İnsan olarak hayatı diğer yaşam bulmuş insanlarla beraber geçirmekteyiz. Bu kaçınılmaz bir gerçek. Beraber yaşam bulduğumuz insanlara karşı sorumluluklarımız var. Bu sorumluluklardan vazgeçmediğimiz müddetçe dünya hayatı güzelleşmektedir. Ne zaman sorumluluklarımızdan vazgeçtik, ne zaman ki “bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın “ demeye başladık işte o andan beri dünya hayatı hepimiz açısından çekilmez oldu. Çünkü bugün bize dokunmayan ve dokunmadığını istemediğimiz o yılan bize dokunmasa bile evlatlarımıza dokundu. Bize dokunduğu zaman canımız acırdı belki, evlatlarımıza dokununca ciğerimiz yandı. Bu acı ise diğer acılar içerisinde en zor olanı.
İnsanlar arasında sorumluluklarımız var. İnsanları iyiye çağırma, kötülüklerden sakındırma sorumluluğumuz var, olmalıdır. Şöyle bir örnekle konumuz izaha başlayalım. Oturduğumuz köyde, sokakta, apartmanda komşumuzun evi yanmaya başlasa ve biz bu durumu engellemek için üzerimize düşen vazifeyi yerine getirmesek olur mu? “Benim evim yanmıyor ya” diyebilir miyiz? O yangın söndürülmediğinde nihayetinde bize ulaşmayacak mı? Birbirimize karşı sorumluluğumuz elbette çok büyük. “Marifet iltifata tabidir” ifadesince birbirimizin iyi yönlerini tebrik etmek ne kadar güzel ise, birbirimizde bulunan hataları, tatlı dille, gönül kırmadan, incitmeden, fiili veya sözlü darba gitmeden gidermek de o kadar güzeldir.
Yüce Rabbimiz bizlerden hayra çağırmamızı ve kötülüklerden sakındırmamızı istemektedir. Sevgili Peygamberimizin (s.a.s.) gönderiliş hikmetlerinden biri de bu değil midir? Kur’an-ı Kerimde Yaratanımız şöyle buyurmaktadır.
وَلْتَكُن مِّنكُمْ أُمَّةٌ يَدْعُونَ إِلَى الْخَيْرِ وَيَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنكَرِ وَأُوْلَـئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ
“Sizden, hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa erenler onlardır.”(1)
Ayette ifade edilen kurtuluşa ermenin yolu budur. Kurtuluş sadece dünyalık değildir. Kurtuluş hem dünya hem ahiret içindir. Dünyanın felahı, ahretin sevinci bunda saklıdır. Hergün namazlarımızın bir rekâtında okumaya çalıştığımız Asr süresinde Rabbimiz ziyanda olmayacak olanları şöyle bildirmektedir.
وَالْعَصْرِ {} إِنَّ الْإِنسَانَ لَفِي خُسْرٍ {} إِلَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَتَوَاصَوْا بِالْحَقِّ وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ
“Andolsun zamana ki, insan gerçekten ziyan içindedir. Ancak, iman edip de sâlih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler, birbirlerine sabrı tavsiye edenler başka (Onlar ziyanda değillerdir).” (2)
Hayra öncülük etmek, hayra çağırmak ve bu vesile ile bir kişinin hayırlar içerisinde olmasına vesile olmak o kişi yaşam bulduğu o kişinin yetiştirdiği iyi insanlar hayat bulduğu sürece sevap defterinin kapanmamasına sebep olacaktır. Bunun tam zıddı da böyledir. Yani kötülüğe çağıran, bir kimsenin kötülük içerisinde olmasına sebep olan, kötülüğüne sebep olduğu şahıs kötülük işlediği müddetçe günah defteri kapanmayacaktır. Güzeller güzeli Efendimizin (s.a.s.) konumuzla ilgili hadislerini beraberce yeniden hatırlayalım.
منْ دَعَا إِلَى هُدًى كَانَ لَهُ مِنَ الأَجْرِ مِثْلُ أُجُورِ منْ تَبِعَهُ لا ينْقُصُ ذلِكَ مِنْ أُجُورِهِم شَيْئاً ، ومَنْ دَعَا إِلَى ضَلاَلَةٍ كَانَ عَلَيْهِ مِنَ الإِثْمِ مِثْلُ آثَامِ مَنْ تَبِعَهُ لا ينقُصُ ذلكَ مِنْ آثَامِهِمْ شَيْئاً
“İnsanları doğru yola çağıran kimseye, kendisine uyanların sevabı gibi sevap verilir. Ona uyanların sevaplarından da hiçbir şey eksilmez. Başkalarını sapıklığa çağıran kimseye de, kendisine uyanların günahı gibi günah verilir. Ona uyanların günahlarından da hiçbir şey eksilmez.”(3)
مَنْ دَلَّ عَلَى خَيْرٍ فَلهُ مثلُ أَجْرِ فَاعِلِهِ
“Bir iyiliğe öncülük eden kimseye o iyiliği yapanın ecri gibi sevap vardır”(4)
Hz. Âdemin iki oğlu Habil ve Kabil var idi. Rablerine sunmuş olduğu bir adak sebebi ile, Kabil Habil’e düşman kesildi. O’nu öldürmek istedi ve öylede yaptı. Bu husus Kur’an-ı Kerimde kıssa olarak bizlere aktarılmaktadır. Bu kıssadan kendi konumuza şöyle bir pay çıkartalım. Bu pay çıkarma işini ise Peygamberimizin (s.a.s.) bir hadisine dayanarak yapalım. Kabil Habil’i öldürdü. İşte o günden bu güne kadar her öldürme hadisesi yaşandığında bir günahta Kabil'e gitmektedir. Durum bu kadar zor ve meşakkatlidir. Bu hususta ki hadisi aktarmak isterim.
ليس مِنْ نفْسٍ تُقْتَلُ ظُلماً إِلاَّ كَانَ عَلَى ابنِ آدمَ الأوَّلِ كِفْلٌ مِنْ دمِهَا لأَنَّهُ كَان أَوَّل مَنْ سَنَّ الْقَتْلَ
“Haksız olarak öldürülen her kişinin kanından bir pay, Âdem’in ilk oğluna ayrılır. Çünkü o, insan öldürme çığırını ilk başlatan kişidir.” (5)
“Neden insanları doğru yola ulaştırmak için çabalayayım ki? İnsanların kötü gidişinden bana ne?” Gibi bazı şeyler aklımıza gelebilir. Ancak unutmayalım ki; İyiliğe ulaştırılmış her insan iyi bir çığır demektir. Kötülüğe bırakılmış her insan ise kötü bir çığır demektir. Öleyim kurtarayım deseniz bile kötü bir yol açılınca kurtuluş olmuyor işte. Kötü bir yol açmış olduğunuz işlerden gelenlerin günahına ortak olmak var. İyi bir yol belirlemek ise ne kadar güzel. O yoldan gelenlerin sevabına ortak olmak var. Bir hadisi yeniden hatırlayalım.
مَنْ سَنَّ في الإِسْلام سُنةً حَسنةً فَلَهُ أَجْرُهَا، وأَجْرُ منْ عَملَ بِهَا مِنْ بَعْدِهِ مِنْ غَيْرِ أَنْ ينْقُصَ مِنْ أُجُورهِمْ شَيءٌ ، ومَنْ سَنَّ في الإِسْلامِ سُنَّةً سيَّئةً كَانَ عَليه وِزْرها وَوِزرُ مَنْ عَمِلَ بِهَا مِنْ بعْده مِنْ غَيْرِ أَنْ يَنْقُصَ مِنْ أَوْزارهمْ شَيْءٌ
“İslâm’da iyi bir çığır açan kimseye, bunun sevabı vardır. O çığırda yürüyenlerin sevabından da kendisine verilir. Fakat onların sevabından hiçbir şey noksanlaşmaz. Her kim de İslâm’da kötü bir çığır açarsa, o kişiye onun günahı vardır. O kötü çığırda yürüyenlerin günahından da ona pay ayırılır. Fakat onların günahından da hiçbir şey noksanlaşmaz.” (6)
İnsanları iyiliğe çağırmak bir emirdir. Bu hususla ilgili ayetleri sizlere aktarayım. Rabbimiz şöyle buyurmaktadır.
وَلَا يَصُدُّنَّكَ عَنْ آيَاتِ اللَّهِ بَعْدَ إِذْ أُنزِلَتْ إِلَيْكَ وَادْعُ إِلَى رَبِّكَ وَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْمُشْرِكِينَ
“Allah’ın âyetleri sana indirildikten sonra, sakın seni onlardan çevirmesinler. Rabbin’e çağır ve sakın Allah’a ortak koşanlardan olma!” (7)
ادْعُ إِلِى سَبِيلِ رَبِّكَ بِالْحِكْمَةِ وَالْمَوْعِظَةِ الْحَسَنَةِ وَجَادِلْهُم بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ إِنَّ رَبَّكَ هُوَ أَعْلَمُ بِمَن ضَلَّ عَن سَبِيلِهِ وَهُوَ أَعْلَمُ بِالْمُهْتَدِينَ
“(Ey Muhammed!) Rabbinin yoluna, hikmetle, güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et. Şüphesiz senin Rabbin kendi yolundan sapanları en iyi bilendir. O, doğru yolda olanları da en iyi bilendir.” (8)
وَتَعَاوَنُواْ عَلَى الْبرِّ وَالتَّقْوَى وَلاَ تَعَاوَنُواْ عَلَى الإِثْمِ وَالْعُدْوَانِ وَاتَّقُواْ اللّهَ إِنَّ اللّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ
“…İyilik ve takva (Allah’a karşı gelmekten sakınma) üzere yardımlaşın. Ama günah ve düşmanlık üzere yardımlaşmayın. Allah'a karşı gelmekten sakının. Çünkü Allah’ın cezası çok şiddetlidir.” (9)
Hayber Gazvesi gününde cereyan eden bir olayı paylaşarak bir insanın bizim vesilemiz ile hayra ulaşmasının ne kadar önemli olduğunu anlamaya çalışalım.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Hayber Gazvesi gününde şöyle buyurdu:
“Yarın sancağı, Allah’ın kendisinin eliyle fethi nasib edeceği, Allah’ı ve Resûlü’nü seven, Allah’ın ve Resûlü’nün de kendisini sevdiği bir kişiye vereceğim.”
Gazveye iştirak edenler, sancağın aralarından kime verileceğini düşünüp konuşarak geceyi geçirdiler. Sabah olunca, sancağın kendisine verileceği ümidi ile bütün sahâbîler Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem’ in huzuruna koştular. Peygamber Efendimiz:
– “Ali İbni Ebû Tâlib nerede?” diye sordu. Sahâbîler:
– Ey Allah’ın Resûlü! O gözlerinden rahatsız, dediler.
Bunun üzerine Peygamberimiz:
– “Ona haber verecek birini gönderiniz” buyurdular. Ali derhal getirildi. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem onun gözlerini tükürüğüyle tedavi ederek kendisine dua etti. O kadar ki, hiç ağrısı yokmuş gibi oldu. Peygamber sancağı ona verdi. Ali:
– Ya Resûlallah! Onlar da bizim gibi mü’min oluncaya kadar mı savaşacağım? dedi. Resûl-i Ekrem:
“Acele etmeden, gayet sakin bir şekilde onların yanına var, kendilerini İslâm’a davet et, uymaları gereken ilâhî yükümlülükleri kendilerine haber ver. Allah’a yemin ederim ki, senin vasıtanla Allah’ın bir tek kişiye hidâyet vermesi, senin için kırmızı develere sahip olmakdan daha hayırlıdır” buyurdu. (10)
Olaya bir başka boyutuyla bakalım. Her türlü güzelliğin bizde olmasını arzu ederiz. Bu nefsanî isteklerimizin belki de bir gerekliliği. Ancak insan olarak, hele hele bir Mümin olarak kendimizde olan güzellikleri Mümin kardeşimiz için istemek ise bizde olması gereken bir prensiptir. Nitekim Efendimizin (s.a.s.) bir hadisini bu boyutuyla ele alabiliriz.
لاَ يُؤْمِنُ أَحَدُكُمْ حَتَّى يُحِبَّ لأَخِيهِ مَا يُحِبُّ لِنَفْسِهِ
“Sizden biriniz, kendisi için arzu edip istediği şeyi, din kardeşi için de arzu edip istemedikçe, gerçek anlamda iman etmiş olmaz.” (11) Kamil bir müslüman olmanın yolu bizde bulunan itikat, ibadet, ahlaki veya mali her türlü iyiliği ve güzelliği olmayanlara aktarmaktan geçmektedir.
İyilik hepimizin yitik malıdır nerde ve kimde bulursak bulalım almalıyız. Bizi biri uyardığı zaman kızmamalı, hemen tepki vermemeli, yitik bir malımızı kaybetmişiz de biri bize bulmuş getirmiş düşüncesiyle sevinmeliyiz.
Vaazımızı Hz. Fahri Kâinat Efendimizin şu teşbihiyle bitirelim. Efendimiz şöyle buyuruyor. “Allah’ın çizdiği sınırları aşmayarak orada duranlarla bu sınırları aşıp ihlâl edenler, bir gemiye binmek üzere kur’a çeken topluluğa benzerler. Onlardan bir kısmı geminin üst katına, bir kısmı da alt katına yerleşmişlerdi. Alt kattakiler su almak istediklerinde üst kattakilerin yanından geçiyorlardı. Alt katta oturanlar:
Hissemize düşen yerden bir delik açsak, üst katımızda oturanlara eziyet vermemiş oluruz, dediler.
Şayet üstte oturanlar, bu isteklerini yerine getirmek için alttakileri serbest bırakırlarsa, hepsi birlikte batar helâk olurlar. Eğer bunu önlerlerse, hem kendileri kurtulur, hem de onları kurtarmış olurlar.” (12)
Yüce Rabbim bizi birbirimizden ayırmasın. İyilikleri birbirlerine tavsiye eden, kötülüklerden sakındıranlar eylesin. Tavsiye verme ve sakındırma işini ise en doğru bir şekilde yerine getirmeyi, incitmemeyi, gönül kırmamayı bizlere nasip etsin. Geceniz mübarek olsun. Allah’a emanet olun.
Ahmet ÜNAL
Vaiz
1. Al-i İmran, 3/104
2. Asr, 103/1-3
3.Riyazü’s-Salihin, Hadis No: 176
4. Tirmizî, İlim 14
5. Riyazü’s-Salihin, Hadis No: 174
6. Riyazü’s-Salihin, Hadis No: 173
7. Kasas 28/87
8. Nahl, 16/125
9. Maide, 5/2
10. Riyazü’s-Salihin, Hadis No: 177
11. Buhari İman 7
12. Buhârî, Şirket 6