İnsan olarak en önemli vasfımız akıllı olmamızdır. Aklımız vesilesi ile iyiyle kötüyü, doğruyla yanlışı, günahla sevabı birbirinden ayırt edebilmekte, akıl ile bir Yaratan olduğunu kabul etmekteyiz. Aklımızı doğru bir şekilde kullandığımız müddetçe başarı elde edilmektedir. Bu gün aklımıza bir soru sormak suretiyle vaazımızı oluşturacağız. Sorumuz şu: “Bir yılımızı nasıl geçirmeli, senemizi nasıl değerlendirmeliyiz” yada sorumuzu şöyle farklılaştırabiliriz. Nasıl bir sene geçirelim ki bu sene, hem dünyamızı hem de ahiretimizi onurlandırsın.
Bu hayata gelişimiz bizim elimizde olan bur durum değildir. Hakeza bu dünyadan ayrılışımızda bizim elimizde değildir. Ancak arasında geçirdiğimiz hayatın şekillendirmesi bizim elimizdedir. Bu sebeple elimizde olmayan şeyler için ah-vah etmek yerine yaptığımızda kazanç elde edeceğimiz şeylerin peşine düşmemiz gerekmektedir. Sevgili Peygamberimizde bir hadislerinde şöyle buyurmaktadır.
الكَيِّس مَنْ دَانَ نَفْسَهُ ، وَعَمِلَ لِما بَعْدَ الْموْتِ ، وَالْعَاجِزُ مَنْ أَتْبَعَ نَفْسَه هَواهَا ، وتمَنَّى عَلَى اللَّهِ الأماني
“Akıllı kişi, nefsine hâkim olan ve ölüm sonrası için çalışandır. Âciz kişi de, nefsini duygularına tâbi kılan ve Allah’tan dileklerde bulunup duran (bunu yeterli gören) dır”[1]
Dünya hayatında yaratılanlar, insan için bir imtihan vesilesidir. İmtihan için verilenlere dalmak sadece onlar için yaşamak ise uygun bir davranış değildir. Yüce Rabbimiz imtihan için verilenlere aldanmamamızı istemekte asıl güzelliğin ahiret hayatında olduğunu bizlere bildirmektedir. Bir ayette şöyle buyrulmaktadır.
زُيِّنَ لِلنَّاسِ حُبُّ الشَّهَوَاتِ مِنَ النِّسَاء وَالْبَنِينَ وَالْقَنَاطِيرِ الْمُقَنطَرَةِ مِنَ الذَّهَبِ وَالْفِضَّةِ وَالْخَيْلِ الْمُسَوَّمَةِ وَالأَنْعَامِ وَالْحَرْثِ ذَلِكَ مَتَاعُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَاللّهُ عِندَهُ حُسْنُ الْمَآبِ
“Kadınlar, oğullar, yük yük altın ve gümüş, salma atlar, davarlar ve ekinler gibi nefsin şiddetle arzuladığı şeyler insana süslü gösterildi. Bunlar dünya hayatının geçimliğidir. Oysa asıl varılacak güzel yer ancak Allah’ın katındadır.”[2]
Biraz önce sizlerle paylaşmış olduğumuz ayette de ifade edildiği üzere dünya hayatında insana verilen güzellikler geçici birer metadır ve insanoğlu ölümle bu geçici metaların tümünden istese de istemese de ayrılacaktır. Kendisiyle kalacak olan amelleridir. Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.) bir hadislerinde bu hususa şöyle dikkat çekmektedir.
يَتْبَعُ المَيِّتَ ثَلاثَةٌ : أَهْلُهُ وَمالُهُ وَعَمَلُهُ : فَيَرْجِعُ اثْنَانِ . وَيَبْقَى وَاحدٌ : يَرْجِعُ أَهْلُهُ وَمَالُهُ وَيَبْقَى عَمَلُهُ
“Ölen kimseyi peşinden üç şey takip eder: Aile çevresi, malı ve yaptığı işler. Bunlardan ikisi geri döner, biri ise kendisiyle birlikte kalır. Aile çevresi ve malı geri döner; yaptığı işler kendisiyle birlikte kalır.”[3] Mutluluğu elde etmek, mutlu bir yol belirlemek istiyor isek, öncelikle elimizde olmayacak şeylerin peşinde oyalanmamalı, faydalanmamız için dünyada bizlere verilen şeylerin süsüne aldanmamalı, ahiret hayatına bizimle beraber gelecek olan amellerimize önem vermeliyiz. Amellerimizi Yaratanımızın ve Sevgili Peygamberimizin istekleri doğrultusunda güzelleştirmeli, bize dünyevi ve uhrevi hiçbir faydası olmayan günahların peşinde olmamalıyız.
İnsan olarak aile ilişkilerimizin yanı sıra yaşadığımız toplumdaki diğer insanlarla ilişkilerimiz olmaktadır. Bu ilişkilerinde doğru ve güzel bir zemine oturtmakta günlerimizin, nihayetinde senelerimizin iyi geçmesine sebep olacaktır. Ailevi ilişkileri güzel olan bir ailede huzur vardır. Bu huzur ise dünya nimetlerinin en güzelidir. Bir apartmanda, bir mahallede oturan komşular arasında doğru ilişkiler var ise oralarda huzur var demektir. Huzur ise insan için nimetlerin en güzelidir. Toplum içinde aynısını dile getirebiliriz. Bu sebeple ne yaparsak yapalım şu hususu unutmayalım. İnsanlara karşı yapmış olduğumuz hak ihlalleri kul hakkını doğurmaktadır. Kul hakkı ise kul tarafından affedilmektedir.
Kötü söz, kötü fiil, kötü davranışlar sadece karşımızda bulunana değil daha fazla kendimize zarar vermektedir. Çünkü inciten incittiği kişinin hakkını mutlaka verecektir. Bu dünyada vermese bile ahirette mutlaka verecektir. Ahirette ödeşme ise kişiye sıkıntıların en ağırını vereceğini sizlerle çokça paylaşmış olduğumuz bir hadislerinde Sevgili Peygamberimiz şöyle haber vermektedir.
“Kimin üzerinde din kardeşinin ırzı, namusu veya malıyla ilgili bir zulüm varsa altın ve gümüşün bulunmayacağı kıyamet günü gelmeden önce o kimseyle helalleşsin. Yoksa kendisinin sâlih amelleri varsa, yaptığı zulüm mikdarınca sevaplarından alınır, (hak sahibine verilir.) Şâyet iyilikleri yoksa, kendisine zulüm yaptığı kardeşinin günahlarından alınarak onun üzerine yükletilir.”[4]
Dünya ve ahiret mutluluğumuzu yakalayabilmemiz sadece ibadetlerimizi yerine getirmekle mümkün olmamaktadır. İbadetlerimizi yerine getirmemizle beraber insani ilişkilerimizi de dikkat etmemiz gerekmektedir. Dünya huzurunun yoluda bundan geçmektedir. Gönül kıran hiç mutlu olabilir mi? İnsanları alaya alanı, onlara kötü söz söyleyeni, haksız yere birinin malını yiyeni, namuslu kişilere dil uzatanları, elinden ve dilinden insanların güvende olmadığı kişiyi kim sever? Zulüm hiçbir zaman zalime fayda sağlamış mıdır? Bu sorulara cevap aradığımızı zaman nasıl bir davranış şekli benimsememiz gerektiğini elbette ortaya çıkaracağız. Aslında şöyle düşünmeliyiz. Biz kendimize neyin yapılması istiyor isek onu başkasına yapmalı, kendimize neyin yapılmasını istemiyor isek onu başkasına yapmamalıyız. Peygamber Efendimiz asırlar evvel bizlere şöyle tavsiyelerde bulunmakta, kamil bir imana ulaşmanın yolunu bize şöyle bildirmektedir.
لا يُؤْمِنُ أَحدُكُمْ حتَّى يُحِبَّ لأَخِيهِ مَا يُحِبُّ لِنَفْسِهِ
“Kendisi için istediğini mümin kardeşi için istemeyen iman etmiş olmaz”[5]
الْمُسْلِمُ مَنْ سَلِمَ الْمُسْلِمُونَ مِنْ لِسانِهِ ويَدِهِ ، والْمُهَاجِرُ مَنْ هَجَرَ ما نَهَى اللَّه عَنْهُ
“Müslüman, dilinden ve elinden Müslümanların zarar görmediği kimsedir. Muhâcir ise, Allah’ın yasakladığı şeylerden uzak duran kimsedir.”[6]
İyi huylarla bezenmek kötü huyları hayatımızdan dışlamak suretiyle de kendimizi değiştirip benliğimizi olgunlaştırmak mümkündür. Böyle bir ahlak ise zamanımızın her anının en güzel geçmesine sebep olacaktır. Özü ve sözü doğru olmak, adaletli davranmak, sözünde durmak, affedici olabilmek, maddi ve manevi yardımlaşma yapabilmek, iffetli ve tevazulu olmak, sabırla hareket etmek, yaratılmış olan her şeye Yaratandan ötürü değer verip onlara karşı iyi davranışlar sergilemek erdemli insanın en önemli yaşam şeklidir. Bunun yanında yalan söylemek, iftirada bulunmak, gıybet etmek, suizan beslemek, kibirli olmak, Allah’ın yasak kıldığı cana kıymak, gösterişli olmak, çirkin davranışlar sergilemek, bozgunculuk çıkartmak, haksızlıkta bulunmak, zalim olmak, haset etmek, nemelazımcılık, alay etmek, haksız kazanç elde etmeye çalışmak, başkaların malına göz dikmek, daha birçok yanlış davranış şekilleri içerisinde olmak elbette yaşantımızı, dünyamızı, ahiretimizi sıkıntıya sokacak davranış şekilleridir. İnsan olarak bize yakışanı yapmak gerekir. Çünkü iyiliğin karşılığı iyiliktir ve merhamet edene merhamet edilmekte, merhamet etmeyene ise merhamet edilmemektedir.
Dünya hayatı etme bulma dünyasıdır. Dünyada bir karşılığı olmadığı gözlemlendiği için belki yanlış düşüncelere gidilse de iyilik yapan iyilik bulur. Seven sevilir. Merhamet eden merhamet bulur. Şefkatli olana şefkat gösterilir. Sıkıntı giderenin sıkıntısı giderilir. Affeden affa uğrar. İhtiyaç giderenin ihtiyacı giderilir. Sadece dünyevi getirilere göre davranışlar şekillenmemelidir. Yapılan her şeyin bir de uhrevi getirisi vardır. Peygamber Efendimizin bir hadisini sizinle paylaşmak isterim. Efendimiz (s.a.s.) şöyle buyurmaktadır. Kul, kardeşinin yardımında bulunduğu sürece, Allah’da kuluna yardım eder”[7]
Nasıl bir sene, nasıl bir ömür geçirmeliyiz sorusunun cevabını ararken Yunus Emre’ye değinmemek olmaz. Şu dizeler güzel bir hayat geçirmek isteyenlere ne güzel tavsiyelerdir.
Bir kez gönül yıktın ise
Bu kıldığın namaz değil
Yetmiş iki millet dahi
Elin yüzün yumaz değil
Bir gönülü yaptın ise
Er eteğin tuttun ise
Bir kez hayır ettin ise
Binde bir ise az değil
Yol odur ki doğru vara
Göz odur ki Hak'kı göre
Er odur alçakta dura
Yüceden bakan göz değil
Erden sana nazar ola
İçin dışın pür nur ola
Beli kurtulmuştan ola
Şol kişi kim gammaz değil
Yunus bu sözleri çatar
Sanki balı yağa katar
Halka matahların satar
Yükü gevherdir tuz değil
Sonuç olarak şu hususu yeniden hatırlamamızda fayda vardır. Hayatımız başarıyla tamamlamamız gereken en önemli emanettir. Bu emanet Yüce Yaratan tarafından kullara verilmiştir. Bu emaneti Yaratanın isteklerine uygun bir şekilde yerine getirenler için dünya ve ahiret mutluluğu vaat edilirken, Yaratanın emir ve yasaklarına uygun hareket edilmemesi neticesinde ise hem dünya hem de ahiret hüsranlığına ulaşılacağı bildirilmektedir. Öyleyse vaazımızın başında sormuş olduğumuz soruyu şöyle cevaplayabiliriz. Aklımızla en doğru olanı bulmalı, gönlümüzle en güzel olana yönelmeli, davranışlarımızla dünya ve ahiretimizi mutluluğa ulaştırmalıyız. Bunun en mükemmel yolu ise Yüce Allah’ın (c.c.) bizlerden istemiş oldukları şeyi yerine getirmek, yasaklamış olduğu şeylerden uzaklaşmaya çalışmak ile O’nun Peygamberi Sevgili Peygamberimizin (s.a.s) imani vasfını, ibadet yaşantısını, eşsiz ahlakını, hayatımıza aktarmaktır.
Nasıl bir gün, nasıl bir ay, nasıl bir yıl nasıl bir ömür geçirelim sorusuna cevap bulacağımız bir hadisle, Sevgili Peygamberimizden bizlere aktarılan bir öğütle vaazımızı bitiriyoruz. “Bir kimse, bir mü’minden dünya sıkıntılarından birini giderirse, Allah da kıyamet gününde o mü’minin sıkıntılarından birini giderir. Bir kimse darda kalana kolaylık gösterirse, Allah da ona dünya ve âhirette kolaylık gösterir. Bir kimse, bir müslümanın ayıbını örterse, Allah da onun dünya ve âhiretteki ayıplarını örter. Mü’min kul, din kardeşinin yardımında olduğu sürece, Allah da o kulun yardımındadır. Bir kimse ilim elde etmek için bir yola girerse, Allah da ona cennetin yolunu kolaylaştırır. Bir cemaat, Allah Teâlâ’nın evlerinden bir evde toplanıp Allah’ın kitabını okur ve onu aralarında müzakere eder, anlayıp kavramaya çalışırlarsa, üzerlerine sekinet iner ve kendilerini rahmet kaplar. Melekler onları kuşatırlar, Allah Teâlâ da onları kendi nezdinde bulunanların arasında anar. Amelinin kendisini geride bıraktığı kişiyi, nesebi öne geçirmez.”
Allah-u Teala günlerimizi, aylarımızı, senelerimizi nihayetinde ömrümüzü en verimli ve bereketli bir şekilde değerlendirmeyi bizlere nasip etsin. Kendi isteklerine uygun olan, Kendisinin ve insanların razı olacağı bir hayat yaşayarak dünyadan ayrılmayı bizlere lütfetsin.
Cumanız mübarek olsun. Allah’a emanet olun.
Ahmet ÜNAL
Vaiz