Vaazımız güncellenerek yeniden hazırlanmıştır.
Zafer Haftası (Birlik ve Beraberliğimiz Açısından Milli Ve Manevi Değerlerimiz)
İnsan hayatının olmazsa olmazlarının başında hürriyet gelmektedir. Bir insan esaret altına düşüp hürriyeti elinden alınırsa hayat artık yaşanmaz hale gelir. Bu sebeple hürriyet önemlidir. Hürriyetin timsali olan vatan önemlidir. Vatan sadece toprak parçası değildir. Vatan, hür yaşama demektir. Vatan, kültürün şekillendiği yerdir. Vatan, tarihimizdir. Vatan, töremizdir. Vatan, canımızdır. Vatan, namusuzdur. Vatan, geçmişim geleceğimizdir. Vatan, sevgimizdir. Vatan, uğruna kanımızı akıttığımızdır. Bu husus şu mısralarda ne güzel ifade edilmektedir.
'Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır
Toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır'
Vatan müdafaasından maksat, sadece sahip olunan toprakları korumak olmayıp, bunun arka planındaki esas gaye, o topraklar üzerinde yaşayan insanların dinini, canını, malını, ırz ve namusunu korumak ve milletin fertlerini hürriyet içinde yaşatmaktır. Yüce Milletimiz bu gayeyi en güzel şekilde gerçekleştirmiş, tarihte eşine az rastlanır bir mücadele ile dört biryandan gelen yedi düvel düşmanlara karşı koymuştur. Bayrağını gönderden indirtmemiş, namusunu çiğnetmemiş, ezanını dindirtmemiş, vatan uğruna canını malını feda etmiştir.
İçerisinde bulunmuş olduğumuz Ağustos ayının son haftasının bizler için ayrı bir yeri vardır. Bu hafta Zafer haftasıdır. Bu hafta 22 Ağustos 1922’de Afyonun düşman işgalinden kurtuluşuyla başlayan, 26 Ağustos 1922’de Büyük Taarruzla devam eden ve nihayet 30 Ağustos 1922’de Kurtuluş Savaşının zaferle neticelendiği bir haftadır.
Yüzyıllarca yerleşmiş olduğu ülkelere adalet götüren, hiçbir din mensubuna ayrım göstermeksizin onları bağrına basan, insanlara asla zulmetmemiş Osmanlı Devleti birçok hatalar, gaflet ve ihanetler neticesinde güçsüz hale getirilmiş, I. Dünya Savaşıyla bağımsızlık Müslüman Türk halkı için tehlikeye düşmüş idi. İşte böyle bir zaman diliminde bağımsızlığına, vatanına, bayrağına, dinine, milletine özüne bağlı kahraman Türk milleti içerisinden yetiştirmiş olduğu bir komutan Gazi Mustafa Kemal Atatürk etrafında toplanmaya ve toparlanmaya başladı. Samsunda başlayan, Erzurum’da, ardından Sivas ve Ankara’da yapılan toplantı ve kongreler ile devam eden bağımsızlık meşalesi artık iyice aydınlanmaya başlamış ve bütün Yurdu aydınlatmaya başlamıştı.
Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra imzalanan Mondros Mütarekesi'yle birlikte Anadolu'nun birçok vilayeti düşman birlikleri tarafından işgal edilmiştir. İşgal edilen Ülkemizde dört cephede devam eden savaşlar ile Dünyanın çeşitli yerlerinden gelen düşman askerlerine karşı Milli Mücadeleye başlanmış, şanlı milletimiz içerisinden birçok kahramanlar ön plana çıkmış, Müslüman Türk Milleti Vatanını düşman ordusuna çiğnetmemiştir. Erzurum’da Nene Hatun, Kahramanmaraş’ta Sütçü İmam, İşgallerin ardından İstanbul'da yaptığı konuşmalarla halkı işgallere karşı uyandırmaya çalışan Halide Edip Adıvar, ilk direniş fetvasını veren ve örgütünü kuran Denizli Müftüsü Ahmet Hulusi Efendi, Afyon Müftüsü Hüseyin (BAYIK) Efendi ve daha nice adları bilinmeyen vefakâr erkeklerimiz ve cefakâr kadınlarımız… düşman işgaline karşı canla başla çalışmışlardır.
Milli Mücadelemiz bağımsızlık, hürriyet, vatan egemenlik mücadelesidir. Milli Mücadele, Vatanımızın her bir ferdinin bedenliyle, yüreğiyle ve bütün benliğiyle ortaya koyduğu var oluş yok oluş mücadelesidir. Bu mücadelede kazanan, bağımsızlığını kaybetmeyen, hürriyetinin elinden alınmasın diye haşatını verip şehit olan gazi kalan, esir olmaktansa ölmeyi şeref sayanların olmuştur. Mehmet Akif Ersoy İstiklal Marşımızın daha ilk satırlarında Kahraman Milletimizin tek bir evladı kalıncaya kadar vatanı koruyacağını ne güzel dile getirmiştir.
Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır parlayacak!
O benimdir, o benim milletimindir ancak!
Bir milleti millet yapan en önemli özellik, milli ve manevi değerlere bağlı kalmaktır. Birlikteliği sağlayan budur. Vatanı ayakta tutan budur. Bizi biz yapan en önemli unsur budur. Geçmiş milletlerin yıkılmasına sebep olanda budur. Bizans ve Doğu Roma İmparatorluğu milli ve manevi değerlerine bağlı kalmayan insanlar sebebiyle çökmüştür. Bu sebeple toplum dinamiğimiz olan milli ve manevi değerlerimize sahiplenmeli nesilden nesile en doğru bir şekilde aktarılmasına özen göstermeliyiz. Çünkü Milli Mücadelemizi kazandıran, “Çanakkale Geçilmez” dedirten güç bu idi. Dün ecdadımız bu güçle düşmanlarına karşı zaferler kazanmış ise, bizlerde bu mirasa sahip çıkmalıyız. Bu sebeple vaazımızın bu kısmanda milli ve manevi değerlerimizi yeniden hatırlamakta ve siz kıymetli cemaatimize hatırlatmakta fayda görüyoruz.
Bir milletin oluşturduğu en önemli unsur kültürüdür. Kültür ise geçmişten getirilen milli ve manevi değerlerin senteziyle ortaya çıkmıştır. Milletimizin kültürü milli ve manevi değerlere bağlıdır. Bu değerler ise, Dil, din, tarih, örf, âdet ve gelenekler, aile kurumu, kutsal zaman ve mekânlar, bayrak, vatan, İstiklâl Marşı olarak ifade edebiliriz. Su insan için ne kadar vazgeçilmez ise, milli ve manevi değerler toplumumuz için o kadar vazgeçilmezdir. “Kuşu altın kafese koymuşlar “Vatanım” demiş”. Durum bizim için bundan farksız değildir. Merhum Akif’in İstiklal Marşımızdaki ifadesiyle;
Bastığın yerleri 'toprak' diyerek geçme, tanı!
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehid oğlusun, incitme, yazıktır, atanı.
Verme, dünyâları alsan da bu cennet vatanı.
Dünyalar bizim olsa da neye yarar vatanımız yok ise. Dünyalar bizim olsa ne yarar yanımızda sevdiklerimiz, milletimiz yok ise. Vatan sadece üzerinde yaşanılan toprak parçası değildir. Vatan bağımsızlığın nişanesidir. Bayrak sadece bir bez parçası değildir. Bayrak bağımsızlığın nişanesidir. Kültürümüz yaşansa da olur yaşanmasa da olur diyebileceğimiz bir şey değildir. Kültür, kültürümüz geçmişten getirdiğimiz engin tecrübelerimizle, bizi biz yapan değerlerimizle şekillendirdiğimiz eserimizdir. Bu sebeple geçmişten getirdiğimiz kültürümüzü geleceğimize en doğru ve sağlam bir şekilde aktarmak boynumuzun borcudur. Marşlar bir insanın duyguları olarak ortaya çıkmaz. Marşlar bir milletin topyekün duygusunun bir tezahürüdür. Bu sebeple İstiklal Marşı Mehmet Akif Ersoy’a değil hepimize aittir. Her bir mısrası sanki kendi duygularımızın ifadesidir.
Milletimize ait bir aile yapımız var. Bu aile yapısı bizi sağlam bir toplum halinde yaşattı yaşatmaktadır. Günümüzde bu sağlam aile yapısı yıpratılmak istenmektedir. Bu sebeple hepimizin dikkatli olması gereken bir başka değerimiz aile yapımızdır. Babalarımız, annelerimiz, dedelerimiz, ninelerimiz düşkünler yurtlarında bırakılacak kadar değersiz değillerdir. Asla değersiz görülmemelidir. Biz yetiştiren ve bu güne getirenler nasıl değersiz görülüp bir tarafa bırakılabilir. Batı toplumunda bu böyle çözümlenmiş gözükebilir. Ancak bu çözümlenme bize ait değildir ve bize ait asla olamaz. Ya çocuklarımız. Çocuklarımız kimsesiz yurtlara bırakılacak kadar değersiz mi? Yarının büyükleri, yarını şekillendirecek olan çocuklarımız hiç değersiz olur mu? Milletimize ait, kültürümüzden değerlerimizden getirdiğimiz bir aile yapımız var. Lütfen yıpratmayalım. Yıpratılmasına izin vermeyelim.
Manevi değerlerimizin başında dinimiz gelmektedir. İslam Dini, itikadi, ibadet ve ahlaki ilkeleriyle son din olması yanı sıra, en doğru ve en kâmil bir dindir. İnananlara dünya ve ahiret huzuru ve mutluluğu kazandırmaktadır. Bizi birbirimize “İnananlar ancak kardeştirler” ifadesiyle kenetlendirmektedir. Dini bayramlarımız, camilerimiz, minarelerden yayılan ezan sesleri hep bizi hatırlatmaktadır. Sevgili Peygamberimiz bütün muhabbetiyle Ümmetinin halen başındadır. O’nun bütün insanlığa getirmiş olduğu o eşsiz ilkeleri bir aydınlık olarak karşımızda durmaktadır. Yaratana inanmak ne güzel, O’nun gönderdiği elçiyi, resulü kabul etmek ne güzel. İslam Dininin o eşsiz güzellikleri içinde olmak ne güzel.
Tespih tanelerini birbirine bağlayan bir ip vardır. Bu ipi çekiverdiğiniz zaman tespih taneleri dağılıp gider. İşte mille ve manevi değerlerimiz Millet olarak bizi birbirine bağlayan bu ip gibidir. Aramızdan bu ip çekilirse aramızdaki bağlar kopar, birlik ve beraberliğimiz yıpranır. Bu sebeple aramızdaki bağı sağlam halemi getirmek istiyoruz, Milli ve manevi değerlerimize sahip çıkacağız. Yarına daha sağlam mı çıkmak istiyoruz, Milli ve Manevi değerlerimizi çocuklarımıza aktaracağız. Yüce Rabbim bizi birbirimizden ayırmasın. Birlik ve beraberliğimizi bozdurtmasın. Bozmak isteyenlere fırsat vermesin. Milli ve manevi değerlere sahip çıkmayı, bu güzel ilkeleri bizden sonraki nesilleri aktarmayı nasip eylesin.
Milli Mücadele de en önemli yeri teşkil eden Ağustos ayının son haftasında kazanılan zafer ile artık düşman işgaline son verilmiştir. Bu mücadele sadece vatanımız için değil esaret altında yaşayan bütün dünya devletleri için bir umut olmuştur. Müslüman Türk halkının yakmış olduğu bu bağımsızlık meşalesi tüm dünyayı aydınlatmıştır. Sömürü altında inleyen insanlar, Milli Mücadelemizi örnek alarak kendi devletlerini düşman işgalinden kurtarma yoluna gitmişlerdir. Şair bu hususu ne güzel dile getirmiştir.
"Ecdadını zannetme asırlarca uyurdu,
Nerden bulacaktın o zaman eldeki yurdu.''
İslam Dini Hürriyeti esas alan bir dindir. Nitekim İlmihal kitaplarımıza baktığımız zaman görmekteyiz ki, mükellef olmanın ilk şartlarından biride hür olmaktır. Hür olmayan, esaret altında olan bir insan ibadetlerini tam anlamıyla yerine getiremeyebilir.
İslam Dini barış dinidir, esenlik dinidir. İslam Dininin asıl gayesi, nihayi hedefi tüm insanların barış içerisinde yaşayabileceği bir dünyadır. İslam Dini savaş dini değildir. Hiçbir cana kıyılamaz. Bir ayette şöyle buyrulur. “Kim, bir insanı, bir can karşılığı veya yeryüzünde bir bozgunculuk çıkarmak karşılığı olmaksızın öldürürse, o sanki bütün insanları öldürmüştür. Her kim de birini (hayatını kurtararak) yaşatırsa sanki bütün insanları yaşatmıştır.”(1) Hiçbir insana -kim olursa olsun, hangi dine inanırsa inansın- zulmedilmez. Hiçbir insanın yaşama hakkı elinden alınamaz. Hiçbir insan dininden dolayı kınanamaz.
İslam Dini inananlara birçok müjdeler sunmuştur. Şehitlik bu müjdelerin en başında gelmektedir. Şehit ahirette peygamberlerle beraberdir. Şehit insanlar nazarında ölmüş olarak kabul edilse bile Allah katında kendilerinin diri oldukları bize aktarılmaktadır. Bir ayette şöyle buyrulmaktadır.
وَلاَ تَحْسَبَنَّ الَّذِينَ قُتِلُواْ فِي سَبِيلِ اللّهِ أَمْوَاتاً بَلْ أَحْيَاء عِندَ رَبِّهِمْ يُرْزَقُونَ {} فَرِحِينَ بِمَا آتَاهُمُ اللّهُ مِن فَضْلِهِ وَيَسْتَبْشِرُونَ بِالَّذِينَ لَمْ يَلْحَقُواْ بِهِم مِّنْ خَلْفِهِمْ أَلاَّ خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلاَ هُمْ يَحْزَنُونَ
“Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. Bilakis onlar diridirler, Rableri katında Allah’ın, lütfünden kendilerine verdiği nimetlerin sevincini yaşayarak rızıklandırılmaktadırlar. Arkalarından kendilerine ulaşamayan (henüz şehit olmamış) kimselere de hiçbir korku olmayacağına ve onların üzülmeyeceklerine sevinirler.”(2) Peygamber Efendimiz ise Şehitliğin önemine şöyle vurgu yapmaktadır.
ما أَحدٌ يدْخُلُ الجنَّة يُحِبُّ أنْ يرْجِعَ إلى الدُّنْيَا ولَه ما على الأرْضِ منْ شَيءٍ إلاَّ الشَّهيدُ ، يتمَنَّى أنْ يَرْجِع إلى الدُّنْيَا ، فَيُقْتَلَ عشْرَ مَرَّاتٍ ، لِما يرى مِنَ الكرامةِ
“Hiç kimse cennete girdikten sonra - bütün dünya'ya sahip olsa bile tekrar dünya'ya dönmek istemez. Yalnız şehitler, keramet (ve erdikleri nimetler) sebebiyle dünya'ya dönüp on defa şehit olmayı arzu ederler.”(3) Efendimiz bir başka hadisinde bizzat kendisinin bir değil birkaç kez şehit olmak istediğini şöyle ifade etmektedir. “Ruhumu kudret elinde tutan Allah'a yemin ederim ki, Allah yolunda savaşıp öldürülmemi, sonra tekrar dirilip savaşarak tekrar öldürülmemi, yine dirilip savaşta öldürülmemi arzu ederim.”(4)
İslam Dini vatanın korunmasına ayrı bir değer vermiştir. Bu hususta nöbet beklenmesini Efendimiz övmüştür. Bir hadislerinde Sevgili Peygamberimiz şöyle buyurmaktadır. “İki göze cehennem ateşi dokunmaz: Allah korkusundan ağlayan göz ve Allah yolunda nöbet bekleyerek geceleyen göz”(5) Hz. Peygamber (s.a.s.) bir diğer hadislerinde savaş esnasında Allah için yaralanan insanın ahiretteki durumunu şöyle tasvir etmektedir. “Allah yolunda yaralanan bir kimse, kıyamet gününde yarasından kan akarak Allah'ın huzuruna gelir. Renk, kan rengi, koku ise misk kokusudur.”(6) Kuran-ı Kerimde ise şehitlik ve gazilikten iki iyilik olarak bahsedilmektedir. İlgili ayette şöyle buyrulmaktadır.
قُلْ هَلْ تَرَبَّصُونَ بِنَا إِلاَّ إِحْدَى الْحُسْنَيَيْنِ
“De ki: Bize iki iyilikten, gazilik ve şehitlikten başka bir şeyin gelmesini mi bekliyorsunuz?”(7)
Müslümanlığı din olarak kabul eden, yukarıda ifade ettiğimiz İslam Dini ile ilgili ilkeleri benimseyen ve kültüründen getirmiş olduğu değerleri koruyan Müslüman Türk Milleti “Ölürsem Şehit Kalırsam Gazi” düsturuyla hareket etmiştir. Mehmet Akif Ersoy İstiklal Marşımızda bu hususa şöyle işaret etmektedir.
Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
Şüheda fışkıracak toprağı sıksan, şüheda!
Canı, cananı, bütün varımı alsın da Huda,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.
Bugün sahip olduğumuz, içerisinde hür olarak yaşadığımız bu cennet vatan, kahraman atalarımızın canlarını seve seve verdikleri, şehitliği ve gaziliği şeref olarak gören bir anlayışla her karışını kanları ile sulayarak bize emanet ettikleri topraklardır. Bu topraklar bize ecdadımızın emanetidir. Bu emanet ise sonraki nesillere en güzel şekilde aktarılmalıdır. Bu sebeple her birimiz üzerimize düşen vazifeyi yerine getirmeliyiz.
Sözümüzü yine İstiklal Marşımızın son mısrasıyla sonlandırıyorum
Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl.
Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl:
Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır, Hakk’a tapan, milletimin istiklâl
Allah-u Teala bizlere esaret hayatı yaşatmasın. Hürriyetimizi elimizden almak isteyenlere fırsat vermesin. Milletimize birlik vatanımıza dirlik nasip etsin. Bu toprakları koruma görevini sürdüren askerlerimize, polislerimize kolaylıklar ihsan etsin. Kendilerine zarar vermek isteyenlere fırsat vermesin.
Bu ve daha birçok güzel temenniler ile içerisinde bulunmuş olduğumuz Zafer haftamızı tebrik ediyor, bizlere bu vatanı emanet eden aziz şehitlerimiz ve kahraman gazilerimizi rahmetle ve minnetle anıyorum. Ruhları şad olsun.
Cumanız mübarek olsun. Allah’a emanet olun.
Ahmet ÜNAL
Vaiz
1. Maide, 5/32
2. Al-i İmran, 3/169
3. Buhari, Cihad, 6
4. Buhari, Cihad, 7
5. Riyazü’s-Salihin, Hadis No: 1308
6. Buhari, Cihad, 10
7. Tevbe, 9/52