmayı büyük günahların en büyüğü
olarak ifade etmektedir. Bir hadislerinde, Rasûlullah (s.a.s.) büyük günâhları
zikretti yâhut kendisine büyük günâhlardan soruldu da: "Allah'a ortak tanımak,
insan öldürmek, ana-babaya isyan ve ezâ etmektir" buyurdu ve şunu ilâve etti:
"Dikkat edin! Size büyük günâhlardan en büyüğünü haber, veriyorum: Yalan
söylemektir –yahut Yalan şâhitliği yapmaktır-" buyurdu.
Yemin-i Mün’akit: Yeminin terim
anlamına uygun olan şekli olup, mümkün ve geleceğe ait bir konuda yapılan
yemindir. Bir kimsenin şu tarihte borcunu ödeyeceğine, falanca yerde hazır
bulunacağına, şu işi yapacağına yemin etmesi gibi. Bu yemin, yapılacak bir işe
Allah’ı şahit tutma demek olup her hâlükârda yerine getirmelidir. Yerine
getirilmezse yemin bozulmuş olur ve kefâret gerekir. Burada kefâret, Allah’a
karşı işlenen bir hatanın ve mahcubiyetin yine ibadet cinsinden olumlu bir
hareketle örtülmeye, affedilmesine çalışılmasıdır.
Kur’an’da konuyla ilgili olarak şöyle buyurulur:
لاَ يُؤَاخِذُكُمُ اللّهُ
بِاللَّغْوِ فِي أَيْمَانِكُمْ وَلَـكِن يُؤَاخِذُكُم بِمَا عَقَّدتُّمُ
الأَيْمَانَ
فَكَفَّارَتُهُ إِطْعَامُ عَشَرَةِ مَسَاكِينَ مِنْ أَوْسَطِ مَا تُطْعِمُونَ
أَهْلِيكُمْ أَوْ كِسْوَتُهُمْ أَوْ تَحْرِيرُ رَقَبَةٍ فَمَن لَّمْ يَجِدْ
فَصِيَام
ثَلاَثَةِ أَيَّامٍ ذَلِكَ كَفَّارَةُ أَيْمَانِكُمْ إِذَا حَلَفْتُمْ وَاحْفَظُواْ
أَيْمَانَكُمْ كَذَلِكَ يُبَيِّنُ اللّهُ لَكُمْ آيَاتِهِ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ
“Allah kasıtsız olarak ağzınızdan çıkıveren
yeminlerinizden dolayı sizi sorumlu tutmaz. Fakat bilerek yaptığınız yeminlerden
dolayı sorumlu tutar. Bunun da kefâreti, ailenize yedirdiğiniz yemeği orta
hallisinden on fakire yedirmek, yahut onları giydirmek, yahut da köle âzat
etmektir. Bunları bulamayan üç gün oruç tutmalıdır. Yemin ettiğiniz takdirde
yeminlerinizin kefâreti işte budur. Yeminlerinizi koruyun (onlara riayet edin).
Allah size âyetlerini açıklıyor, umulur ki şükredersiniz”
Ayet-i kerimede de zikredildiği üzere Yemin-i
Münakid’in kefâreti, sırasıyla bir köle veya câriye azat etmek veya on fakiri
giydirmek ya da on fakiri sabah akşam doyurmak, bunların hiçbirine güç
yetiremezse üç gün peş peşe oruç tutmaktır.
Elmalılı Hamdi Yazır bu ayet-i kerime ilgili şunları
ifade etmektedir. "Yemini bozmanın kefâreti, ehil ve ayâlinize yedirdiğiniz
taamın nevi' ve miktarında orta derecesinden on fakiri bir gün doyurmaktır. Bu,
iki suretle olur. Birisi bir akşam, bir de sabah çağırıp yemek yedirerek
karınlarını doyurmaktır ki, buna "İbâha" ismi verilir. Diğeri de akşam, sabah
doyuracak kadar ellerine bir şey vermektir ki, buna da "Tethlîk" ismi verilir.
İmâm A'zâm Ebû Hanîfe'-ye göre bunun miktarı her fakir için bir fitre gibi
buğdaydan yarım sâ', diğerlerinden bir sâ' Ölçeğidir. İmâm Şafiî'ye göre de bir
müdd'dür. Yemîn kefâreti ya böyle on fakiri doyurmaktır yahut on fakîrin
kisveleridir. Kisve, avreti Örtecek bir sevb demektir, bir rivayete göre de
"Bir cami' sevb = Bütün bir kat el-bise"dir. Veyâhud bir rakabe, bir köle veya
câriye insan azâd etmektir, imâm Şafiî kati kefâretine kıyâsen, bunun da mümin
olmasını şart etmiş ise de Hanefiyye imamları kati kefâretinden mâadasında
nassın zahirine nazaran kâfir olan rakabeyi de kâfî görmüşlerdir. Hâsılı yemîn
kefâretinde bu üçten biri vâ-cibdir. Binâenaleyh her kim bunlardan birini
bulamaz, vermeye kudreti yetmezse, onun keffâreti de üç gün oruçtur. İbn Mes'ûd
Mushafında "Selâsetu eyyâmin mutetâbitin = Üç gün arka arkaya oruç" kaydı
olduğundan, bu üç günün fasılasız birbiri ardına tutulması vâcibdir. İşte yemîn
ettiğiniz vakit yeminlerinizin kefâreti budur. Bozulduğu zaman bu kefâreti edâ
ediniz ve yeminlerinizi muhafaza ediniz. Yânî evvelâ her şeye yemîn etmeyiniz,
ikinci olarak yemininizin suretini iyi belleyiniz, ihmâl ile unutmayınız.
Üçüncü olarak ma'siyet olmayan ve bir hayrı men etmeyen yeminlerde gücünüz
yettiği kadar sebat ediniz, bozmayınız. Dördüncü olarak, bozduğunuz takdirde
keffâretini de vererek yeminin sânını muhafaza ediniz..."
İnsan kendisine, aile hayatına, sosyal yaşantısına
zarar verici bir hususta yemin edipte o yemininden dönmek isterse ona da
kolaylık getirilmiştir. Mesela ailesiyle birlikte olmayacağına yemin edipte
pişman olan, “filan kişinin evine gitmeyeceğim”, “falanın yemeğini yemeyeceğim”
diyerek yemin edipte o yemininden dönmek isteyene kolaylık getirilmiş, yeminin
bozulması ve bu bozulma sonucunda kefaret ödeyerek kurtulma imkanı
getirilmiştir. Ayrıca “anne-babamla konuşmayacağım”, “alkol içeceğim” “zina
yapacağım” gibi haram bir fiili işleme için yemin eden kişi de bu işleri
yapmamalı, böyle bir yemine kalkıştığı için tövbe etmeli ve bu yeminini kefaret
vermek üzere bozmalıdır. Allah-u Teala’da konumuzla alakalı bir ayette şöyle
buyurmaktadır.
قَدْ فَرَضَ اللَّهُ لَكُمْ تَحِلَّةَ أَيْمَانِكُمْ وَاللَّهُ مَوْلَاكُمْ
وَهُوَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ
“Allah (gerektiğinde) yeminlerinizi bozmayı (ve
kefaret ödemeyi) size meşru kılmıştır. Allah sizin yardımcınızdır. O, hakkıyla
bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.”
İçki içmemeye, zina yapmamaya, kumar oynamamaya vb. gibi Allah’ın haram kıldığı
fiilleri yapmamaya yemin eden insan ise bu yeminine tam sadık olmalıdır.
Yeminini bozmanın neticesinde kişi, hem yeminini bozmanın kefaretini hem de
haram fiilleri işlemenin günahını yükleneceğini unutmamalıdır.
Peygamberimiz (s.a.s.)’in hadislerinde de haram
fiilleri yapma konusunda yemin eden kişilerin bu yeminlerinden nasıl
kurtulacağına şöyle işaretler zikredilmiştir.
منْ حلَف عَلَى يَمِينٍ فَرأَى غَيْرَهَا خَيْراً مِنْهَا ، فَلْيُكَفِّرْ عَنْ
يَمِينِهِ ، ولْيَفْعَلْ الَّذِي هُوَ خَيْرٌ
"Her kim bir hususta yemin eder de ondan başkasını
daha hayırlı görürse, yemininden dolayı kefâret versin ve hayırlı olanı yapsın."
Yine Sevgili Peygamberimiz bir başka
hadiste "Kişinin mâlik olmadığı şeyde, Allah'a isyan konusunda ve sıla-i rahmi
kesmekte; yemin de nezir de yoktur (bunlara sadakat gösterilmez). Bir kimse,
bir şey üzerine yemin eder de, başkasını ondan daha hayırlı görürse, yeminini
(yemin ettiği şeyi) bırakıp o hayırlı olanı yapsın. Şüphesiz onu terk etmesi,
yeminine keffarettir."
buyurarak, yemin etmek suretiyle haram yollara sapmak yerine, yemini bozup
keffareti ödeyerek hayırlı olan şeye meyledilmesini istemektedir.
Sosyal hayatta birbirimizle olan diyalogumuzu
sağladığımız en önemli iletişim aracı olan sözlerimize dikkat etmek dünya
hayatında mutlu olmamızın en temel anahtarıdır. Sözlerimizin inandırıcılığı ise
sözümüzün aksine davranışlarda bulunmamakla mümkündür. Bu sebeple sözlerimizin
inandırıcılığını, yeminlerle desteklemek yerine yaşam tarzımıza dikkat etmekle
daha güçlü hale getirebiliriz. Yalnız bazı zamanlar vardır ki, sözlerimizin
ispat edilmesi için yeminlere ihtiyaç duyulabilir. Böyle bir durumda isek
öncelikle yalan yeminden kaçınmalı, insanları aldatıcı sözlerde bulunmamalı,
yemin etmiş isek yeminimize riayet etmeliyiz. Yeminlerimize riayet etmemenin
neticesinde ise, öncelikle tövbe etmeli, eğer kul hakkı almış isek o hakkı helal
ettirmeli ve sonrada Yüce kitabımızda zikredilen yollardan biriyle yemin
keffareteni ödemeliyiz.
Yüce Rabbimiz ağzımızdan hatalı sözler çıkarmasın.
Yalan yere yemin etmekten bizleri korusun. Yapmış oluğumuz yeminlere riayet
etmemizi nasip etsin
Cumanız mübarek olsun. Allah’a emanet olun.
Ahmet ÜNAL
Vaiz