Şehitler Günü (Çanakkale Zaferi-18.03.1915)
“Şehid”; Kelime olarak, kesin bir haberi veren, bildiğini söyleyen, hazır olan, bulunan, bir olaya tanık olan, şahitlik eden gibi anlamlara gelir. Dindeki kullanımı ise; Allah rızası için, O’nun yolunda canını feda eden Müslüman’a verilen isimdir. Ona bu ismin verilmesinin sebebi; cennetlik olduğuna şahitlik edilecek olması, Allah katında diri olması, ölümü sırasında meleklerin hazır bulunması, ruhunun doğrudan Cennet’e ulaşması, Yüce Allah’ın özel ikramına erişmeleri gibi çeşitli olasılıklarla izah edilmiştir. Bu gerçeği özümseyen milletimiz; dini, namusu, vatanı, hürriyeti uğruna canını vermekten hiçbir zaman imtina etmemiş, bu değerler için canı gönülden düşmanla savaşmış, şehit veya gazi olarak her zaman özgür yaşamıştır.
Vatan ve millet sevgisi bizde o kadar güçlüdür ki, vatani görevini gençlerimizin severek yaptığı, asker uğurlamalarında bayram sevinci yaşadığımız en mutlu anlarımızdır. Anne babanın evladını gözünü kırpmadan vatanı uğrunda feda edebildiği kutsal bir hizmettir. Onlar sayesinde özgür, korkusuz, başı dik yaşamanın mutluluğunu her an içimizde hissederiz. Bunun bilincinde olan güvenlik güçlerimiz, eğitim, nöbet, savaş gibi tüm eylemlerini ibadet aşkıyla yaparak Rabbinin rızasına, vatandaşların övgüsüne, ebeveyninin hayır duasıyla ödüllendirilir.
Şehitlik kavramını özümseyen milletimiz, düşmanın kirli emellerine kanmamış, toprağından bir karış da olsa vermek taraftarı olmamıştır. Daima özgür yaşamış, özgürlüğü kısıtlanmış insanların da yardımına koşmayı bir görev saymıştır. Savaş esnasında; kadın, çocuk, yaşlı, yaralı ve teslim olan insanlara dokunmamış, savaş esirlerine en iyi yemeklerini ikram ederek insancıllığını tarih sahifelerine yazdırmıştır. Buna mukabil; bugün olduğu gibi, Çanakkale savaşında da düşman, içindeki kini ülkemiz insanına kusmuş, milletimizi tamamen yok etmenin hayallerine kapılmışlardı. Bunu başarabilmek için tüm dünya devletleri el birliği içerisinde ülkemize saldırmıştı. Bu gerçeği milli şairimiz merhum M. Akif, şu dizeleriyle dile getirmiştir:
Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi,
Tepeden yol bularak geçmek için Marmara'ya
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
Ülkemizi dört bir yandan kuşatan düşmanlarımız, kural tanımaksızın bütün yasakları kendisine mubah sayarak ülkemize girmiş, kadın, çocuk, yaşlı demeden öldürmüş, evleri yakmış-yıkmış, yaralıların tedavi olduğu hastaneyi bile insafsızca bombalayabilmiştir. O zamanın canlı şahidi şairimiz, o acı dolu savaş sahnelerini şöyle anlatıyor:
Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb.
Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a'mâkı;
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
Yerin altında cehennem gibi binlerce lâğam,
Atılan her lâğamın yaktığı yüzlerce adam.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer
O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkâz-ı beşer...
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el ayak, …
Bütün bu olumsuzluklar karşısında kahraman askerlerimiz direniyor, Çanakkale geçilirse yaşamanın bir anlamı olmayacağını çok iyi biliyordu. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün deyimiyle “Öndeki ölümü tadıyor, arkadaki ise birkaç dakika sonra şehit olacağını bildiği halde düşmanın üzerine yürüyordu”. Bu özverilerle düşmanlarımız vatanımızı istila edemeyeceklerini bir kez daha öğrenmiş ve yurdumuzdan gitmek zorunda kalmışlardı. Şairimizin, her karış toprağını kanlarıyla yıkayarak bizlere emanet eden şehitlerimize duyduğu hayranlığı şu dizelerde görmek mümkündür:
Âsım'ın nesli...
diyordum ya... nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmeyecek.
Şûhedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...
O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar...
Vurulmuş tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar
için toprağa düşmüş, asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhid'i...
Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
"Gömelim gel seni tarihe" desem, sığmazsın…
Düşman birliklerimize öyle vahşice saldırmış ki! Adeta askerimizin kanı sel oluvermişti. Onlara mezar kazma imkânı bile olmamıştı. Akif’i bu olay yaralamış, çaresizliğini şu dizelerle ifade etmişti:
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana âguşunu açmış duruyor Peygamber.
Şehitlik, maddi ölçülerle ifade edilemeyecek kadar yüce bir makamdır. Birçok ayet ve hadiste manevi yönüne ve büyük mükâfatına vurgu yapılmaktadır. Bunun bilincinde olan atalarımız, ulvi değerler uğruna canlarını ve mallarını her zaman ortaya koymuş, evlatlarını da bu şuurla yetiştirmiştir.
Bu vesileyle; cennet vatanı canlarını ortaya koyup, her karışını kanlarıyla yıkayarak bizlere armağan eden bütün aziz şehitlerimizi rahmetle anıyor, şefaatlerine erişmeyi Yüce Yaratıcıdan canı gönülden talep ediyoruz.
Selam ve dua ile…
Ali İhsan ÇELEBİ
Vaiz - Pazaryeri