İslam Dininde Eğitim-Öğretimin ve Öğretmenlik Mesleğinin Önemi

Yeni bir eğitim öğretim dönemine girmiş bulunmaktayız. Çocuklarımız ilim yuvalarıyla buluştu. Bu buluşmanın çocuklarımıza ve bizlere dünya ve ahiret mutluluğu getirmesi noktasında, her birimize düşen vazifelerimiz vardır. Bugün vaazımızda İslam dininin eğitim ve öğretime, öğretmenlik mesleğine bakış açısını Kur’an ve Sünnet ışığında değerlendirip, üzerimize düşen vazifelerimizi yeniden hatırlamaya ve hatırlatmaya çalışacağız.

Bu dünyada kendisine yaşam alanı bulan insanoğlunun, kendisine, ailesine, yaşadığı topluma ve bütün dünyaya faydalı bir yaşam sürdürebilmesi için en gerekli olan şeylerin başında ilim gelmektedir. Sözlükte “bilmek” anlamına gelen ilim, klasik sözlüklerde “bir şeyi gerçek yönüyle kavramak, gerçekle örtüşen kesin inanç (itikad), bir nesnenin şeklinin zihinde oluşması, nesneyi olduğu gibi bilmek, nesnedeki gizliliğin ortadan kalkması” gibi değişik şekillerde tarif edilmektedir.[1]

 

 İlim, sadece kendi başına yeten ve kişiyi mutlak manada dünya ve ahiret mutluluğuna ulaştıracak bir husus değildir. Çünkü ilim doğru amaçlar için kullanılabileceği gibi yanlış amaçlar içinde kullanılabilecek bir unsurdur. Güzel amelle yani doğru yaşantıyla bütünleşen ilim, değerlerin en başında gelir ve böyle bir ilim sahibinin, mutlu bir yol haritası çizmesine vesile olur.

Bir ilme sahip olan Alim ise, bir şeyi derinlemesine tanıyıp mahiyetini idrak eden, bir konuda kesin bilgiye ulaşan ve bir şeyin hakikatine nüfuz eden kişi anlamlarına gelir.[2] Alimler bilgileri öğrenip bilimsel faaliyet icra etmek için veya bir takım bilgileri sadece kendi belleklerine aktarmak için ilmi öğrenmemeli, ilmi bilmeyene bildirmek ve bilene de bildiğini yeniden anlamlandırmak için öğrenmelidir.

Sevgili Peygamberimiz alimin üstünlüğünü şöyle ifade ediyor:

فَضْلُ الْعَالِمِ عَلى الْعَابِدِ كَفَضْلِي عَلى أدْنَاكُمْ  "Âlimin âbide üstünlüğü, benim sizden en basitinize olan üstünlüğüm gibidir"[3] Kuran-ı Kerimde ise:  إِنَّمَا يَخْشَى اللَّهَ مِنْ عِبَادِهِ الْعُلَمَاء "Allah'tan kulları içinde ancak ilim sahibi olanlar korkar."[4], Bir başka ayette ise,

قُلْ هَلْ يَسْتَوِي الَّذِينَ يَعْلَمُونَ وَالَّذِينَ لَا يَعْلَمُونَ  "De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?"[5]   buyrulmak suretiyle de ilim sahibi olan insanların en önemli özelliği olan Yaratanı bilme özelliği zikredilmiş, bilgili olanların bilgili olmayanlardan üstünlüğü vurgulanmıştır.  Bu sebeple davranış ve uygulama planında olumlu sonuçlar doğurmayan veya kötülüklere alet edilen bilgi, kıymeti bilinmemiş, şükrü yerine getirilmemiş bir nimet olup, ayrıca bilgiyi bilene de sorumluluk gerektirmektedir.[6]

İlme giden yol ise eğitim ve öğretimle sağlanmaktadır. Sosyal yapıda iyiye doğru gelişimin öncüsü eğitim ve öğretimdir. Ferdin hem kendisiyle hem de yaşadığı toplumla olan ilişkilerinde iyiye doğru gidişat yine eğitim ve öğretimle olmaktadır. İnsanoğlunun hayatının her safhasında –doğumdan ölümüne kadar olan bütün dönemlerinde- ihtiyaç duyduğu en önemli şey yine eğitim ve öğretimdir.

 Eğitim; Belli bir bilim dalı veya sanat kolunda yetiştirme, geliştirme ve eğitme işi, çocukların ve gençlerin toplum yaşayışında yerlerini almaları için gerekli bilgi, beceri ve anlayışları elde etmelerine, kişiliklerini geliştirmelerine yardım etme, terbiye, Öğretim ise; Belli bir amaca göre gereken bilgileri verme işi, tedris, tedrisat, talim, öğrenmeyi kolaylaştıracak etkinlikleri düzenleme, gereçleri sağlama ve kılavuzluk etme işi olarak tarif edilmektedir.[7] Tariflerden de anlaşılacağı üzere eğitim ve öğretim birbiriyle bağlantılı iki husustur ve biri diğerinden daha az önemli değildir. Bireylerin yetiştirilmesinde eğitim ve öğretim birlikte sunulmalıdır.

Eğitim ve öğretim sadece belli yaşla belli yerlerle sınırlı değildir. Özellikle günümüzde tıbbın ilerlemesi neticesinde, anne karnında bulunan bebeklerin dahi annenin davranışlarından etkilendiğini, söylenen sözleri duyduğunu, annenin kendisiyle kurmuş olduğu güzel iletişimden dolayı mutlu olduğu tespit edilmektedir. Hatta bazı annelerin çocuklarının iyi bir müzisyen olmaları için onlara müzik dinlettiklerini medyadan takip ediyoruz. Bu da bize göstermektedir ki, insanoğlunun eğitimi, anne karnına düşmekle başlayıp, doğumuyla devam eden ve ölüme kadar sürecek olan bir süreçtir. Peygamberi ifadeyle “Beşikten mezara kadar ilim tahsil edin” sözü bu hususu ne kadar da güzel özetlemektedir.

 

Eğitim ve öğretimin ilk başladığı yer aile yuvasıdır. Nitekim insanoğlu kendisine lazım olan ve hayat boyu unutmayacağı en önemli bilgileri hep bu yuvadan alır. Karakterin şekillenmesi, duyguların oluşması, bilginin öneminin anlaşılması ve dini hayatın insan üzerinde bıraktığı etki hep bu döneme rastlamaktadır.

Çocuklar tertemiz bir yaratılışa sahiptir ve üzerine yazılmaya hazır tertemiz bir sayfa gibidir. İyi veya kötü etkilere açıktır. Çocuklar son derece meraklı, hevesli, saf, temiz ve iyi niyetlidir.  Davranışları, düşünceleri ön yargısızdır. İçlerinden geldiği gibi, düşündükleri gibi davranırlar. Çocuklar, kendilerine söylenenlerden daha çok gördüklerine, yaşadıklarına ve tanık olduklarına itibar ederler. Sözlerden daha çok yaşadıkları, onlar üzerinde etkili olur. Bu sebeple anne-baba olarak bizlerin çocuklarımıza verebileceğimiz en önemli eğitim modeli “yaşayarak öğretme” olmalıdır. Yalan söyleyen, ağzından kötü söz çıkar, dedikodu yapan, velhasıl kötülükler içerisinde olan bir anne-babanın çocuğunu söz ile doğru olan şeylere iletmesi çok zordur. “Ağaç yaşken eğilir” atasözümüzün de işaret ettiği gibi hayatımızın genelini etkileyen çocukluk döneminin en verimli bir şekilde geçirilmesine ebeveynler tarafından özen gösterilmelidir.   

Vatanını ve milletini seven, büyüklerine saygılı, küçüklerine merhametli, hayatın kıymetini bilen ve kötü alışkanlıkları olmayan bir nesil yetiştirilmesinin yolu önce aileden geçmektedir. Sevgili Peygamberimizde

 مَا نَحَلَ وَالِدٌ وَلَدًا مِنْ نَحْلٍ أَفْضَلَ مِنْ أدَبٍ حَسَنٍ

“Hiçbir anne-baba çocuğuna edep ve terbiyeden daha iyi ikramda bulunmamıştır.”[8] buyurarak, anne-babaların evlatlarına vereceği en önemli eğitimin edep ve terbiye olduğunu zikretmiştir. Zaten kişinin aile yuvasında almış olduğu terbiye, ahlakını şekillendirmede en etkili olan husustur. Nitekim bizlerde “Kişi yedisinde neyse yetmişinde odur” diyerek bu hususu atasözü olarak kullanmaktayız.

Eğitim ve öğretimde en etkili yerlerden biride okuldur. Okul, bireylerin aile yuvasında almış olduğu eğitimden başka onlara bilgi hazinesi sağlayan en etkin kurumların başındadır. Cehaletin önlendiği yer okuldur. Kişilerin benliğinin oturduğu ve bilginin hayata aktarılması hep okul sayesinde olmaktadır. Okullarda bizlere eğitim ve öğretimi sunanlar ise başımızın tacı öğretmenlerimizdir. Almış oldukları ilmi insanlara aktaran nadide şahsiyetlerdir. Milletlerin geleceğini belirleyen, bireyleri toplumla buluşturan ve onlara sosyal bir kimlik kazandıranların başında yine öğretmenler gelmektedir. Bu sebeple öğretmenlik bireylerin yapabileceği en önemli görevdir.

Yüce Dinimizde eğitim ve öğretimin işini yüklenen öğretmenlerimize gereken önemi vermiştir. Öğretmenler yapmış oldukları iş karşılığında dünyada ve ahirette Allah’ın rahmetine ve insanların gönüllerine girmişlerdir. Öğretmenlik dünyada gıpta edilecek iki husustan biridir. Sevgili Peygamberimiz bunu şöyle dile getirmektedir. 

لا حَسَد إلاَّ في اثْنَتَيْنِ: رَجُلٌ آتَاهُ اللَّه مَالاً فَسلَّطهُ عَلى هلَكَتِهِ في الحَقِّ ، ورَجُلٌ آتاهُ اللَّه الحِكْمَةَ فهُوَ يَقْضِي بِهَا ، وَيُعَلِّمُهَا

"Yalnız şu iki kimseye gıbta edilir:

Allah'ın kendisine ihsân ettiği malı hak yolunda harcayıp tüketen kimse;

Allah'ın kendisine verdiği ilimle yerli yerince hükmeden ve onu başkalarına da öğreten kimse."[9]

Eğitim ve öğretim işiyle meşgul olmak sadece dünyevi getirisi olan bir görev değildir. Bu görevi yerine getiren insanlar için dünyada kendilerine ilim öğrettikleri insanların yanı sıra, bütün yaratılanlarda kendilerine hayır duada bulunmaktadırlar. Sevgili Peygamberimiz bir hadislerinde bu hususu şöyle dile getirmektedir.

إنَّ اللّهَ تَعالى وَملَئِكَتَهُ وَأهْلَ السَّمَواتِ وَأهْلَ ا‘رْضِ حَتّى النَّمْلَةَ فِى جُحْرِهَا وَالْحِيتَانَ فِي الْبَحْرِ يُصَلُّونَ عَلى مُعلِّمِ النَّاسِ الخَيْرَ

"Allah Teâlâ Hazretleri, melekleri, semâvat ehli, deliğindeki karıncaya,  denizindeki balıklara varıncaya kadar arz ehli, halka hayrı öğretene mağfiret duasında bulunur."[10] Bu sebeple tekrar ifade edelim ki, eğitim ve öğretim işiyle meşgul olanlar kutsal bir görevi de icra ediyor demektir.

İslam dini yeryüzüne yayılmışsa bunun temel sebeplerinin başında Sevgili Peygamberimizin bir öğretmen gibi çalışması ve ashabında bir talebe gibi O’nu takip etmeleri gelmektedir. Nitekim Müslümanların Mekke’den Medine Hicretlerinden sonra Hz. Peygamberin yaptırmış olduğu Mescid-i Nebevinin en önemli kısmını bir okul yani “Ashab-ı Suffa” oluşturmakta idi. Suffa günümüzün pansiyonlu üniversiteleri gibi çalışan bir kurumdu. Resulullah bizzat burada ders veriyor, bunun yanında okuma-yazma bilmeyenlere ise bazı öğretmenler tarafından dersler veriliyordu.  Gün geldiğinde burada ders gören insanların sayısı 400’e ulaşmıştır. Bu mektepte yetişen insanlar İslam dininin yayılmasında öncü olmuşlardır.[11]

 İslam Dini eğitim ve öğretim görecek insanlar arasında ayrıma asla gitmemiştir. Nitekim İlim elde etmek, her Müslüman erkek ve kadın için bir görevdir.[12] Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz, kadınların eğitim ve öğretimine de büyük önem vermiş, kendisine gelen ilahi emirleri insanlar arasında ayrım gözetmeden herkese tebliğ etmiştir. Kadınlara belli bir gün ayıran Sevgili Peygamberimiz onlara ders vermiş onların sorularını cevaplamıştır.[13] Peygamber Efendimiz zamanında birçok bilgin hanım yetişmiştir. Eşi Hz. Aişe, kızı Hz. Fatıma, ümmü Seleme, Hafsa, Ümmü Habibe, Esma, Safiye, Ümmü Eymen, Zeynep binti cahş, ve Ümmü Derda gibi hanımlar devrinin önde gelen bilginleri arasındaydılar.[14] Ayrıca yine o devirde kadın öğretmenler de vardı. Şifa (Ümmü Süleyman b. Hayseme) bunlardan biridir.[15] Hz. Peygamberimiz kız çocuklarını yetiştirilmesi hususunda şu müjdeyi vermiştir.

مَنْ عَالَ جَارِيتَيْنِ حَتَّى تَبْلُغَا جَاءَ يَومَ القِيامَةِ أَنَا وَهُو كَهَاتَيْنِ  وَضَمَّ أَصَابِعَهُ

“Her kim iki kız çocuğunu yetişkinlik çağına gelinceye kadar büyütüp terbiye ederse, kıyamet günü o kimseyle ben şöyle yan yana bulunacağız” buyurdu ve parmaklarını birleştirdi.[16]

Eğitim ve öğretimin bir başka boyutu ise kişinin sosyal hayattaki kazanımlarıdır ki, bunlar kişinin daha çok tecrübelerini şekillendirir. Sosyal hayatta arkadaşlıklar, komşuluk ilişkileri birlikte yaşadığımız insanlarla kurmuş olduğumuz diyaloglar da bizim eğitim ve öğretim hayatımızın şekillenmesinde önde gelen hususlardır. İyiye doğru yöneliş, muhabbetin en güzeli birbirlerini seven arkadaşlar arasında yapıldığı gibi, kötülüklerde yine arkadaşlıklar vesilesiyle yayılmaktadır.

Günümüzde birçok yanlışlıklar hep arkadaş ortamlarında ortaya çıkmaktadır. Özellikle sigara içimine, gençler arasında yaygınlaşmaya başlayan esrar, eroin, extazi vb. gibi zararlı maddelerin kullanımına hep yanlış arkadaşlıklar sonucu başlanılmaktadır. Bu sebeple aile olarak bizler, çocuklarımızın kurmuş olduğu arkadaşlıklara dikkat etmeli, arkadaş edinmelerini kısıtlamak yerine tedbiri elden bırakmamak şartıyla olumlu arkadaşlıkların önünü açmalıyız. Sevgili Peygamberimizde arkadaşlıkların önemini şöyle belirtmektedir. “ Kişi, dostunun yaşayış tarzından etkilenir. O halde her biriniz dost edineceği kişiye dikkat etsin”[17]

Yüce Dinimiz ilmi faziletlerin en üstünü saymış, dersimize başlarken zikrettiğimiz ayetlerden ve hadislerden de anlaşılacağı üzere bilgiyi kişilerin önüne bir rehber olarak sunmuştur. İslam dininde ilimden kast edilen, sadece dini ilimler değildir. Ömer Nasuhi Bilmen Büyük İslam İlmihalinde konumuzla ilgili şunları söylemektedir. Her Müslüman’ın yapmakla yükümlü bulunduğu dini görevlerini yerine getirmek, doğruyla yanlışı, helal ve haramı ayırt etmek için bilgi sahibi olması farzdır. İlim öğrenmek hem ferler için, hem de toplum için gereklidir. Ferdin kendi ihtiyaçlarını giderecek ilmi öğrenmesi farz-ı ayn (yani her bir Müslüman’ın yapması gerekli şey)’dir.[18] Allah rızası gözetilmek kaydıyla, insanlara faydalı olacak, toplum hayatı için gerekli her türlü ilim öğrenilmesi farz-ı kifaye olarak hükme bağlanmıştır.[19] Yani Müslüman toplumda, bu ilimlerin her branşıyla meşgul olacak, bu ilimleri öğrenecek ve öğretecek insanların bulunması gerekir.

İslam dini insanları başı boş bırakmış bir din değildir. İslam Dini aynı zamanda bir eğitim ve öğretim dinidir. Nitekim insanoğlunun ilk eğitim ve öğretimi Yaratan tarafından yapılmıştır. Kuran-ı Kerim’de bu husussa şöyle işaret edilmektedir.“Allah Ademe bütün isimleri öğretti ”[20] Varolan şeylerin içini bilme ve varolan şeylerden yeni ürünler çıkarma özelliği ayetten de anlaşılacağı üzere Yaratanımız tarafından bizlere öğretilmiştir. Bu haliyle her insan bir öğrenci ve kendini yaratan Allah (c.c.) ise o’nun ilk öğretmenidir.

Yüce Yaratanımızın indirmiş olduğu kuran-ı Kerim ve Sevgili Peygamberimizin Sünneti İslam dininin en temel iki eseridir. Kuran ilk olarak “Oku” emriyle inmeye başlamıştır. İslam dini kendisine inanları ilk davet yolu olarak okumayı seçmiştir. Nitekim Hz. Peygamberde birçok kez şöyle buyurmuştur. “Allah beni bir muallim (öğretmen) olarak göndermiş bulunuyor”[21]

Yüce Rabbimiz eğitim ve öğretimin üzerinde hassasiyetle durmakta, Kuran-ı Kerimde de ilahi tebliğin eğitim ve öğretim işinden ibaret olduğunu şöyle zikretmektedir.

رَبَّنَا وَابْعَثْ فِيهِمْ رَسُولاً مِّنْهُمْ يَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِكَ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَيُزَكِّيهِمْ إِنَّكَ أَنتَ العَزِيزُ الحَكِيمُ

“Rabbimiz! İçlerinden onlara bir peygamber gönder; onlara âyetlerini okusun, kitabı ve hikmeti öğretsin ve onları her kötülükten arındırsın…”[22]

Müminlerin eğitim ve öğretimle meşgul olmalarını isteyen başka bir ayette şöyle buyrulmaktadır.

وَمَا كَانَ الْمُؤْمِنُونَ لِيَنفِرُواْ كَآفَّةً فَلَوْلاَ نَفَرَ مِن كُلِّ فِرْقَةٍ مِّنْهُمْ طَآئِفَةٌ لِّيَتَفَقَّهُواْ فِي الدِّينِ وَلِيُنذِرُواْ قَوْمَهُمْ إِذَا رَجَعُواْ إِلَيْهِمْ لَعَلَّهُمْ يَحْذَرُونَ

“(Ne var ki) Müminlerin hepsi toptan seferber olacak değillerdir. Öyleyse onların her kesiminden bir grup da, din konusunda köklü ve derin bilgi sahibi olmak ve döndükleri zaman kavimlerini uyarmak için geri kalsa ya! Umulur ki sakınırlar.”[23] Sevgili Peygamberimiz de hadislerinde şöyle buyurmaktadır. “Allah’ın benimle göndermiş olduğu hidâyet ve ilim, yeryüzüne yağan bol yağmura benzer. Yağmurun yağdığı yerin bir bölümü verimli bir topraktır: Yağmur suyunu emer, bol çayır ve ot bitirir. Bir kısmı da suyu emmeyip üstünde tutan çorak bir yerdir. Allah burada biriken sudan insanları faydalandırır. Hem kendileri içer, hem de hayvanlarını sular ve ziraatlarını o su sayesinde yaparlar. Yağmurun yağdığı bir yer daha vardır ki, düz ve hiçbir bitki bitmeyen kaypak ve kaygan arazidir. Ne su tutar, ne de ot bitirir. İşte bu, Allah’ın dininde anlayışlı olan ve Allah’ın benimle gönderdiği hidâyet ve ilim kendisine fayda veren, onu hem öğrenen hem öğreten kimse ile, buna başını kaldırıp kulak vermeyen, Allah’ın benimle gönderdiği hidâyeti kabul etmeyen kimsenin benzeridir."[24] 

Özellikle İslam’ın indiği o günlerden bu güne kadar medeniyetlerin artık silah faktöründen çok ilim faktörüyle kurulması “Oku” emrinin neden ilk emir olarak bizlere indiğinin en güzel izahıdır. Gücünü silahtan alan bir medeniyetin devamı çok fazla sürmezken, eğitimli insanları ve bu eğitimi doğru yönde kullanan alimleri çok olan medeniyetlerin uzun ömürlü olduklarını tarih sayfalarını araladığımız zaman daha iyi görmekteyiz. Nitekim Osmanlı Devleti gücünü silahtan daha çok ilimden alan bir medeniyet kurmuş ve bu medeniyet hem kendi milletine hem de dünyaya huzur ve mutluluk getirmiştir.

Kendilerini hayırlara ulaştırmak ve yaşadığı toplumda bulunan insanlara faydalı ilim sunabilmek için eğitim ve öğretimde bulunan talebeler ise yine öğretmenleri gibi kutsal bir görev yapıyorlar demektir. Hz. Peygamber hadislerinde ilim tahsil yapan öğrenciler ve onlara eğitim ve öğretimde bulunan öğretmenleri için şu müjdeyi vermiştir. "Kim bir ilim öğrenmek için bir yola girerse Allah onu cennete giden yollardan birine dahil etmiş demektir. Melekler, ilim talebinden memnun olarak kanatlarını (üzerlerine) koyarlar. Semâvat ve yerde olanlar ve hatta denizdeki balıklar âlim için istiğfar ederler. Âlimin âbid üzerindeki üstünlüğü dolunaylı gecede kamerin diğer yıldızlara üstünlüğü gibidir. Âlimler peygamberlerin vârisleridir. Peygamberler, ne dinar ne de dirhem miras bırakırlar, ama ilim miras bırakırlar. Kim de ilim elde ederse, bol bir nasib elde etmiştir."[25]

Sevgili Peygamberimiz birçok hadis-i şeriflerinde ilim talebi için yola çıkanları Allah yolunda olduklarını ve dünyada yapmış oldukları bu eğitim ve öğretim sebebiyle Cenneti hak edeceklerine dair müjdeleri şöyle vurgulamıştır. مَنْ خَرَجَ فِي طَلَبَ العِلْم فَهُوَ فِي سَبِيلِ اللّهِ حَتّى يَرْجِعَ  "İlim talebi için yola çıkan kimse dönünceye kadar Allah yolundadır.[26]

.... ومَنْ سلَك طرِيقاً يَلْتَمِسُ فِيهِ عِلْماً ، سهَّلَ اللَّه لَهُ بِهِ طَرِيقاً إلى الجَنَّةِ "Kim ilim tahsil etmek için bir yola girerse, Allah o kişiye cennetin yolunu kolaylaştırır."[27]

Hayatımızı doğru yönde şekillendirmede bizlere yardımcı olan, bizlere bilmediklerimizi öğreten, bildiklerimizi ise daha iyi anlamamıza vesile olan ve bütün zorluklara göğüs gererek bizleri yetiştiren öğretmenlerimizi saygıyla ve minnetle yad ediyoruz. Kendilerini çok sevdiğimizi ve onları asla unutmayacağımızı dile getiriyoruz. Ahirete intikal etmiş olan öğretmenlerimize Rabbimizden rahmet, dünyada yaşayan öğretmenlerimize esenlikler diliyoruz. Bu vesile ile kendilerinin 24 Kasım Öğretmenler gününü kutluyoruz. Yüce Rabbim öğretmenlerimizi başımızdan eksik etmesin. Kendilerine dünya ve Ahiret mutluluğu nasip etsin.

Konumuzu Sevgili Peygamberimizin (s.a.v.) eğitim ve öğretimin iki temel unsuru olan öğretmen ve öğrenci için ifade ettiği bir hadisiyle sonlandıralım. Efendimiz şöyle buyuruyor.

الدُّنْيَا ملْعُونَةٌ ، ملْعُونٌ ما فِيهَا، إلاَّ ذِكرَ اللَّه تَعَالى ، وما والاَهُ ، وعَالماً ، أوْ مُتَعلِّم

"Dünya ve onun içinde olan şeyler değersizdir. Sadece Allah'ı zikretmek ve O'na yaklaştıran şeylerle, ilim öğreten âlim ve öğrenmek isteyen öğrenci bundan müstesnadır."[28]

www.guncelvaaz.com

Ahmet ÜNAL

  Uzman Vaiz


 

[1] İslam Ansiklopedisi. TDV., “İlim” s.109

[2] a.g.e., s. 109-110

[3] Tirmizî, İlm 19

[4] Fâtır sûresi 35/28

[5] Zümer sûresi 39/9

[6] Kuran Yolu, Türkçe Meal ve Tefsir, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, c.IV, s.604

[7] Türk Dil Kurumu Sözlüğü

[8] Tirmizi, Birr, 33

[9] Riyazü’s-Salihin, Hadis No:1380

[10] Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, İbrahim Canan , Hadis No:4103

[11] Daha fazla bilgi için Bkz. İslam Peygamberi, Prof. Dr. Muhammed Hamidullah, c.2, s.767-773

[12] Büyük İslam İlmihali, Ömer Nasuhi Bilmen, s.406

[13] Buhari, İlim 36

[14] Örneklerle peygamberimiz, Prof. Dr. Abdurrahman Çetin, Ensar Neşriyat,  s. 299

[15] Hz. Peygamberimizin çağımıza Mesajları, Prof. Dr. İbrahim Sarıçam. TDV. Yayınları, s.60

[16] Riyazü’s-Salihin, Hadis No:269

[17] Ebu Davud, Edeb 16

[18] Daha fazla bilgi için bkz. Büyük İslam İlmihali, Ömer Nasuhi Bilmen, s.406-407

[19] T.D.V. İlmihal, İman ve İbadetler, c.I, s.166,

[20] Bakara, 2/31

[21] İbn Mace, Mukaddime Hadisleri, No:229

[22] Bakara, 2/129

[23] Tevbe, 9/122

[24] Buhârî, İlim 20; Müslim, Fezâil 15

[25] Tirmizî, İlm 19

[26] Tirmizî, İlm 2

[27] Riyazü’s-salihin Hadis No: 1384

[28] Riyazü’s-salihin Hadis No: 1387

Tags

Yazdır   e-Posta