İtaat Bilinci
(Resulullah (s.a.s.) Başımızın Tacıdır)
قُلْ إِن كُنتُمْ تُحِبُّونَ اللّهَ فَاتَّبِعُونِي يُحْبِبْكُمُ اللّهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَاللّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
قُلْ أَطِيعُواْ اللّهَ وَالرَّسُولَ فإِن تَوَلَّوْاْ فَإِنَّ اللّهَ لاَ يُحِبُّ الْكَافِرِينَ
“De ki: “Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. De ki: “Allah’a ve Peygamber’e itaat edin.” Eğer yüz çevirirlerse şüphe yok ki Allah kâfirleri sevmez.” (Al-i İmran, 3/31-32)
Allah’ın sevgisi Efendimiz (s.a.s)’e tabi olmakla ilgilidir. Günahlarımızın bağışlanması, dünya ve ahiret mutluluğu Efendimiz (s.a.s)’e tabi olmakta saklıdır.
Dünya ve dünyada verilen tüm nimetler bize Allah ve Resulünden daha sevimli değildir, daha sevimli gelmemelidir. Tövbe süresi 24. ayette bize şöyle bildiriliyor.
قُلْ إِن كَانَ آبَاؤُكُمْ وَأَبْنَآؤُكُمْ وَإِخْوَانُكُمْ وَأَزْوَاجُكُمْ وَعَشِيرَتُكُمْ وَأَمْوَالٌ اقْتَرَفْتُمُوهَا وَتِجَارَةٌ تَخْشَوْنَ كَسَادَهَا وَمَسَاكِنُ تَرْضَوْنَهَا أَحَبَّ إِلَيْكُم مِّنَ اللّهِ وَرَسُولِهِ وَجِهَادٍ فِي سَبِيلِهِ فَتَرَبَّصُواْ حَتَّى يَأْتِيَ اللّهُ بِأَمْرِهِ وَاللّهُ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الْفَاسِقِينَ
“De ki: “Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz bir ticaret ve beğendiğiniz meskenler size Allah’tan, peygamberinden ve O’nun yolunda cihattan daha sevgili ise, artık Allah’ın emri gelinceye kadar bekleyin! Allah, fasık topluluğu doğru yola erdirmez.” (Tevbe, 9/24)
Ayeti kerimelerin hayata nasıl yansıtılması gerektiğini Ashabın hayatından iki örnekle öğrenelim.
Hz.Ömer (r.a)'ın bir gün Peygamber (s.a.v)'e şöyle dediğini rivayet etmiştir:
“Ey Allah'ın Rasülü sen bana, nefsim hâriç her şeyden daha fazla sevimlisin”. Hz. Peygamber (s.a.v) ise O'na “Hayır ey Ömer, nefsim elinde olan Allah'a yemin olsun ki; sen beni nefsinden de daha fazla sevmedikçe gerçek iman etmiş olamazsın” demiştir. Hz. Ömer (r.a)'da O'na; “Vallâhi şimdi Sen bana nefsimden de daha fazla sevimlisin” dediğinde, Hz. Peygamber (s.a.v); “Şimdi imanının kemâle ermiştir ey Ömer” demiştir. (Sahih-i Buhârî, Muhtasarı Tecrid-i Sarih Terc, I,31.)
Uhud savaşında bir kadın cengâver: Hz. Nesibe b. Kab
Ümm-ü Ümare lakabıyla tanınan Hz. Nesibe’yi Uhud harbinde önceleri yaralıları tedavi ederken görmekteyiz. Ancak savaşın şiddetlendiği, okçuların tepeden inip de savunma hattını bırakmaları, Halit b. Velid’in kumandasındaki askerlerin saldırmaları, kaçan müşrik ordusunun toparlanıp geri dönmesiyle arada kalan Müslümanlar arasında bir kadın cengâver gözükür. Kalbi Resulullah (s.a.s.) sevgisiyle dolu bir kadın: Hz. Nesibe. Sevgililer Sevgilisi Hz. Peygamber (s.a.s) Uhut savaşında Hz. Nesibe için şöyle demiştir. “Uhud günü ne zaman sağıma soluma baksam beni korumak için çarpışan Ümm-ü Ümareyi görürdüm.”
Uhud savaşında ağır yaralanan Hz. Nesibe’nin yanına Peygamberimiz gelir. Oğluna annesinin yarasının sarmasını emreder. Nesibe yarasıyla uğraşmak yerine, Resulullaha döner ve O’na “Ya Resulallah! Ne olur dua etseniz de Cennette size komşu olsam” der. Hz. Fahr-i Kâinat Efendimiz (s.a.s) ise, “Ya Rabbi! Bunları cennette bana komşu eyle” diye dua eder. Hz. Nesibe ise “Bu bana yeter! Artık ne musibet gelirse gelsin” diyerek sevgisini tezahür eder.
Allah ve Resulünün sevgisi, kendimizi sevmekten de önde gelir. Burada kastedilen mana sadece söz değildir. Sevginin hayata yansıması, tezahür etmesidir. Yani nefsimizin istekleriyle (menfaatimizle), Efendimizin (s.a.s.) sünneti çatıştığında nefsimizi (menfaatimizi) değil Efendimizi (s.a.s) tercih etmekle sevgi tezahür etmeye başlar.
Bu noktada Efendimizin bir hadisini yeniden hatırlayalım.
لاَ يُؤْمِنُ أَحَدُكُمْ حَتَّى أَكُونَ أَحَبَّ إِلَيْهِ مِنْ وَالِدِهِ وَوَلَدِهِ وَالنَّاسِ أَجْمَعِينَ
“Sizden biriniz beni annesinden-babasından, çoluk-çocuğunuzdan ve bütün insanlardan daha çok sevmedikçe iman etmiş olamaz.” (Buhari, Sahih, İman, 2/8)
Günümüzde bazı kişi veya gruplardan Hz. Peygamber’in (s.a.s) sünnetini değersizleştirme gibi söylemler ve eylemler müşahede ediyoruz. “Kur’an bize yeter!” “Bakalım hadis günümüze uygun mu?” vb. Sözü değersizleştirme, sözü söyleyeni değersizleştirmeyle eşdeğerdir. Bu sebeple siz kıymetli kardeşlerimizden istirhamımız şudur ki; Sünnet-i seniye olmadan biz Kur’an-ı anlayamayacağımız gibi Efendimize tabi olmadan Rabbimize de tabi olamayacağızı iyice özümsememizdir.
مَّنْ يُطِعِ الرَّسُولَ فَقَدْ أَطَاعَ اللّهَ وَمَن تَوَلَّى فَمَا أَرْسَلْنَاكَ عَلَيْهِمْ حَفِيظًا
“Kim Peygambere itaat ederse, Allah’a itaat etmiş olur. Kim yüz çevirirse, (bilsin ki) biz seni onlara bekçi göndermedik.” (Nisa, 4/80)
Günümüzde Efendimiz hakkında dile getirilen edepsizce sözler var ki; hiçbir insanın Sevgili Peygamberimize (s.a.s) edepsizce sözleri söylemeye ne hakkı ne de haddi vardır. Şu hususu özellikle aktarmakta fayda görüyorum ki; Tertemiz bir aynanın karşısında bulunan pisliğin aynaya yansımış olması aynaya zarar vermez, veremez.
Bu hadsizlikler sadece bugün yapılmadı ki. Cahiliye döneminde Ebu Cehil, Ebu Lehebler vardı da günümüzde yok mu? Arif Nihat Asya natında ne güzel dile getirir.
Yeryüzünde riya, inkâr, hıyanet
Altın devrini yaşıyor…
Diller, sayfalar, satırlar
(Ebu Leheb öldü) diyorlar:
Ebu Leheb ölmedi, ya Muhammed;
Ebu Cehil, kıtalar dolaşıyor!
Dünde dünyasını ve ahiretini cennet etmek istemeyenler vardı, bugünde var ve yarınlarda da olacak. Buhari’de yer alan bir hadiste Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyruluyor: “Girmemekte direten müstesna, ümmetimden herkes Cennet'e girer." buyurmuşlar. Ashab-ı kiramın: "Girmemekte direten kimdir, yâ Resûlallah?" diye sorması üzerine de: "Bana itaat eden Cennet'e girer; bana isyan edense Cennet'e girmemek için inat ediyor demektir.” (Buhârî, İ'tisâm 2)
Allah ve melekleri Peygamberimize salât ve selam getiriyor. Bizlerde O’na (s.a.s) sonsuz salât ve selam getiriyoruz.
إِنَّ اللَّهَ وَمَلَائِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِيِّ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْلِيمًا
“Şüphesiz Allah ve melekleri Peygamber’e salât ediyorlar. Ey iman edenler! Siz de ona salât edin, selâm edin.” (Ahzab, 33/56)
Günümüzün hadsizleri ancak kendi edepsizliklerini artırırlar ve kendi dünya ve ahretlerini perişan ederler. Araf süresinde şöyle buyruluyor.
وَلَقَدْ ذَرَأْنَا لِجَهَنَّمَ كَثِيرًا مِّنَ الْجِنِّ وَالإِنسِ لَهُمْ قُلُوبٌ لاَّ يَفْقَهُونَ بِهَا وَلَهُمْ أَعْيُنٌ لاَّ يُبْصِرُونَ بِهَا وَلَهُمْ آذَانٌ لاَّ يَسْمَعُونَ بِهَا أُوْلَئِكَ كَالأَنْعَامِ بَلْ هُمْ أَضَلُّ أُوْلَئِكَ هُمُ الْغَافِلُونَ
“Andolsun biz, cinler ve insanlardan, kalpleri olup da bunlarla anlamayan, gözleri olup da bunlarla görmeyen, kulakları olup da bunlarla işitmeyen birçoklarını cehennem için var ettik. İşte bunlar hayvanlar gibi, hatta daha da aşağıdadırlar. İşte bunlar gafillerin ta kendileridir.” (Araf, 7/179)
Şu hususu tüm yüreğimizle seslendiriyoruz ki; “Kişi sevdiğiyle beraberdir” Müslüman kimi sevdiğine dikkat etmelidir.
عن أبي ذر رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: قُلْتُ يَا رَسُولَ اللّهِ، الرَّجُلُ يُحِبُّ الْقَوْمَ وَ يَسْتَطِيعُ أنْ يَعْمَلَ عَمَلَهُمْ؟ قالَ: أنْتَ يَا أبَا ذَرٍّ مَعَ مَنْ أحْبَبْتُ. وفي لفظ الترمذي: المَرْءُ مَعَ مَنْ أحَبَّ.
Hz. Ebû Zerr (r.a) anlatıyor: “Ey Allah'ın Resûlü! dedim. Kişi, bir kavmi sever, fakat onların amelini işleyemezse, (sonu ne olacak)?" "Ey Ebû Zerr, buyurdu, sen sevdiğinle berabersin!” (Buhari, Edep 96)
Biz Efendimiz (s.a.s.)’e Alvarlı Muhammet Lütfi Efe Hz. Natıyla sesleniyoruz.
Âlemlere rahmet olan
Ahmed Muhhammed Mustafa
Hak’tan bize devlet olan
Ahmed Muhammed Mustafa
Burc-u hidayet hurşidi (güneşi)
iki cihanın mürşidi
Enbiyaların irşadı
Ahmed Muhammed Mustafa.
Mahbub-u Mevla’dır ezel
Muhtar idüp o lemyezel
İki cihanda bir güzel
Ahmed Muhammed Mustafa.
Alemlere vermiş şeref
Nur-u Muhammed’ her taraf
Neşir eylemiş ders-i aref
Ahmed Muhammed Mustafa
Oldur imam'ü-l enbiya
Hem rehnümay-ı evliya
Alemlere vermiş ziya
Ahmed Muhammed Mustafa.
Bin can olsa Efendimizin (s.a.s) yoluna fedadır. Bu ramazan Efendimizin sünnetlerine tüm gücümüzle sarılarak, neslimizi imanla, Kur’anla, Sünnetle buluşturarak en iyi davranış modelini benimsemiş olacağız. Biz küfreden değil, biz ıslaha (İslama) davet edeniz. Kendimizi ve neslimizi ıslah etmemiz ise hadsizlere en güzel cevap sadedindendir. Çünkü hadsizler neslimizin imanla, irfanla buluşmaması için çaba göstermektedir.
Rabbim bu ramazanı gafletten uyanışımıza vesile eylesin. Ortalarında bulunduğumuz şu ramazan günlerinde mağfiretine nail eylesin. Ramazanınız mübarek olsun. Allah’a emanet olun.
Ahmet ÜNAL
Uzman Vaiz