Her akıl sahibi şu hususu asla inkâr edemez. Bu âlemde öyle müthiş bir denge var ki. Bu denge bir zerre hatayı kabul etmiyor. Hata yapıldığı zaman, âleme konulan denge bozulmaya çalışıldığı zaman bunun sonucu Yaratılanların aleyhine oluveriyor. Aklını hatalar bürümemiş olanlar, vicdanında yaralar açılmamış olanlar bu dengenin tek başına oluşabileceğine asla kanaat getiremezler. İmanın bir başka boyuta da bu âlem değil midir? Âleme bakarak, dünyaya bakarak, yaratılan her şeye bakarak Yaratana gidilmelidir. Bu gece vaazımızda sizlerle beraber Yüce Rabbimizin Kur’an-ı Kerimde bizlere bildirmiş olduğu ayetler ışığında yerlere, göklere ve âleme bakmaya çalışacağız. Akıl sahibi olarak idrak etmeye ve imanızı kemale erdirmeye çalışacağız.
Şu hususu asla unutmayalım ki, Yaratılan varsa Yaratanda var. Var edilen var ise Var edende var. Sanat eseri var ise sanat eserini ortaya koyan Sanatçı var. Kul var ise Allah (c.c.)’da var. Var olan Allah bize en doğru bilgileri bildirdi. Var eden Allah (c.c.) varlığın mahiyetini bildirdi. Gayb âleminden haberdar olamayacak olan bizlerin bu konular hakkındaki bilgilendirilmesi yine Rabbimiz tarafından, O’nun gönderdiği Kutsal kitaplar ve Peygamberler tarafından gerçekleştirildi. Bizlere gönderilen son kutsal kitap olan Kur’an-ı Kerime birde bu gözle bakmak gerek. Rabbimiz kıyamete kadar gelecek olan insanlığa kendisinden en doğru bilgileri alacağı son ilahi mesajı gönderdi. Bu hususu göz önünde tutmanızı sizlerden istirham ediyor ve bir ayeti kerimeyi aktararak vaazımıza başlamak isterim.
وَعِندَهُ مَفَاتِحُ الْغَيْبِ لاَ يَعْلَمُهَا إِلاَّ هُوَ وَيَعْلَمُ مَا فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ وَمَا تَسْقُطُ مِن وَرَقَةٍ إِلاَّ يَعْلَمُهَا وَلاَ حَبَّةٍ فِي ظُلُمَاتِ الأَرْضِ وَلاَ رَطْبٍ وَلاَ يَابِسٍ إِلاَّ فِي كِتَابٍ مُّبِينٍ
Gaybın anahtarları O'nun katındadır, O'ndan başka hiç kimse gaybı bilmez. Karada ve denizde olanların tümünü O bilir, O, bilmeksizin bir yaprak dahi düşmez; yerin karanlıklarındaki bir tane, yaş ve kuru dışta olmamak üzere hepsi (ve herşey) apaçık bir kitaptadır. (1)
Bu âlem düzensiz, dengesiz yaratılmamıştır. Bu âlemin düzensiz ve dengesiz yaratılmadığını, bizlerin yapmış olduğu bazı hatalardan dolayı bozulan düzen ve dengenin faturasını ağır surette ödemekle daha iyi anlıyoruz.
الَّذِي خَلَقَ سَبْعَ سَمَاوَاتٍ طِبَاقاً مَّا تَرَى فِي خَلْقِ الرَّحْمَنِ مِن تَفَاوُتٍ فَارْجِعِ الْبَصَرَ هَلْ تَرَى مِن فُطُورٍ
O, yedi göğü tabaka tabaka yaratandır. Rahmân’ın yaratışında hiçbir uyumsuzluk göremezsin. Bir kere daha bak! Hiçbir çatlak (ve düzensizlik) görüyor musun? (2) Bu gece yeniden yaşadığımız dünyamıza bakalım. Hiçbir dengesizlik var mı? Günümüze kadar insanoğlu bozmadıkça hiçbir dengesizlik meydana gelmiş mi? Bir daha, bir daha bakalım. Asla Yaratanın yaratışında yanlışlık yoktur. Bu durum Yaratanın var olduğunun ve tek olduğunun en büyük delilleri arasındadır.
Yüce Rabbimiz bizi yarattı. Yarattığı insanoğluna yaşam alanlarında doğru davranış şekillerini oluştursunlar diye akıl verdi. Akıl vermekle kalmadı aklı doğru kullanalım dile kullanma kılavuzu olarak Kutsal Kitaplar gönderdi. Kutsal Kitaplar göndermekle kalmadı, bu Kitaplarda bulunanlar doğru hayata aktarılsın diye örnekler yani Peygamberler gönderdi. Bunların hepsi Yaratanın var olduğunun, kullarına karşı ne kadar çok rahmet sahibi olduğunun ve tek olduğunun bir delilidir. Kur’an-ı Kerimde Yüce Rabbimiz Rahman süresinde şöyle buyuruyor.
الرَّحْمَنُ {} عَلَّمَ الْقُرْآنَ {} خَلَقَ الْإِنسَانَ {} عَلَّمَهُ الْبَيَانَ {} الشَّمْسُ وَالْقَمَرُ بِحُسْبَانٍ {} وَالنَّجْمُ وَالشَّجَرُ يَسْجُدَانِ {} وَالسَّمَاء رَفَعَهَا وَوَضَعَ الْمِيزَانَ {} أَلَّا تَطْغَوْا فِي الْمِيزَانِ {} وَالسَّمَاء رَفَعَهَا وَوَضَعَ الْمِيزَانَ {} أَلَّا تَطْغَوْا فِي الْمِيزَانِ
“Rahmân Kur’an’ı öğretti. İnsanı yarattı. Ona beyanı (düşünüp ifade etmeyi) öğretti. Güneş ve ay bir hesaba göre hareket etmektedir. Otlar ve ağaçlar (Allah’a) boyun eğerler. Göğü yükseltti ve ölçüyü (dengeyi) koydu. Ölçüde haddi aşmayın (Dengeyi bozmayın).” (3)
Akıl iyiyle yanlışı, eğriyle doğruyu, kötüyle güzeli birbirinden ayırt eden bir yeti olarak tarif edilmiştir. Akıl beyin denilen bir organın içinde. Aklı tam olarak göremiyoruz. Ancak varlığını ve işlevselliğini yapmış oldukları ile bilebiliyoruz. Yüce Rabbimizde değişik birçok ayette aklımızı kullanmamızı, yaşanan şeylerden ibretler almamızı bizlere emretmektedir. Ayetlerde şöyle buyrulmaktadır.
إِنَّ فِي خَلْقِ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَاخْتِلاَفِ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَالْفُلْكِ الَّتِي تَجْرِي فِي الْبَحْرِ بِمَا يَنفَعُ النَّاسَ وَمَا أَنزَلَ اللّهُ مِنَ السَّمَاءِ مِن مَّاء فَأَحْيَا بِهِ الأرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا وَبَثَّ فِيهَا مِن كُلِّ دَآبَّةٍ وَتَصْرِيفِ الرِّيَاحِ وَالسَّحَابِ الْمُسَخِّرِ بَيْنَ السَّمَاء وَالأَرْضِ لآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يَعْقِلُونَ
“Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün ard arda gelişinde, insanlara yararlı şeyler ile denizde yüzen gemilerde, Allah'ın yağdırdığı ve kendisiyle yeryüzünü ölümünden sonra dirilttiği suda, her canlıyı orada üretip-yaymasında, rüzgârları estirmesinde, gökle yer arasında boyun eğdirilmiş bulutları evirip çevirmesinde düşünen bir topluluk için gerçekten ayetler vardır.” (4)
Vaazımızın bu kısmında Kur’an-ı Kerim’den değişik ayetler aktarmak suretiyle Dünyamıza bakarak Rahmanımıza gitmenin yollarını arayalım. Arayalım ki bulalım. Bulalım ki dünyada ve ahrette kaybedenlerden olmayalım. Rahmanımızın ayetlerine kulak verelim.
وَهُوَ الَّذِي مَدَّ الأَرْضَ وَجَعَلَ فِيهَا رَوَاسِيَ وَأَنْهَاراً وَمِن كُلِّ الثَّمَرَاتِ جَعَلَ فِيهَا زَوْجَيْنِ اثْنَيْنِ يُغْشِي اللَّيْلَ النَّهَارَ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ
“Yeri döşeyen, onda oturaklı dağlar ve ırmaklar yaratan ve orada bütün meyvelerden çifter çifter yaratan O'dur. Geceyi de gündüzün üzerine O örtüyor. Şüphesiz bütün bunlarda düşünen bir toplum için ibretler vardır.” (5)
اللّهُ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضَ وَأَنزَلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَأَخْرَجَ بِهِ مِنَ الثَّمَرَاتِ رِزْقاً لَّكُمْ وَسَخَّرَ لَكُمُ الْفُلْكَ لِتَجْرِيَ فِي الْبَحْرِ بِأَمْرِهِ وَسَخَّرَ لَكُمُ الأَنْهَارَ
“Allah, gökleri ve yeri yaratan ve gökten su indirip onunla size rızık olarak türlü ürünler çıkarandır. Ve onun emriyle gemileri, denizde yüzmeleri için size, emre amade kılandır. Irmakları da sizin için emre amade kılandır.” (6)
وَهُوَ الَّذِي سَخَّرَ الْبَحْرَ لِتَأْكُلُواْ مِنْهُ لَحْماً طَرِيّاً وَتَسْتَخْرِجُواْ مِنْهُ حِلْيَةً تَلْبَسُونَهَا وَتَرَى الْفُلْكَ مَوَاخِرَ فِيهِ وَلِتَبْتَغُواْ مِن فَضْلِهِ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ {}وَأَلْقَى فِي الأَرْضِ رَوَاسِيَ أَن تَمِيدَ بِكُمْ وَأَنْهَاراً وَسُبُلاً لَّعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ
“Denizi de sizin emrinize veren O'dur, ondan taze et yemektesiniz ve giyiminizde ondan süs-eşyaları çıkarmaktasınız. Gemilerin onda (suları) yara yara akıp gittiğini görüyorsun. (Bütün bunlar) O'nun fazlından aramanız ve şükretmeniz içindir. Sizi sarsmaması için yeryüzünde sağlam dağları, yolunuzu bulmanız için de ırmakları ve yolları yarattı.” (7)
وَجَعَلْنَا فِيهَا جَنَّاتٍ مِن نَّخِيلٍ وَأَعْنَابٍ وَفَجَّرْنَا فِيهَا مِنْ الْعُيُونِ
“Biz, yeryüzünde nice nice hurma bahçeleri, üzüm bağları yarattık ve oralarda birçok pınarlar fışkırttık.” (8)
وَمَا يَسْتَوِي الْبَحْرَانِ هَذَا عَذْبٌ فُرَاتٌ سَائِغٌ شَرَابُهُ وَهَذَا مِلْحٌ أُجَاجٌ وَمِن كُلٍّ تَأْكُلُونَ لَحْماً طَرِيّاً وَتَسْتَخْرِجُونَ حِلْيَةً تَلْبَسُونَهَا وَتَرَى الْفُلْكَ فِيهِ مَوَاخِرَ لِتَبْتَغُوا مِن فَضْلِهِ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ
“İki deniz bir değildir. Şu, tatlı, susuzluğu keser ve içimi kolay; şu da, tuzlu ve acıdır. Ancak her birinden taze et yersiniz ve takınmakta olduğunuz süs eşyalarını çıkarırsınız. O'nun fazlından aramanız ve umulur ki şükretmeniz için gemilerin onda (denizde) suları yara yara akıp gittiğini görürsün.” (9)
وَهُوَ الَّذِي أَرْسَلَ الرِّيَاحَ بُشْراً بَيْنَ يَدَيْ رَحْمَتِهِ وَأَنزَلْنَا مِنَ السَّمَاءِ مَاءً طَهُوراً {} لِنُحْيِيَ بِهِ بَلْدَةً مَّيْتاً وَنُسْقِيَهُ مِمَّا خَلَقْنَا أَنْعَاماً وَأَنَاسِيَّ كَثِيراً
“Rüzgârları rahmetinin önünde müjdeci olarak gönderen O'dur. Biz, ölü toprağa can vermek, yarattığımız nice hayvanlara ve nice insanlara su vermek için gökten tertemiz su indirdik.” (10)
Sizlerle paylaşmış olduğumuz ayetler bizlere yaratılanların Yaratanın bir eseri olduğunu vurguluyor. Yine bu ayetler bizlere, Yaratanın yarattığı kulları başıboş bırakmadığının ve kendilerine her türlü nimetin Kendisi tarafından verildiği bildiriliyor. Bildirilenler ise her akıl sahibi tarafından asla inkâr edilemeyecek şeylerdir. Bize düşen ise inkâra gitmeden Yaratanımızın bizlere vermiş olduğu nimetleri verilme gayesine uygun olarak kullanmaktır. Verilme gayesine uygun kullanmadığımızdan dolayı başımıza gelen sıkıntıların sebebi ise yine bizleriz. Çünkü Yaratan yarattıklarına karşı asla zulmetmiş değildir. Bir ayette şöyle buyrulmaktadır.
ظَهَرَ الْفَسَادُ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ بِمَا كَسَبَتْ أَيْدِي النَّاسِ لِيُذِيقَهُم بَعْضَ الَّذِي عَمِلُوا لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ
“İnsanların kendi ellerinin kazandığı dolayısıyla, karada ve denizde fesat ortaya çıktı. Umulur ki, dönerler diye (Allah) onlara yaptıklarının bir kısmını kendilerine tattırmaktadır. (11)
Yüce Rabbim aleme ibret nazarıyla bakarak imanımızı kamil hale getirmeyi, verdiği nimetleri verilme gayesine göre kullanmayı bizlere nasip etsin. Yüce Rabbim basiretimizi, izanımızı kapatmasın. Geceniz mübarek olsun. Allah’ a emanet olun.
Ahmet ÜNAL
Vaiz
1. En’am,6/59
2. Mülk, 67/3
3. Rahman, 55/1-8
4. Bakara, 2/164
5. Rad, 13/3
6. İbrahim, 14/32
7. Nahl, 16/14-15
8. Yasin, 36/34
9. Fatır, 35/12
10. Furkan, 25/49
11. Rum, 30/41