Gıybet ve Zararları (Vaaz)

Yüce Allah, var ettikleri içinde insanı, en mükemmel olarak yaratmış, ona güzel bir fiziki yapı vermiş, hayatını devam ettirebilmesi için iyiyi kötüden ayırma kabiliyeti olan akıl vermiş, kalbindeki duyguları ve aklında kurguladıkları şeyleri ifade etmesi içinde ilahi bir lütuf olan dil vermiştir. Rabbimiz insanların her husus da iyilikler ve güzellikler içerisinde olmalarını arzu ederken, kendilerine yakışmayacak çirkinliklerinde her çeşidinden uzak durmalarını öğütlemektedir. İnsanoğlunun dilinden çıkan ve kendisine dünya ve ahiret sıkıntısı getiren zararlardan biride gıybettir.

Sözlükte "uzaklaşmak, gözden kaybolmak, gizli kalmak" gibi anlamlara gelen "gayb" kökünden türeyen gıybet, dinî bir kavram olarak, bir kimseden, gıyabında hoşlanmadığı sözlerle bahsetmek demektir.[1] Kur’an-ı Kerimde Yüce Rabbimiz gıybeti yasaklamış ve gıybet edenlerin kardeşinin etini yediği benzetmesi yapılarak insanların bu yanlış davranıştan uzaklaştırmak istemektedir. Nitekim Hucurat Süresinde şöyle buyrulmaktadır.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اجْتَنِبُوا كَثِيراً مِّنَ الظَّنِّ إِنَّ بَعْضَ الظَّنِّ إِثْمٌ وَلَا تَجَسَّسُوا وَلَا يَغْتَب بَّعْضُكُم بَعْضاً أَيُحِبُّ أَحَدُكُمْ أَن يَأْكُلَ لَحْمَ أَخِيهِ مَيْتاً فَكَرِهْتُمُوهُ وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ تَوَّابٌ رَّحِيمٌ

“Ey iman edenler! Zannın bir çoğundan sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurlarını ve mahremiyetlerini araştırmayın. Birbirinizin gıybetini yapmayın. Herhangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz! Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah tövbeyi çok kabul edendir, çok merhamet edendir.”[2]

Sevgili Peygamberimizde bir hadislerinde gıybeti şöyle tarif etmektedir. "Gıybet nedir, bilir misiniz?" Allah ve Resûlü daha iyi bilir, dediler. Hz. Peygamber: "Gıybet, din kardeşini hoşlanmadığı bir şey ile anmandır" buyurdu. Söylenen ayıp eğer o kardeşimde varsa, ne dersiniz?" diye soruldu. "Eğer söylediğin şey onda varsa gıybet ettin;  yoksa, o zaman  ona iftira ettin demektir," buyurdu.[3]

Gıybetin en önemli özelliği kişinin hakkında bilgi sahibi olmadığı konu hakkında ileri geri konuşmasıdır. Oysaki Allah-u Teala bir ayette bizlere şu tavsiyede bulunmaktadır.

 وَلاَ تَقْفُ مَا لَيْسَ لَكَ بِهِ عِلْمٌ إِنَّ السَّمْعَ وَالْبَصَرَ وَالْفُؤَادَ كُلُّ أُولـئِكَ كَانَ عَنْهُ مَسْؤُولاً 

"Hakkında bilgin bulunmayan şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve gönül, bunların hepsi, yaptıklarından sorumludur."[4]

İnsan bazen söylediği sözlerin kimse tarafından duyulmayacağı zannına kapılır. Oysaki insanlar tarafından bilinmese bile, insanı yaratan ve dünyada yaptıklarını hesaba çekecek olan Allah-u Teala yarattıklarının neler yaptığını bilmekte ve her insana yapmış olduklarını, konuşmuş olduklarını yazıcı birer melek görevlendirmiştir. Kur’an-ı Kerim bu hususa şöyle işaret etmektedir.

مَا يَلْفِظُ مِن قَوْلٍ إِلَّا لَدَيْهِ رَقِيبٌ عَتِيدٌ 

"İnsan hiçbir söz söylemez ki, yanında onu gözetleyen yazmaya hazır bir melek bulunmasın." [5]

İmam Gazali Gıybet hakkında şu önemli bilgileri bizlere aktarmaktadır. Gıybet duyduğu zaman insanın hoşuna gitmeyen, gıyabında yapılan konuşmadır. Söylemiş olduğun şey, ister bedeninde, ister nesebinde, ister ahlâkında, ister fiilinde, ister zihninde, ister bünyesinde olsun hiçbir fark yoktur. Hatta elbisesinde, evinde ve bineğinde bile hoşuna gitmeyen bir eksikliği belirtsen yine gıybet olur. Dil ile söylemek, ancak başkasına Müslüman kardeşinin bir eksikliğini anlattığın ve hoşuna gitmeyen bir vasfını belirttiğin için haram olmuştur. Bu bakımdan ta'rizen kendisinden bahsetmek, açıkça kendisinden bahsetmek gibidir. Bu hususta fiil de söz gibidir. İşaret, îma, dudak bükme, göz kırpma, yazı, hareket ve maksadı belirten her türlü söz, açıkça söylemek gibidir. O halde bunların tümü gıybet ve haramdır. Başkasının durumunu hikâye etmek sûretiyle taklidini yapmak da gıybettir. Aksayarak yürümek veya kişinin yürüdüğü gibi yürümek gıybettir. Yazı ile gıybet de böyledir. Çünkü kalem de bir dildir. Bir kitabın yazarı, belli bir şahıstan bahseden kitabında onun konuşmasını çirkin gösterirse gıybet olur.

Gazali gıybet etmenin sebeplerini şöyle ifade etmektedir. Kızdığı insan için kinini hafifletmek, arkadaşlarına uymak, kendi aleyhine harekete geçeceğini anlayan kişinin atak davranması, kendisine isnat edilen bir kusurdan kurtulma, gösteriş ve övünme isteği, haset, eğlenmek, şakalaşmak, vakitleri eğlenerek geçirmek, hor görmek, şaşkınlığın tezahürü, başkasına acımak ve Allah için gazaplanma görünümü altında gıybet etmek.[6]

Gıybeti mübah kılan sebepler vardır. Bunlar altıdır:

1. Tezallüm: Zulme uğramış bir kimsenin, hükümdar veya hâkim gibi, zâlime karşı kendisine yardımcı olabilecek yetki ve kudrete sahip birine gidip "Falan bana şöyle şöyle haksızlık etti" demesi câizdir.

2. Bir kötülüğün önlenmesi veya bir asînin yola getirilmesini temin için yardım istemek: Kişinin, güçlü olduğunu sandığı bir kimseye gidip sırf bir kötülüğü ortadan kaldırmak niyetiyle, "Falanca şu kötü işleri yapıyor, onu bundan alıkoy" demesi câizdir. Böyle bir niyet taşımazsa, bu yaptığı haramdır.

3. Fetvâ almak: Bir kişinin müftü'ye gidip "Babam, kardeşim, kocam veya falan adam bana zulmetti. Bunları yapmaya hakları var mıdır? Bundan kurtulmamın, hakkımı almamın ve haksızlığı önlememin yolu nedir?" gibi sözler söylemesi, ihtiyaçtan dolayı câizdir. Ancak, "Şöyle şöyle yapan bir kimse veya  bir eş hakkında ne dersiniz?" diye üstü kapalı olarak durumu arz etmesi ihtiyata daha uygun ve fazilete daha muvafık olur. Nitekim böyle bir üslupla da maksat hasıl olur. Bununla beraber, inşallah aşağıda zikredeceğimiz Hind'in rivayet ettiği hadiste olduğu gibi haksızlık eden şahsın açıkça söylenmesi de câizdir.

4. Müslümanları şerden sakındırmak ve iyiliklerini istemek (nasihat): Bunun çok çeşitli uygulaması vardır:

a) Hadis râvilerinden ve şahitlerden kusurlu olanları cerhetmek. Bu, müslümanların icmâı ile câizdir. Hatta yerine göre vâcip bile olur.

b) Bir kimse ile dünürlük, ortaklık, komşuluk, alış-veriş vs. yapılmak, emânet bırakmak istenildiği zaman ve benzeri durumlarda  kendisine danışılan kişinin bildiğini gizlememesi, aksine, büyük bir hayırhahlıkla bildiklerini olduğu gibi söylemesi gerekir.

c) Dini ve din bilimlerini öğrenmek isteyen birinin, bid'atçı veya günahkâr (fâsık) bir hocadan ders aldığına şâhid olup zarar göreceği endişesine kapılan kimsenin, o öğrenciye öğüt verip hocasının halini açıklaması gerekir. Bu da yine sırf öğüt vermek maksadına yönelik olmalıdır. Bu iş tehlikeli ve yanılgıya açıktır. Çünkü uyarıda bulunan kişi çekememezlik duygusuna kapılmış olabilir. Şeytan onu yanıltabilir. Bu noktada çok uyanık ve dikkatli olmak gerekir.

d) İster ehli olmadığı için, ister günahkâr olduğu için isterse başkaları tarafından yanıltıldığı için yahut  daha başka bir sebepten dolayı üstlendiği görevi gerektiği şekilde yapmayan bir yetkilinin durumunu daha üst bir yetkiliye bildirmek suretiyle o görevlinin dürüst hareket etmesini sağlamasını veya onu görevden uzaklaştırarak lâyık olan bir başka kişiyi görevlendirmesini sağlamaya çalışmak, onu buna teşvik etmek  câiz ve gereklidir.

5. Fıskı ve bid'atçılığı âşikar olan kimsenin, meselâ açıkta şarap içmek, insanların malına el koymak, haksız öşür almak, haraç kesmek, zorla baş olmaya, başa geçmeye çalışmak, kötü ve gayri meşrû işlere yönelmek gibi tavırlar gösteren kimsenin hakkında konuşmak câizdir. Çünkü kendisi kötülüğünü açığa vurmuştur. Ancak onun açığa vurduklarının dışındaki başka ayıplarının anılması -onların da söylenmesini gerektiren daha başka  sebep veya sebepler yoksa- haramdır.

6. Tarif etmek: Bir insan şaşı, topal, sağır, kör ve buna benzer başka lakaplarla biliniyorsa, onu sırf tarif edebilmek için bu lakapları kullanmak caizdir. Ancak bu lakapların,  kişinin değerini düşürme amacıyla takılması haramdır. Böyle lakaplarla bilinen kişilerin bu lakaplar söylenmeden tarif ve tanıtımı mümkün olduğu sürece bunları kullanmamak daha doğrudur.[7]

Gıybet dile getirmek dinimizde nasıl yasak kılınmışsa gıybet dinlemekte aynı şekilde yasak kapsamına alınmıştır. Nitekim Yüce Rabbimiz müminlerin vasıflarını bizlere şu şekilde bildirmektedir. “Mü'minler, boş ve faydasız şeylerden yüz çevirirler.”[8] Bir başka ayette ise şöyle buyrulmaktadır.

وَإِذَا سَمِعُوا اللَّغْوَ أَعْرَضُوا عَنْهُ وَقَالُوا لَنَا أَعْمَالُنَا وَلَكُمْ أَعْمَالُكُمْ سَلَامٌ عَلَيْكُمْ لَا نَبْتَغِي الْجَاهِلِينَ 

“Boş sözü işittikleri vakit ondan yüz çevirirler ve, “Bizim işlerimiz bize, sizin işleriniz de size. Selam olsun size (bizden size zarar gelmez). Biz cahilleri istemeyiz” derler.”[9]

Gıybet edildiği zaman aynı ortamı paylaşan insanlar, gıybet edenin yapmış olduğu şeyin hatalı olduğu dile getirilmeli ve bu hatalı şeye devam edilmesini engellemelidirler. Hz. Peygamber (s.a.s) Efendimizde bir hadislerinde gıybet edenin gıybetini susturmanın kişiye getireceği kıymeti şöyle ifade etmektedir.

منْ ردَّ عَنْ عِرْضِ أخيهِ، ردَّ اللَّه عنْ وجْههِ النَّارَ يوْمَ القِيَامَةِ

“Kim, (din) kardeşinin  ırz ve namusunu onu gıybet edene karşı savunursa, Allah da kıyamet günü o kimseyi cehennemden korur.”[10]

Yukarıda gıybet ile ilgili yapmış olduğumuz izahatlar ışığında gıybetin zararlarını şöyle ifade edebiliriz.

1.Gıybet toplumun huzur ve güvenini zedeleyen bir unsurdur. Toplumda fertlerin birbirlerinin arkalarından konuşmaları sebebiyle kişiler arasında güven ortadan kalkar. Birbirine güvenmeyen fertlerin meydana getirdiği toplumda da asla huzur ve güven olmaz.

2.Bir insanı arkasından çekiştirdiğimiz zaman, kendisi yanımızda olmadığından dolayı kendisini savunamaz. Nasıl ki bir ölü kendini savunamazsa yanımızda olmayan bir insanda kendini öyle savunamaz. Bu sebeple ayet-i kerimede “sizden biriniz ölmüş kardeşinizin etini yemek ister mi” ifadesiyle bu husus hatırlatılmaktadır. İşte gıybet de bir ölünün etlerini parçalayıp yemek gibi çok çirkin bir davranıştır.

3.Gıybet kişiye dünya ve ahiret sorumluluğu getirmektedir. Dünyada arkasından gıybet ettiğimiz kişiden helallik almakla mükellefiz. Eğer helallik alınmazsa kul hakkına girileceğinden dolayı, ahirette Sevgili Peygamberimizin bizlere bildirmiş olduğu “Müflis” edenlerden olunacaktır. Ahirette kul hakkının karşılığı ya kazanılan sevabın ödenmesi yada eğer sevap yoksa hakkını yediğimiz insanın günahlarını almamızla olur ki, gıybetin sonucunda kul hakkı, kul hakkının sonucunda ise dünya ve ahiret sıkıntısı vardır.

4.Gıybet, hakkında bilgi olunmayan bir şeyin peşine düşmek demektir ki, buda insana fayda yerine zarar getirecektir.

5.Kur’an-ı Kerim’de her konuşulan şey kayıt altına alındığı ve kayıt altına alınan şeylerden hesaba, sorguya çekileceğimiz bizlere bildirilmektedir. Ahirette sıkıntı çekmemek için dünyada dilimize sahip çıkmalıyız. Dünyada kendisine sahip çıkılmayan bir dilin sıkıntısı ise ahirette çok büyük olacaktır.

6.Kişinin gıybet etmemesi dilini koruması Allah’a ve ahiret gününe imanının tam ve kamil ifadesidir. Sevgili Peygamberimiz bir hadislerinde bu hususa şöyle dikkat çekmektedir. "Allah'a ve âhiret gününe inanan, ya hayır söylesin ya da sussun."[11] Şunu da ifade etmekte fayda var ki, hayır söylemek  veya sükut eylemek, imanın aslının değil, olgunluğunun göstergesidir. 

7. Müslüman’ın en önemli özelliği ise, en üstün vasfı ise dilinden emin olunmasıdır. Gıybet edildiği zaman kişilerin birbirine olan güveni ortadan kalkmaktadır. Sevgili Peygamberimiz bir hadislerinde kendisine hangi Müslüman en üstündür sorusuna "Dilinden ve elinden müslümanların emniyette olduğu kimse" cevabını vermiştir.[12]

8.Gıybet eden kişi söylediği söze pek dikkat etmeden  söz söylemektedir. Önemsenmeyen bir söz ise, kişiye birçok sıkıntılar getirebilir. Bir hadislerinde Hz. Peygamber (s.a.s) şöyle buyurmaktadır. "Kul, Allah'ın hoşnut olduğu bir sözü söyler, fakat onunla Allah'ın rızâsını kazanacağı hiç aklına  gelmez. Halbuki Allah, o  söz sebebiyle, kendisine kavuştuğu kıyamet gününe kadar o kimseden hoşnut olur. Yine bir kul da Allah'ın gazabını gerektiren bir söz söyler fakat o sözün kendisini Allah'ın gazabına çarptıracağını düşünmez. Oysa Allah, o kimseye o kötü söz sebebiyle kendisine kavuşacağı kıyamet gününe kadar gazap eder."[13]

9.Dilin korunmasının önemi çok büyüktür. Çünkü dilin korunmaması kalbi katılaştırır. Çok söz söyleyenlerin ise dilini koruma imkanı yoktur. İşte gıybet gibi hususlar kalbin katılaşmasına sebep olmaktadır.

10.Dil kalbin ve aklın aynasıdır. Kişinin maddi ve manevi hayatının tesirlerinin ortaya çıkmasıdır. Bu sebeple dile hakim olmak kalbe ve akla hakim olmak demektir. Bir başka ifadeyle kalp ve akıl ne kadar düzgünse dilde o kadar düzgün olur. Peygamber Efendimiz bu hususu çok güzel bir örnekle zihinlerimize sunmaktadır.  "İnsan sabahlayınca, bütün organları dil'e baş vurur ve (âdeta ona) şöyle derler: Bizim haklarımızı korumakta Allah'dan kork. Biz ancak senin söyleyeceklerinle ceza görürüz. Biz, sana bağlıyız. Eğer sen doğru olursan, biz de doğru oluruz. Eğer sen eğrilir, yoldan çıkarsan biz de sana uyar, senin gibi oluruz."[14]

11. Çok konuşan çok yanılmaktadır. Konuşulan şey hakkında konuştuğumuz kişide varsa onun adı gıybettir. Eğer yoksa iftira etmiş oluruz. İkisi de tehlikeli ve sıkıntılı bir durumdur. İftiranın getirdiği zararlar ise, gıybetten daha kötüdür.

12.Gıybet, hüküm olarak haramdır. Bu sebeple gıybet yapmamızın karşılığında kul hakkını yememizin karşılığı olan günahın yanında birde haram bir fiili işleme günahını kazanmış olacağız.  

Sonuç olarak şunu ifade edebiliriz ki, kendimiz için istemediğimiz bir şeyi başkası için yapmamız hiç hoş bir davranış şekli değildir. Çünkü bir insanı arkasından, onun bulunmadığı yerde, kendisinde  olan ve fakat duyduğu zaman  asla hoşlanmayacağı bir şeyle anmak ve çekiştirmek çok çirkin bir davranıştır. Böyle bir davranış şeklinin bize yapılmasını asla arzu etmeyiz. Bu sebeple bizlerde gıybet denilen bu hastalıktan kurmalı, yapmış olduğumuz gıybetler için Yaratanımızdan tövbe dilemeli ve hak yemişsek ödeşme yeri olan ahiret bırakmadan bu dünyada helallik almalıyız.

Yüce Rabbim bizleri dilimize sahip çıkanlardan, gıybet etmeyenlerden eylesin. Yapmış olduğumuz hataları dergah-ı izzetinde af eylesin.

Allah’a emanet olun. Cumanız mübarek olsun.

Ahmet ÜNAL

Vaiz


 

[1] Dini Kavramlar Sözlüğü, DİB Yayınları, “Gıybet” maddesi

[2] Hucurat, 49/12

[3] Müslim, Birr 70

[4] İsra, 17/36

[5] Kaf, 50/18

[6]Daha fazla bilgi için bkz.  İhya-u Ulumi’d-Din, İmam Gazali, c.III, s. 315-348

[7] Riyazü’s-Salihin, c.VI, s.471-472

[8] Mü’minun, 23/3

[9] Kasas, 28/55

[10] Müslim, Birr, 20

[11] Buhârî, Edeb 31

[12] Buhârî, Îmân 4

[13] Riyazü’s-Salihin, Hadis No:1519

[14] Tirmizi, Zühd, 61

Tags

Yazdır   e-Posta