Ana-Baba Hakkı (Vaaz)
Günümüzde üzülerek görmekteyiz ki; anne-babasına kötü söz söylemek, hatalı davranmak şöyle dursun birkaç kuruşluk dünya menfaati için onları öldüren bir nesil yetişti. Neredeyse her gün gazetelerin üçüncü sayfalarında, televizyonlarımızda bu haberleri okumakta ve seyretmekteyiz. Toplumumuzun bu halini iyice düşünüp bu durumu tahlil etmeli, sorumluluğumuzun farkına varmalı ve aileleri çevrelemeye başlayan bu kötü gidişata dur deme vakti geldiğinin bilincinde olmalıyız.
Dünyamızdaki değişim hepimizce malumdur. Her kesimde yaşanan bu değişim toplumu oluşturan ailede de yaşanmaktadır. Artık nesiller arası çatışmalar değil aynı kuşak içinde dahi çatışmalar meydan gelmeye başladı. Eskiden çok yavaş yaşanan ana-baba ve çocuklar arasındaki kültürel ve örfi farklılıklar, gelişen teknolojiyle günümüzde çok hızlı değişir oldu. İşte bu ortamda aileyi ve ailenin temelini oluşturan ana-baba hakkını farklı bir bakış açısıyla ele almaya ihtiyacımız vardır.
Toplumların temel taşı ailedir. Bu sebeple toplumu ayakta tutacak en temel dinamik güç ailedir. Aileleri sağlam temeller üzerine kurulmuş, aile içi ilişkileri doğru bir zemine oturtturulmuş ve ahlaki güzellikler üzerine bina edilmiş aileler toplumları güçlü kılacaktır. Aile içinde sağlam bir oluşum ise eşlerin birbirlerinin hakkına riayet etmesi ve çocuklarını en güzel ahlaki ilkeler (İslam Ahlakı) ile yetiştirmeleri ve kendilerini bu günlere getiren ana-babalarına karşı saygıda kusur etmemekle gerçekleşecektir.
Aile içinde üç temel haktan bahsedebiliriz:
a.Eşler arasındaki haklar
b.Ana-babanın çocukları üzerindeki hakları
c.Çocuklarına ana-baba üzerindeki hakları.
Bu haklar arasında öncelik ana-babanın çocukları üzerindeki hakları gelmektedir.
Kur’an- Kerim ve Hadis-i Şeriflere baktığımızda Ana-baba hakkı hem itakadi, hemde ahlaki bir sorumluluk olarak karşımıza çıkmaktadır. İsra Süresi 23. Ve 24 ayetler bunun en önemli göstergelerindendir. Bu ayetler ana-baba hakkının ana çatısı oluşturmakta ve bizlere davranış modelini öğretmektedir. Ayette şöyle buyrulmaktadır.
وَقَضَى رَبُّكَ أَلاَّ تَعْبُدُواْ إِلاَّ إِيَّاهُ وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَاناً إِمَّا يَبْلُغَنَّ عِندَكَ الْكِبَرَ أَحَدُهُمَا أَوْ كِلاَهُمَا فَلاَ تَقُل لَّهُمَا أُفٍّ وَلاَ تَنْهَرْهُمَا وَقُل لَّهُمَا قَوْلاً كَرِيماً {} وَاخْفِضْ لَهُمَا جَنَاحَ الذُّلِّ مِنَ الرَّحْمَةِ وَقُل رَّبِّ ارْحَمْهُمَا كَمَا رَبَّيَانِي صَغِيراً {}
Rabbin, kendisinden başkasına asla ibadet etmemenizi, anaya babaya iyi davranmanızı kesin olarak emretti. Eğer onlardan biri, ya da her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın onlara “öf!” bile deme; onları azarlama; onlara tatlı ve güzel söz söyle. Onlara merhamet ederek tevazu kanadını indir ve de ki: “Rabbim! Tıpkı beni küçükken koruyup yetiştirdikleri gibi sen de onlara acı.” (Diyanet İşleri Başkanlığı Meali)
Ayette ifade edildiği üzere insanı ilk terbiye eden ana-babasıdır. Bu çok değerlidir. Bununla beraber şu hususu hiçbir zaman unutmamalıyız. Ana-babamız bizim dünyaya gelişimizdeki varlık sebebimizdir. Bizi imkânları ölçüsünde yetiştirmeye çalışmaları her zaman takdire şayan bir durumdur. Özellikle de hayatta olunduğu müddetçe kaçınılmaz gerçek olan yaşlılık geldiğinde onlardan gelebilecek sıkıntılara göğüs germemiz ve onlara bu sıkıntılarından dolayı üf bile demememiz gerekmektedir. Çünkü bu dönemde kişinin enerjisinin, canlılığının, duygularını kullanma kabiliyetinin bazen de algılama gücünün azalmaya başlamasının, iletişim kazalarının daha sıklıkla yaşanması gibi tezahürleri olabilir. Ortaya çıkan bu hallerden dolayı rencide edici tutum sergilemek, onlara kızmak, sesimizi yükseltmek gönülleri incitecektir.
Sevgili Peygamberimiz ana-baba itaat etmemeyi büyük günahlar arasında zikretmektedir. İlgili hadisi şerifleri ise şöyledir.
الا اُنَبِّئُكُمْ بِاَكْبَرِ الكِبائر (ثلاثا) االاشراكُ بالله وعقوقُ الوالدين وشهادة الزُور (اَوْ قولُ الزورِ)
Peygamberimiz (a.s), üç defa: “Size büyük günahların en büyüğünü haber vereyim mi? Allah’a şirk koşmak, ana-babaya itaatsizlik etmek ve yalancı şahitliği yapmaktır (ya da yalan sözdür)”(Müslim, İman, 143, I, 91.)
Anne ve baba ile alakayı kesmek, sıla-i rahimde bulunmamak, onların kalbini kıran her türlü söz ve davranışta bulunmak ana-babaya itaatsizlik sayılır. Bu sebeple basit şeylerle ana-babamızla ilişkilerimizi koparmamalıyız. İletişimi koparmak insanlarla ilişkiyi kesmek çok basittir. Asıl zor olan hemen tepki vermeden çözüm üretmek adına iletişimi hiç koparmamaktır. Bu zor olabilir. Ama neticesi itibariyle güzeldir. Neticede iki dünya mutluluğu söz konusudur. Hadiste ifade edildiği üzere Ana-babaya itaat etmemenin büyük günahlar arasında olduğunu bilmeliyiz. Ancak ana-babalar da bu bilinç ile çocuklarını yetiştirmelidirler. Çünkü bu günün çocukları yarının ana-babalarıdır. Yarının ana-babaları netice itibariyle bizlerin elinde şekillenmektedir.
Annemiz ve babamızın üzerimizde çok büyük emekleri olduğu aşikârdır. Ancak annelerin hakları Hz. Peygamber (s.a.s.)’in de bildirdiği üzere babadan çoktur. Efendimiz (s.a.s) bir hadislerinde ise ana-babaya iyilik yapmada şu sıralamayı getirmektedir.
جَاءَ رَجُلٌ إلى رسول اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم فقال : يا رسول اللَّه مَنْ أَحَقُّ النَّاسِ بحُسنِ صَحَابَتي ؟ قال : « أُمُّك » قال : ثُمَّ منْ ؟ قال: « أُمُّكَ » قال : ثُمَّ مَنْ ؟ قال : « أُمُّكَ » قال : ثُمَّ مَنْ ؟ قال : « أَبُوكَ » متفقٌ عليه .
Bir adam Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e gelerek:
- Kendisine en iyi davranmam gereken kimdir? diye sordu.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
- “Anan!” buyurdu. Adam: - Ondan sonra kimdir? diye sordu.
- “Anan!” buyurdu.
Adam tekrar: - Ondan sonra kim gelir? diye sordu.
- “Anan!” dedi.
Adam tekrar: - Sonra kim gelir? diye sordu.
Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem: - “Baban!” cevabını verdi.
(İbn Mace, Vesaya, 4)
Efendimiz (s.a.s)’in annenin önemine vurgu yapan bu hadisine paralel Atalarımız ne güzel sözler söylemişler.
Ana başta taç imiş,
Her derde ilaç imiş
Bir evlat pir olsa da,
Anaya muhtaç imiş
Bir başka açıdan Veysel Karani kıssasını ele alabiliriz. Hz. Peygamberin hayatında O’nun yüzbinden fazla sahabesi olmuştur. Bu sahabe isimlerinden bildiğimiz çok azdır. Ancak Veysel Karani Ashabtan olmadığı halde İslam Toplumunda adını duymayan nerdeyse yoktur. Bu kıssaya baktığımızda bir Annenin sözünü dinlemenin kişiye kazandırdığı değeri anlayabiliriz.
Hasan-ı Basri hazretlerinden aktarılan bir kıssada baba hakkı ise şöyle vurgulanmaktadır. Hasan-ı Basri (hz.), Kabeyi tavaf ederken sırtında yük olan bir zat görüp der ki:
Niçin yükle tavaf ediyorsun?
Bu yük değil, babamdır. Bunu Şam’dan yedi defa getirip tavaf ettim. Çünkü, bana dinimi, imanımı öğretti. Beni İslam ahlakı ile yetiştirdi.
Kıyamete kadar böyle arkanda taşısan, bir defa kalbini kırmakla bu yaptığın hizmet boşa gider. Bir defa da gönlünü yapsan, bu kadar hizmete karşılık olur. (Muzaffer OZAK, İrşat, c. 3, s. 178)
Ana-baba hakkı sadece İslam dini ile ortaya çıkmış bir unsur değildir. Nitekim Kur’an-ı Kerimde Bakara süresi 83. Ayette Ana-baba hakkının İslam’dan önceki dinlerde de zikredildiğini ortaya koymaktadır.
وَإِذْ أَخَذْنَا مِيثَاقَ بَنِي إِسْرَائِيلَ لاَ تَعْبُدُونَ إِلاَّ اللّهَ وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَاناً وَذِي الْقُرْبَى وَالْيَتَامَى وَالْمَسَاكِينِ وَقُولُواْ لِلنَّاسِ حُسْناً وَأَقِيمُواْ الصَّلاَةَ وَآتُواْ الزَّكَاةَ ثُمَّ تَوَلَّيْتُمْ إِلاَّ قَلِيلاً مِّنكُمْ وَأَنتُم مِّعْرِضُونَ {}
Ve Biz bir vakit İsrailoğullarının misakını almıştık ki, «Siz Allah'tan başkasına ibadet etmezsiniz, ananıza babanıza da (ihsanda bulunursunuz). Karabet sahibine, yetimlere, yoksullara da (ihsan edersiniz). Ve insanlara güzel söz söyleyin. Ve namazı doğruca kılın, zekâtı da verin.» Sonra siz, içinizden pek azınız müstesna olmak üzere yüz çevirdiniz ve siz hâlâ yüz çeviren kimselersiniz. (Ömer Nasuhi Bilmen Meali)
Yüce Allah kullarından sadece ana-babalarına karşı iyi davranmalarını onlara itaati değil aynı zamanda onlara duada bulunmayı da emretmektedir. Ahkaf süresi 15. Ayette şöyle buyrulmaktadır.
وَوَصَّيْنَا الْإِنسَانَ بِوَالِدَيْهِ إِحْسَاناً حَمَلَتْهُ أُمُّهُ كُرْهاً وَوَضَعَتْهُ كُرْهاً وَحَمْلُهُ وَفِصَالُهُ ثَلَاثُونَ شَهْراً حَتَّى إِذَا بَلَغَ أَشُدَّهُ وَبَلَغَ أَرْبَعِينَ سَنَةً قَالَ رَبِّ أَوْزِعْنِي أَنْ أَشْكُرَ نِعْمَتَكَ الَّتِي أَنْعَمْتَ عَلَيَّ وَعَلَى وَالِدَيَّ وَأَنْ أَعْمَلَ صَالِحاً تَرْضَاهُ وَأَصْلِحْ لِي فِي ذُرِّيَّتِي إِنِّي تُبْتُ إِلَيْكَ وَإِنِّي مِنَ الْمُسْلِمِينَ {}
Biz insana, 'anne ve babasına' iyilikle davranmasını tavsiye ettik. Annesi onu güçlükle taşıdı ve onu güçlükle doğurdu. Onun (hamilelikte) taşınması ve sütten kesilmesi, otuz aydır. Nihayet güçlü (erginlik) çağına erip kırk yıl (yaşın)a ulaşınca, dedi ki: «Rabbim, bana, anne ve babama verdiğin nimete şükretmemi ve senin razı olacağın salih bir amelde bulunmamı bana ilham et; benim için soyumda da salahı ver. Gerçekten ben tevbe edip sana yöneldim ve gerçekten ben müslümanlardanım.» (Tefhimu’l-Kur’an, Mevdudi)
Peygamber Efendimiz (s.a.s.) bir başka hadislerinde ana-baba için öldükten sonra dahi dua edilmesini tavsiye etmektedir.
وعن أبي أُسَيْد بضم الهمزة وفتح السين مالكِ بنِ ربِيعَةَ السَّاعِدِيِّ رضي اللَّه عنه قال : بَيْنا نَحْنُ جُلُوسٌ عِنْدَ رسول اللَّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم إذ جاءَهُ رجُلٌ مِنْ بني سَلَمة فقالَ : يارسولَ اللَّه هَلْ بقى مِن بِرِّ أَبويَّ شىءٌ أَبرُّهُمَا بِهِ بَعدَ مَوْتِهِمَا ؟ فقال : « نَعَمْ ، الصَّلاَة علَيْهِمَا ، والاسْتِغْفَارُ لَهُما ، وإِنْفاذُ عَهْدِهِما ، وصِلةُ الرَّحِمِ التي لا تُوصَلُ إِلاَّ بِهِمَا ، وإِكَرَامُ صَدِيقهما »
Ebû Üseyd Mâlik İbni Rebîa es-Sâidî radıyallahu anh şöyle dedi:
Bir gün biz Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in huzurunda otururken Selemeoğulları kabilesinden bir adam çıkageldi ve:
- Yâ Resûlallah! Anamla babam öldükten sonra onlara yapabileceğim bir iyilik var mı? diye sordu.
Resûl-i Ekrem şöyle buyurdu:
– “Evet, onlara dua eder günahlarının bağışlanmasını dilersin; vasiyetlerini yerine getirirsin; akrabasını koruyup gözetirsin; dostlarına da ikramda bulunursun.” (Ebu Davut, Edep, 20)
Ana-babamıza iyilik etmek dünyevi sıkıntılarımızdan kurtulmamıza bir vesile olabilir. İsmâîl ibn İbrâhîm ibn Ukbe tahdîs edip şöyle dedi: Bana Nâfi', İbn Umer(R)'den haber verdi ki, Rasûlullah (S) şöyle buyurmuştur: "Üç kişi beraber yürürlerken onları yağmur yakaladı. Hemen dağdaki bir mağaraya meyledip sığındılar. Akabinde mağaralarının ağzına dağdan büyük bir kaya düşüp üzerlerine tamamen kapattı. Bunun üzerine onlardan biri diğerlerine:
— Riya ve şöhret isteği olmaksızın, sırf Allah rızâsı için yapmış olduğunuz amellere bakın da, onları anmak suretiyle Allah'a dua ediniz. Umulur ki, Allah mağaranın kapısını açar! dedi.
Bu teklif üzerine onların biri şu duayı söyledi:
— Yâ Allah! Şu muhakkak ki, benim yaşlı ihtiyar ana-babam ve küçük çocuklarım vardı. Ben sürü otlatarak onları infâk eder geçindirirdim. Akşamleyin sürüyü otlaktan döndürüp onların yanına getirdiğim zaman sütü sağar, çocuklarımdan evvel ana-babama süt içirir idim. Şu da muhakkak ki, bir gün otlak bana uzak oldu da ben tâ akşam oluncaya kadar sürüyü getirememiştim. Geç vakit geldiğimde onları uyumuş hâlde bulmuştum. Sağageldiğim gibi yine sütleri sağdım ve sağdığım sütü kabıyle getirip baş uçlarında dikildim. Onları uykularından uyandırmayı istemiyordum. Onlardan önce çocuklarıma süt içirmeyi de istemiyordum. Çocuklar ise ayaklarımın dibinde açlıktan sızlanıyorlardı. İşte o gecefecr doğuncaya kadar benim hâlim böyle dikilmekle, onların hâli de uyumakla devam etti. Şübhesiz Sen bilmektesin ki, ben bunu sırf Sen'in rızânı istemek için yapmıştım. Bundan ötürü bizim için bir yarık aç da, biz oradan semâyı görelim! diye duâ etti. Allah onlara semâyı görecekleri kadar bir yarık açtı. (Buhari, Edep 5)
Peki ana-baba hakkı sınırsız mıdır? Ana-baba çocuğuna İslam’ın itikadi ilkelerine inanma ve bu ilkelerin gerekliliği olan ibadetleri yerine getirme noktasında çocuğa baskı yapılırsa çocuk ne yapmalıdır. Nüzul sebebi Sa'd ibn Ebî Vakkâs‘ın Annesi Hamne bint Ebî Süfyân ibn Ümeyye ile yaşadığı olay olan Lokman Süresi 15. Ayeti hatırlamakta fayda vardır. Nitekim Ebu Davud ibn Ebî Hind'in Sa'd ibn Ebî Vakkâs'tan rivayetinde o şöyle anlatıyor: "Eğer seni, hakkında bilgin olmıyan bir şeyi bana ortak koşmaya zorlıyacak olurlarsa onlara itaat etme ve onlarla dünyada ma'rûf üzere birlikte ol..." âyet-i kerimesi benim hakkımda indi. Ben, anneme karşı iyi davranan birisiydim. Müslüman olunca annem bana: "Ey Sa'd, bu sonradan ihdas ettiğin din de nedir? Ya bu dini bırakacaksın ya da ölünceye kadar yemiyeceğim, içmeyeceğim de insanlar "Annesinin ölümüne sebep oldu." diye seni ayıplıyacaklar." dedi. Ben: "Ey anneciğim, yapma; çünkü ben asla dinimi bırakacak değilim." dedimse de yemeden içmeden bir gün ve gece geçirdi. Sabaha çıktığında açlıktan iyice bunalmıştı. Ben: "Allah'a yemin olsun; bin tane canın olsa, hepsi de birer birer çıksa ben yine bu dinimi hiçbir şey için bırakacak değilim." dedim. Benim bu kesin tavrımı görünce yedi, içti ve işte Allah Tealâ bu âyet-i kerimeyi indirdi. (Esbab-ı Nüzul, Prof. Dr. Bedreddin Çetiner)
Nüzul Sebebini verdiğimiz Lokman süresi 14 ve 15. ayette şöyle buyrulmaktadır.
وَوَصَّيْنَا الْإِنسَانَ بِوَالِدَيْهِ حَمَلَتْهُ أُمُّهُ وَهْناً عَلَى وَهْنٍ وَفِصَالُهُ فِي عَامَيْنِ أَنِ اشْكُرْ لِي وَلِوَالِدَيْكَ إِلَيَّ الْمَصِيرُ {} وَإِن جَاهَدَاكَ عَلى أَن تُشْرِكَ بِي مَا لَيْسَ لَكَ بِهِ عِلْمٌ فَلَا تُطِعْهُمَا وَصَاحِبْهُمَا فِي الدُّنْيَا مَعْرُوفاً وَاتَّبِعْ سَبِيلَ مَنْ أَنَابَ إِلَيَّ ثُمَّ إِلَيَّ مَرْجِعُكُمْ فَأُنَبِّئُكُم بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ {}
“Biz insana ana ve babasını tavsiye ettik. Onun anası kendisini zaaf üstüne zaaf ile taşımıştır. Sütten ayrılması da iki yıl (sürmüştür). «Bana ve ana ve babana şükret. Dönüşün ancak banadır» (dedik). Eğer onlar sence ilimde (yeri) olmadık her hangi bir şey'i bana eş tutman üzerinde seni zorlarlarsa kendilerine itaat etme. Onlarla dünyada iyi geçin. Bana dönenlerin yoluna uy. Nihayet dönüşünüz ancak banadır. (O vakit) ben de size ne yapıyordunuz, haber veririm.” (Hasan Basri ÇANTAY Meali)
Bu hususla ilgili Ankebut süresi 8. Ayette şöyle ise buyrulmaktadır.
وَوَصَّيْنَا الْإِنسَانَ بِوَالِدَيْهِ حُسْناً وَإِن جَاهَدَاكَ لِتُشْرِكَ بِي مَا لَيْسَ لَكَ بِهِ عِلْمٌ فَلَا تُطِعْهُمَا إِلَيَّ مَرْجِعُكُمْ فَأُنَبِّئُكُم بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ {}
“Hem insana valideyni hakkında güzellik tavsiye ettik, mamafih sana, hakkında sence hiç bir ilim bulunmayan bir şeyi bana şirk koşasın diye uğraşırlarsa o vakit onları dinleme, dönümünüz banadır, ben o vakit size yaptıklarınızı haber veririm.
Sevgili Peygamberimiz Sahih-i Buhari’de geçen bir hadislerinde kendileriyle münakaşa içerisinde olmayan Gayr-ı Müslim ana-babaya karşıda iyiliği emretmektedir.
وعن أَسْمَاءَ بنْتِ أبي بكْرٍ الصِّدِّيقِ رضي اللَّه عنهما قالت : قَدِمتْ عليَّ أُمِّي وهِي مُشركة في عهْدِ رسول اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم فَاسْتَفتَيْتُ رسول اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم قلتُ : قَدِمتْ عَليَّ أُمِّى وَهِى راغبةٌ ، أَفأَصِلُ أُمِّي ؟ قال : « نَعمْ صِلي أُمَّكِ » متفق عليه .
Hz. Ebû Bekir’in kızı Esmâ radıyallahu anhümâ şöyle dedi:
İslâmiyet’i kabul etmemiş olan annem Resûlullah zamanında yanıma gelmişti. Resûlullah’ın görüşünü almak için:
- Annem, beni özleyip gelmiş. Ona ikramda bulunabilir miyim? diye sordum.
Peygamber aleyhisselâm:
- “Evet, annene iyi davran!” buyurdu. (Buhârî, Hibe, 29)
Ana-babaya iyi davranmak ise cennet vesilesidir. Alemlere rahmet olarak gönderilen Efendimiz (s.a.s.) anne-babasının yaşlılığına yetişip de cennete gidilmesi gerektiğini şöyle vurgulamaktadır.
رغم اَنْفُ ثم رغم انف ثم رغم انف قيل من يا رسول الله؟ قال: من ادرك اَبَوَيْهِ عِنْدَ الكِبَرِ اَحدهما او كِلَيْهُمَا فلم يدْخُل الجنة.
“Burnu yere sürünsün! Sonra burnu yere sürünsün! Sonra burnu yere sürünsün” demiş; Sahabe,
“Kimin (burnu yerde sürünsün) ey Allah'ın Elçisi!)” diye sorunca,
“İhtiyarlığı anında annesi ile babasından birine yahut her ikisine yetişip de, onlar sebebiyle cennete giremeyenin” (Müslim, Birr, 9)
Bugün ailemizi tehlikeye götürecek birçok sıkıntıyla karşı karşıyayız. Ana-babalar dünyada ortaya çıkan gelişmeleri doğru bir şekilde özümsemeden çocuklarını yetiştirmeye çalışınca çocuklarıyla kuşak çatışması yaşandı. Buda ana-baba hakkının çocuklar tarafından gözetilmesine engel teşkil etti. Şehirleşmenin getirdiği problemler doğru bir şekilde analiz edilememiş, bunun neticesinde köyle şehir arasında sıkışan bir kuşak meydana gelmiştir. Çocukların eğitimi ile ana-babaların eğitimi farklılaşınca anlayış farklılıkları ortaya çıktı. Buda beraberinde karşılıklı hak ihlallerine neden oldu. Yarının mutlu bireyleri olmak ve huzurlu toplumu oluşturmak için şu hususlara ana-baba ve çocuklar olarak dikkat etmeliyiz.
-Problemler tek yönden ortaya çıkmadı. Bu sebeple olayları değerlendirirken suçu hep başkasına atmak yerine kendi hatalarımızın farkında olmalı, karşılıklı olarak yapmış olduğumuz hak ihlallerini sona erdirmeye çalışmalıyız.
-İlişkilerimizde muhabbeti ön plana çıkarmalıyız.
-Güzel olan şeyleri ortaya çıkarmak istiyorsak ebeveynlerimize ve çocuklarımıza önem vermeli, saygı duymalı ve onları dinlemeliyiz.
- Ana-babamızı yaşlı olarak görüp, onlar “söyleyeceklerimden bir şey anlamaz”, “hayatıma katacakları fazla şeyleri yoktur” gibi yanlış düşüncelerden vazgeçmeli, onların engin tecrübelerinden istifade ederek hayatımızı doğru bir yaşantıya sevk etmeliyiz.
Ana-baba hakkını sadece dile getirmek suretiyle gerçek anlamda görevimizi yerine getirmiş olamayız. Onlara rahmet kanatlarımızı indirmeliyiz. Huzurevlerinde unutulmuş büyüklerimizi yeniden hatırlama vaktidir. Onların yeniden gönüllerini kazanma ve Yaratanın merhametine girme vaktidir. Unutmayalım ki her insan mutlaka sırtını yaslayacağı bir yer ister. Bu durumu aniden ortaya çıkan afetlerde görüyoruz. Bu sebeple büyüklerimizi bir güneş gibi aile sistemimizin ortasında görmeliyiz. Yeşeren yapraklar bizler isek asıl ağacın gövdesi onlardır.
Netice İtibariyle anne ve babamıza karşı güzel davranışlar benimsemek, onlara güzel sözler söylemek, onlarla alakayı kesmemek İslam Dininin emridir. Ayrıca ana-babayla ilişkiyi kesmek, onlara kötü söz söylemek, gönül kırmak yasak kapsamına alınmıştır. Toplumun değişmesi, teknolojik gelişmelerin yaşanması, eski ve yeni kuşak arasındaki çatışmaların olması bu hükümleri asla değiştirmez.
Yüce Rabbimiz kendi rızasına uygun, bireylerinin birbirlerinden razı olduğu, mutlu, huzurlu bir aile hayatı bizlere nasip etsin.
Ahmet ÜNAL
Uzman Vaiz