Yüce Dinimiz insanlar için en güzel ahlaki ilkeleri getirmiştir.. Bununla beraber insan hayatı için sıkıntı verecek her türlü çirkin ahlaki şeyler yasak kapsamına alınmıştır. Güzel ahlaki ilkelere uyulduğu müddetçe dünya ve ahiret huzuru elde edilebilmekte iken, kötü ahlaklı olmak neticesinde insanların ve Allah’ın rızası elden kaçabilmektedir. Nitekim Sevgili Peygamberimizin gönderiliş amacı olarak en güzel ahlakın tamamlanması olarak bizlere bildirilmiştir.
Yüce Dinimizin yasak kapsamına aldığı ilkelerden biri de, Suizan, Tecessüs ve Gıybettir. Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de Hucurat Suresinde üç unsuru yasak kapsamına almıştır. Ayette Allah-u Teala şöyle buyurmaktadır.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اجْتَنِبُوا كَثِيراً مِّنَ الظَّنِّ إِنَّ بَعْضَ الظَّنِّ إِثْمٌ وَلَا تَجَسَّسُوا وَلَا يَغْتَب بَّعْضُكُم بَعْضاً أَيُحِبُّ أَحَدُكُمْ أَن يَأْكُلَ لَحْمَ أَخِيهِ مَيْتاً فَكَرِهْتُمُوهُ وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ تَوَّابٌ رَّحِيمٌ
“Ey iman edenler! Zannın bir çoğundan sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurlarını ve mahremiyetlerini araştırmayın. Birbirinizin gıybetini yapmayın. Herhangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz! Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah tövbeyi çok kabul edendir, çok merhamet edendir.”[1]
Bu ayette üç kötü huy ve alışkanlık ele alınmış, yasaklanma biçimi çok etkili bir biçimde ifade edilmiştir. Bugünkü vaazımızda bu üç kötü huy ve alışkanlığa değineceğiz. Gerçek bilgi ve kanıta değil, tahmine dayalı hüküm (zan), insanların gizliliklerini araştırmak (tecessüs) ve insanları arkalarından çekiştirmek (gıybet).[2]
Zan
Zan, kesin bilgi olmadan öyle veya böyle tahminde bulunmak ve buna dayanarak hüküm vermek demektir. İyi tahmine hüsnüzan, kötü tahmin ve düşünmeye de sûizan denilmektedir. Burada kendisinden uzak durulması istenilen, kötü zandır. Zannın insanın içinden geçmesi, söz veya davranış olarak ortaya konulmaması bir sakınca doğurmaz. Zanla konuşulduğu veya zan herhangi bir şekilde açıklandığı zaman sorumluluk sebebi olur. Zanna dayalı sözün en yalan söz olması, öncelikle söyleyenin onun öyle olduğundan emin olmaması dolayısıyladır. Bu belirsizliğe rağmen bir de kesin bir gerçekmiş gibi ifade edilmesi, zannın, hem düşünce ve değerlendirme hem de ifade olarak yalan olması demektir.
Gerçeklilik ihtimali yüzde ellinin üzerinde bulunmakla beraber kesin olmayan bigi ve hüküm zan denir. Başkalarını suçlamak, aleyhlerinde olacak bir karar almak ve davranışta bulunmak söz konusu olduğunda zanna dayanılmaz, zan şeklindeki bilgi dayanak ve delil kılınmaz. Çünkü insanlar hakkında sahip olunan zan ve tahminlerin bir çoğu isabetsiz olmakta, beklediğinin, sanıldığının aksi gerçekleşmektedir.
Yasak kapsamında olmayan zanda vardır. Böyle bir zannın temel özelliği şudur. Kimsenin aleyhinde olmaması, hakların zayi edilme ihtimalinin bulunmaması, kesin bilgi bulunmaması sebebiyle kuvvetli bir zan yani zann-ı galip olması. Ayrıca sosyal bilimlerin önemli bir kısmı kesinliğe değil kuvvetli zan ve ihtimale dayanmaktadır. Böyle bir zan şekli ise yasak kapsamında değildir.
Hüsnüzan etmek kişiye herhangi bir vebal yüklemez. Bu sebeple gerçeğin öğrenilemediği yerlerde müslümanların özellikle birbirlerine karşı hüsnü zanda bulunmaları, birbirleri hakkında güzel düşünmeleri esastır. Bir hadîs-i şerîfe göre "Hüsnüzan, iman gereğidir."[3]
Tecessüs
Müslüman olarak bizlerde bulunmaması gereken bir başka kötü ahlak ise tecessüstür. Tecessüs; Sözlükte "dikkat ve gayretle araştırmak" anlamına gelen tecessüs, dinî bir kavram olarak, başkalarının gizli taraflarını, kötülük ve kusurlarını araştırmak demektir. İnsanların dokunulmaz hak ve hürriyetleri vardır. Bunlardan biri de gizli yönlerinin araştırılmamasıdır. Ayıp ve kusur araştırmak demek olan tecessüs esasen kötü bir zanna dayanan davranışlardır. Bu davranışta ağırlıklı olarak, herhangi bir Müslüman’ın bir ayıbını ve eksiğini, bir sırrını şöyle veya böyle öğrenip açıklama kötü niyeti vardır. Peygamber Efendimizden aktarılan hadislerde şöyle buyrulmaktadır.
"Zandan sakınınız. Çünkü zan (yersiz itham), sözlerin en yalan olanıdır. Başkalarının konuştuklarını dinlemeyin, ayıplarını araştırmayın, birbirinize karşı öğünüp böbürlenmeyin, birbirinizi kıskanmayın, kin tutmayın, yüz çevirmeyin. Ey Allah'ın kulları! Allah'ın size emrettiği gibi kardeş olun.”
"Birbirinize haset etmeyin, kin tutmayın. Başkalarının ayıplarını araştırmayın, konuştuklarını dinlemeyin, müşteri kızıştırmayın. Ey Allah'ın kulları! Kardeş olun."[4]
Tecessüs, sabıkalı olmayan, suç işleme bakımından ciddi şüpheye sebep olacak davranışları bulunmayan kimsenin gizlediği işi, davranışı veya hali araştırmak demektir. Bu sebeple suç teşkil edecek davranışlar içerisinde bulunan bir kimse hakkında araştırma yapmak tecessüs kapsamında değildir. Yine düşmanın plan, programlarını araştırmak, tedbir almak amacıyla faaliyette bulunmak zaruret sebebiyle yasak kapsamında değildir.
Gıybet
Yüce Allah, var ettikleri içinde insanı, en mükemmel olarak yaratmış, ona güzel bir fiziki yapı vermiş, hayatını devam ettirebilmesi için iyiyi kötüden ayırma kabiliyeti olan akıl vermiş, kalbindeki duyguları ve aklında kurguladıkları şeyleri ifade etmesi içinde ilahi bir lütuf olan dil vermiştir. Rabbimiz insanların her husus da iyilikler ve güzellikler içerisinde olmalarını arzu ederken, kendilerine yakışmayacak çirkinliklerinde her çeşidinden uzak durmalarını öğütlemektedir. İnsanoğlunun dilinden çıkan ve kendisine dünya ve ahiret sıkıntısı getiren zararlardan biride gıybettir.
Sözlükte "uzaklaşmak, gözden kaybolmak, gizli kalmak" gibi anlamlara gelen "gayb" kökünden türeyen gıybet, dinî bir kavram olarak, bir kimseden, gıyabında hoşlanmadığı sözlerle bahsetmek demektir. Kur’an-ı Kerimde Yüce Rabbimiz gıybeti yasaklamış ve gıybet edenlerin kardeşinin etini yediği benzetmesi yapılarak insanların bu yanlış davranıştan uzaklaştırmak istemektedir. Nitekim vaazımıza başlarken de dile getirdiğimiz Hucurat Süresinin 12. ayetinde şöyle buyrulmaktadır.
“Ey iman edenler! Zannın bir çoğundan sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurlarını ve mahremiyetlerini araştırmayın. Birbirinizin gıybetini yapmayın. Herhangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz! Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah tövbeyi çok kabul edendir, çok merhamet edendir.”[5]
Sevgili Peygamberimizde bir hadislerinde gıybeti şöyle tarif etmektedir. "Gıybet nedir, bilir misiniz?" Allah ve Resûlü daha iyi bilir, dediler. Hz. Peygamber: "Gıybet, din kardeşini hoşlanmadığı bir şey ile anmandır" buyurdu. Söylenen ayıp eğer o kardeşimde varsa, ne dersiniz?" diye soruldu. "Eğer söylediğin şey onda varsa gıybet ettin; yoksa, o zaman ona iftira ettin demektir," buyurdu.[6]
Gıybetin en önemli özelliği kişinin hakkında bilgi sahibi olmadığı konu hakkında ileri geri konuşmasıdır. Oysaki Allah-u Teala bir ayette bizlere şu tavsiyede bulunmaktadır. "Hakkında bilgin bulunmayan şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve gönül, bunların hepsi, yaptıklarından sorumludur."[7]
Dil görünüşte bir et parçası olsa bile yapmış olduğu icraat bakımından çok önemli organlarımızdan biridir. Nitekim iyi bir şeyin veya kötü bir şeyin ifade edilmesi dil iledir. Sevgi ve nefret sözcükleri hep dilden dökülür. İnsanların gönlünü almak veya onların gönlünü yıkmanın en kolay yolu dildir. Yüce Rabbimiz Kuran-ı Kerimde dilimizi yanlış şeylerle meşgul olmaktan korumamızı, dilimizden çıkacak her türlü kötü şeylerden uzak durmamızı ve her daim iyi şeylerle uğraşmamızı istemiştir. Konumuzla ilgili Kuran-ı Kerimde iyi söz ile kötü sözün önemine şöyle işaret edilmektedir.
“Görmedin mi Allah nasıl bir misal getirdi: Güzel bir sözü, kökü (yerde) sabit, dalları gökte olan güzel bir ağaca (benzetti). (O ağaç), Rabbinin izniyle her zaman yemişini verir. Öğüt alsınlar diye Allah insanlara misaller getirir. Kötü bir sözün misali, gövdesi yerden koparılmış, o yüzden ayakta durma imkânı olmayan (kötü) bir ağaca benzer.”[8]
Kuran-ı Kerimin değişik bir çok ayetinde sözün önemine işaret edilmektedir. Konumuzla ilgili birkaç Ayet-i Kerime ise şöyledir.
“Kullarıma söyle, sözün en güzelini söylesinler. Sonra şeytan aralarını bozar. Çünkü şeytan insanın apaçık düşmanıdır.”[9]
“Onlar, boş söz işittikleri zaman ondan yüz çevirirler”[10]
“Allah kötü sözün açıkça söylenmesini sevmez; ancak haksızlığa uğrayan başka. Allah her şeyi işitici ve bilicidir.”[11]
“Onlar ki, boş ve yararsız şeylerden yüz çevirirler”[12]
Âlemlere rahmet olarak gönderilen ve ahlak noktasında en güzel davranışları yaşantısıyla bizlere örnek olan Sevgili Peygamberimiz konumuzla ilgili ayrıca şu hadisleri bizlere bildirmiştir.
"Kıyâmet günü, mü'minin mizanında güzel ahlâktan daha ağır basan bir şey yoktur. Allah Teâla hazretleri, çirkin düşük söz (ve davranış) sahiplerine buğzeder."[13] "Bana en sevgili olanınız, kıyamet günü de bana mevkice en yakın bulunacak olanınız, ahlâkça en güzel olanlarınızdır. Bana en menfur olanınız, kıyamet günü de mevkice benden en uzak bulunacak olanınız, gevezeler, boşboğazlar ve yüksekten atanlardır."[14]
Yukarıda yapmış olduğumuz izahatlar ışığında gıybet, suizan ve tecessüs ile meşgul olmanın zararlarını şu başlıklar altında zikredebiliriz.
Gıybet, zan ve tecessüs öncelikle kişinin kendisine yapılmasını istemediği bir şeyi başkasına yapması demektir ki, bu durum bir Müslüman’a yakışmayacak tavırdır. Sevgili Peygamberimiz bir hadislerinde bu hususun önemine şöyle işaret etmektedir.
لا يُؤْمِنُ أَحدُكُمْ حتَّى يُحِبَّ لأَخِيهِ مَا يُحِبُّ لِنَفْسِهِ
“Kendisi için istediğini mümin kardeşi için istemeyen iman etmiş olmaz”[15] Hiçbir insan kendisi aleyhine bir konuşmanın yapılmasına, arkasından çekiştirilmesine, hakkında suizan beslenmesine razı gelmez.
O zaman bizler Kur’an’ın emrine ve Sevgili Peygamberimizin tavsiyesine kulak vererek, herhangi bir insan aleyhine yanlış davranışlar içerisinde olmamalıyız. Dini, cinsiyeti, milliyeti ayrı insanlarla yaşayabiliriz. Ancak beraber yaşadığımız insanlar kim olursa olsun onlara karşı hiçbir yanlış tutum ve davranış içerisinde olmamalı ve Sevgili Peygamberimizin Müslüman’ın özelliğinden bahsettiği şu hadis-i şerifi hayatımızın her yönüne aktarmalıyız. “Müslüman, dilinden ve elinden Müslümanların zarar görmediği kimsedir.”[16]
Gıybet, suizan, tecessüs toplumun huzur ve güvenini zedelemekte, insanlar arasında bulunması gereken en önemli ilke olan birlik ve beraberliğe sekte vurmaktadır. Çünkü, toplumda fertlerin birbirlerinin arkalarından konuşmaları, laf alıp-götürmeleri, suizanda bulunmaları sebebiyle güven ortadan kalkmakta, birbirine güvenmeyen fertlerin meydana getirdiği toplumda da güven ve huzursuzluk ortadan kalkmaktadır.
Bir insanı arkasından çekiştirdiğimiz, istemediği şeyleri konuştuğumuz zaman, kendisi yanımızda olmadığından dolayı savunamaz. Nasıl ki bir ölü kendini savunamazsa yanımızda olmayan bir insanda kendini öyle savunamaz. Bu sebeple ayet-i kerimede “sizden biriniz ölmüş kardeşinizin etini yemek ister mi” ifadesiyle bu husus hatırlatılmaktadır. İşte gıybet de bir ölünün etlerini parçalayıp yemek gibi çok çirkin bir davranıştır.
Gıybet, suizan, tecessüs kişiye dünya ve ahiret sorumluluğu getirmektedir. Dünyada böyle yanlış şeylerle meşgul olmamızdan dolayı kişiden helallik almakla mükellefiz. Eğer helallik alınmazsa kul hakkına girileceğinden dolayı, ahirette Sevgili Peygamberimizin bizlere bildirmiş olduğu “Müflis” edenlerden olunacaktır. Ahirette kul hakkının karşılığı ya kazanılan sevabın ödenmesi yada eğer sevap yoksa hakkını yediğimiz insanın günahlarını almamızla olur ki, gıybetin sonucunda kul hakkı, kul hakkının sonucunda ise dünya ve ahiret sıkıntısı vardır.
Kur’an-ı Kerim’de her konuşulan şey kayıt altına alındığı ve kayıt altına alınan şeylerden hesaba, sorguya çekileceğimiz bizlere bildirilmektedir. Ahirette sorgu ve sualimizin rahat geçmesi için Rabbimizin bizlerden istediği, Hz. Peygamberin (s.a.s.) örnek olarak hayatına aktardığı en güzel ahlaki ilkele uymak zorundayız.
Olgun bir imana ermenin yolu, güzel ahlaktan geçmektedir. İman ilkelerini benimsemekle iman etmiş oluruz. İbadetlerimizle Rabbimize yaklaşmış oluruz. Güzel ahlaklı olmak suretiyle de imanımızı ve ibadetlerimizi kemale erdirmiş oluruz. Gıybet, suizan ve tecessüs gibi kötü hasletler ise imanımıza ve ibadetlerimize zarar vermektedir.
Sevgili Peygamberimiz bir hadislerinde kendisine hangi Müslüman en üstündür sorusuna "Dilinden ve elinden Müslümanların emniyette olduğu kimse"[17] cevabını vermiştir. Müslüman ister diliyle isterse davranışlarıyla hiçbir insana zarar vermeyendir.
Gıybet eden, laf götürüp getiren, suizanda bulunan kişi söylediği söze pek dikkat etmemiş demektir. Bu dikkatsizliğin sıkıntısı dünya hayatında olduğu gibi ahiret hayatında da olacaktır. Bir hadislerinde Hz. Peygamber (s.a.s) şöyle buyurmaktadır. "Kul, Allah'ın hoşnut olduğu bir sözü söyler, fakat onunla Allah'ın rızâsını kazanacağı hiç aklına gelmez. Halbuki Allah, o söz sebebiyle, kendisine kavuştuğu kıyamet gününe kadar o kimseden hoşnut olur. Yine bir kul da Allah'ın gazabını gerektiren bir söz söyler fakat o sözün kendisini Allah'ın gazabına çarptıracağını düşünmez. Oysa Allah, o kimseye o kötü söz sebebiyle kendisine kavuşacağı kıyamet gününe kadar gazap eder."[18]
Gıybet, suizan ve tecessüs hüküm olarak haramdır. Böyle yanlış ahlaki ilkelerin içerisinde olmamızın karşılığında haram bir fiili işleme günahını kazanmış olacağız.
Ayetlerde Yüce Rabbimizin, hadis-i şeriflerde ise Sevgili Peygamberimizin istekleri incelendiği zaman göreceğiz ki; Söz doğru zamanda doğru bir şekilde kullanıldığı müddetçe değer kazanan kişiye dünya ve ahiret mutluluğunu getiren bir unsurdur. Yalanla, iftira ile, gıybetle, laf götürüp getirmekle, suizan ile, küfür sözleri söylemekle, boşboğazlık ve gevezelikle yapmakla kazanacağımız hiçbir güzellik yoktur ve bu saydığımız çirkin davranışlar bizim için fayda getirici değil zarar getirici şeylerdir. Sonuç itibariyle Rabbimizin ve yaşam bulduğumuz yerdeki insanların razı olmayacağı kötü sözleri söylememeli, yayılmasına izin vermemeli, kötü sözlerin söylendiği yerlerde bulunmamaya özen göstermeliyiz. Unutmayalım ki, Bakin kalan bu dünyada bir hoş sedadır.
Cumanız mübarek olsun. Allah’a emanet olun.
Ahmet ÜNAL
Vaiz
[1] Hucurat, 49/12
[2] Zan, Tecessüs ve Gıybet hakkında genel bilgiler için bkz. Kur’an Yolu Türkçe Meal ve Tefsir, DİB. Yay. c.V, s.96, Ayrıca bkz. Riyazü’s-Salihin, Peygamberimizden Hayat Ölçüleri, Tercüme ve Şerh, Erkam yay. c. VI, s.463-469, 566-573,
[3] Ebû Dâvûd, Cenâiz 13, Edeb 81
[4] Müslim, Birr, 30
[5] Hucurat, 49/12
[6] Müslim, Birr, 70
[7] İsra, 17,36
[8] İbrahim: 14/ 24-26
[9] İsra: 17/53
[10] Kasas: 28/55
[11] Nisa: 4/148
[12] Mü’minun: 23/3
[13] Tirmizî, Birr 62,
[14] Tirmizî, Birr 77
[15] Buhârî, Îmân 7
[16] Riyazü’s-Salihin, Hadis No: 213
[17] Buhârî, Îmân 4
[18] Riyazü’s-Salihin, Hadis No:1519